Asuman Susam
ISBN: 978-975-539-982-9
Baskı: 1.Baskı - 2015
Yayın No: 874
Dizi No: 5
Sayfa: 256
Dizi: Sinema
Yazar: Asuman Susam
Editör: Enis Rıza
Son Okuma: Ceren Ataer
Kapak Tasarımı: Gökçe Alper
Dizgi: Hediye Gümen
Binlerce yıl öncesinden bugüne taşıdığımız insanlık mirasımız şimdiki zamanımızı inşa ederken, diğer yandan
geleceğimizin kurgulanmasında önemli bir belirleyen olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal yapı ve yaşantılar içinde
çoğu zaman bilinçli bir farkındalıkla algılamadığımız toplumsal belleğin izi ve etkileri, bireyin özgürlük
arayışlarının, bilinçlenmesinin ve toplumsallaşmanın karşısında kimi zaman bir olanak, bazen de bir tehdit ve tehlike
olarak duruyor. Toplumsal yaşantı içinde “öteki” ile olan ilişkilerimizde stereotiplerle, önyargılarla karşımıza çıkan,
tekrarlanarak yeniden üretilen ve belleğimizi oluşturan değerler ve yargılar; yaşantımızı, başkalarıyla ilişkilerimizi
ve gelecek tasavvurumuzu etkiler ve belirler. Bilim, felsefe ve sanat egemen sistemin bu tahakkümkâr belirlemeciliğini
aşmaya çalıştığımız, muhalif okumaların ve eylemlerin gerçekleşme alanları. Belgesel sinema bu arayışların en etkili
araçlarından biri. Tarihin, kanıksanmış yargılarının dışında bırakılmış insan hikâyelerini merkezine alan, tarihin ve
şimdinin başka türlü okunup kurulabileceğini göstermeye çalışan bir sinema türü. Uyutulan ve unutulan, belleklerden
silinen gerçeklerin “yeniden okunması, anımsanması ve kayıt altına alınması”, belgesellerin temel işlevi. Belgesel
sinema bu gerçekliği estetiğin olanaklarıyla soyutlayıp yorumlayarak gerçekleştiriyor.
Son yıllarda çekilen belgeseller, toplumsal belleğimize yer etmiş kimi konuların başka türlü okumalarını yaparak
alternatif bir tarih de sunmaya çalışmakta. Sayıları artan nitelikli belgeseller, belgesel sinemanın işlevine; tarih,
toplum ve bellekle ilişkisi açısından yeniden bakmayı gerekli kılmaktadır. Bunun bir rastlantıdan çok değişen toplumsal
koşulları, sistem algısını, bireyi de içine alan bir tartışmanın konusu olduğu açıktır.
Asuman Susam
Asuman Susam İzmir doğumlu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü, ardından aynı
üniversitenin İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. İlk şiiri 1989
yılında Milliyet Sanat Dergisi’nde ve o yılın Genç Şairler Antolojisi’nde yayımlandı. O günden beri şiirleri, edebiyata
dair eleştiri ve denemeleri, sinema yazıları çeşitli dergilerde yer almaktadır.
Şiir kitapları: Bir Unutuş Olsun (1995, Piya Kitaplığı), İhtimal ki Aşk (2001, Piya Kitaplığı), Susunca Sen (2008,
Digraf Yayıncılık), Dil Mağarası (2012, Everest Yayınları) İnceleme kitapları ise; 99 Beyit: Divan Şiirinden Seçmeler ve
Çözümlemeleri (2008, Makbule Aras, Melike Koçak ve Asuman Susam, Can Yayınları), Yangın Yıllarından Nidâ’ya Ahmet Telli
Şiiri’dir (2010, Everest Yayınları).
Toplumsal Bellek
ve
Belgesel Sinema
İçindekiler
Teşekkür..........................................................................................................................
9
Giriş...............................................................................................................................
13
Birinci Bölüm
Toplumsal Bellek
Bellek ve Belleğin Kaynakları .................................................................................... 23
Bellek ve Hatırlama İlişkisi......................................................................................... 26
Bellek ve Gerçek İlişkisi..............................................................................................
30
Toplumsal Bellek ve “Öteki”nin Sorumluluğu......................................................... 36
Yüzyılın Sonunda Zaman ve Bellek .......................................................................... 39
Bellek Çağı ve Ütopya .................................................................................................
43
Bellek ve Tarih
İlişkisi................................................................................................. 47
Tarihsel Zaman Yerine Belleğin Zamanı.................................................................. 50
Hatırlama......................................................................................................................
52
Belleğin
Zamanı........................................................................................................... 55
Tarih Üzerine Yangın Alarmı..................................................................................... 58
Bellek ve Tarih Yazımı.................................................................................................
61
Toplumsal Bellek ve Sözlü Tarih................................................................................ 64
Bellek ve Tarih Arasında Mekânsal İlişkiler ............................................................ 73
Bellek Deposu Olarak Müzeler.................................................................................. 75
Anıtlar, Anıt Mezarlar, Heykeller, Meydanlar ......................................................... 78
Bellek ve Nostalji
......................................................................................................... 81
Sözlü/Yazılı Kültür ve Toplumsal Bellek................................................................... 86
Medya ve Toplumsal Bellek........................................................................................ 90
Bellek ve
Kimlik........................................................................................................... 96
Toplumsal Bellek ve İktidar İlişkisi.........................................................................100
Karşıt
Bellekler...........................................................................................................103
Zaman ve Güç İlişkileri ............................................................................................105
Toplumsal Bellek ve Hakikat Arayışı ......................................................................107
Bellek, Yüzleşme ve Hesaplaşma .............................................................................113
Tanıklık ve Belleğin Yeniden İnşası.........................................................................118
İkinci Bölüm
Belgesel Sinema ve Gerçeğin Temsil Biçimleri
Belgesel Sinema, Tanımlar, Yönelimler, Değişimler..............................................125
Belgesel Sinemanın İşlevi .........................................................................................131
Belgesel Sinemada Değişen Algı ve Yönelimler.....................................................133
Bir Öznellik ve Yaratım Alanı Olarak Belgesel Sinema........................................141
Belgesel Sinema ve Gerçek Sorunu .........................................................................142
Gerçek-Gerçeklik ve Belgesel Sinema.....................................................................145
Belgeselci Sorumluluğu ............................................................................................151
Belgesel Sinema ve Nesnellik Sorunu .....................................................................152
Belgesel Sinemada Temsil.........................................................................................154
Temsil Bağlamında Gerçeğin Yeniden Üretimi.....................................................158
Belgesel Sinemada Öteki ..........................................................................................162
Belgesel Sinema ve Sosyal Bilimler İlişkisi.............................................................164
Belgesel Sinemayı Bellek Mekânı Olarak Yeniden Düşünmek............................168
Travma, Bellek ve İmge.............................................................................................170
Belgesel Sinema, İmgeler ve Hatırlama ..................................................................173
Üçüncü Bölüm
Belgesel Sinemada Toplumsal Bellek İlişkileri ve Örnek Çözümlemeler
Belgesel Sinemanın Bellek Oluşumuna Katkısı.....................................................179
Örnek Belgesel Çözümlemeleri...............................................................................185
Ayrılığın Yurdu Hüzün ve Yeni Bir Yurt Edinmek/Enis Rıza ................................185
Pippa’ya Mektubum/Bingöl Elmas...........................................................................193
Asya Minör... Yeniden/Tahsin İşbilen......................................................................202
Devrimci Gençlik Köprüsü/Bahriye Kabadayı Dal ................................................207
Kadim/Okan Avcı......................................................................................................212
Manastır Doğum Yerim/Yasin Ali Türkeri..............................................................215
Gelibolu/Tolga Örnek................................................................................................218
19 Ocak’tan 19 Ocak’a: Hrant Dink Belgeseli 2007-2008-2009/Ümit Kıvanç......221
Ölücanlar/Murat Özçelik..........................................................................................225
Sonuç...........................................................................................................................230
EK 2000-2010 Yapımı Toplumsal Bellek Konulu Belgeseller ..............................236
Seçili Kaynakça
..........................................................................................................247
Dizin............................................................................................................................253
Teşekkür
Sinemanın icadı yaratıldığı yüzyıl düşünüldüğünde teknik bir mucizeydi. Şaşırtıcı ve hayret verici… Sinemanın bu
özelliği teknolojideki sürekli ve hızlı gelişmeler sayesinde hâlâ geçerliliğini korumakta. İmgesel sinemadan
belgesellere hayatlarımıza giren, bellek oluşturmamızı sağlayan bu büyülü sanatın çağlar geçtikçe işlevselliği de
değişip farklılaşmakta. 2000’li yıllarda tanıma şansı bulduğum değerli belgesel yönetmenleri sayesinde bir şair
merakıyla alana duyduğum ilgi arttı. Görsel imgelerle kurulan dünyanın büyüsünün şiirden aşağı kalır yanı yoktu. Hele ki
belgesel sinema, şiirin hakikat arayışındaki zorlukların, etik zorunlulukların aynılarını taşıyan bir yola ve inada
sahipti. İnsanı bütün veçheleriyle görmek, gerçeği sonsuz biçimlerle taşımak, paylaşmak; bunun yanında dünyanın daha iyi
daha yaşanası bir yere dönüşmesi için önce kendisine sonra yapıtın dokunduğu herkese sorular bırakmak, herkesi kendi
hakikat yolculuğuna çıkarmaya çalışmak… Şair gibi belgesel yönetmeni de bunu yapmaya çalışıyordu. Ben de şiirle
yürüdüğüm yola belgesel sinemayı da eklemek istedim.
Bu amaçla giriştiğim akademik çalışmada belgesel sinemanın 2000 yılı sonrası geldiği noktayı filmlerle analiz etmek,
oradan bir temsiliyet okuması yapmak istedim. Bana bu konuda özgürlükçü yaklaşımı ve sonsuz güveniyle destek olan hep
sevgi ve saygıyla anacağım danışmanım Prof. Dr. Huriye Kuruoğlu’na her zaman teşekkür borçlu olacağım. Akademik
düşünüşün yolu yöntemi konusunda “gerçek ve yetkin” akademisyen tavrıyla ufkumu genişleten sevgili hocam Prof. Dr. Nuri
Bilgin… Ona da şükranım büyük.
Tezimde değerlendirmeye çalıştığım filmlere ulaşmamda bana destek olan, hem yazdıklarıyla, düşündükleriyle hem çektiği
filmlerle yol gösteren, aynı zamanda bu çalışmanın kitaplaşmasının önünü açarak bana destek olan Ayrıntı Yayınları’nın
sinema editörü ve yönetmen sevgili Enis Rıza’ya da belgesel sinemayla uğraşmanın insandan yana ve paylaşımcı bir yaşam
biçimi olduğunu gösterdiği için hep teşekkür edeceğim. Filmlerini koşulsuz bir güvenle bu çalışma için benimle paylaşan
belgesel yönetmenlerine de tek tek teşekkür ederim. İngilizce kaynakların çevirisinde desteği ve yardımıyla yanımda olan
Hale Alpmen’e de öyle…
Bu kitap, çalışma sürecinin başlarında hastalanan ve sonucu ne yazık ki göremeyen sevgili babam Halit Susam için. Bize
aşıladığı yaşam ilkeleri olmasaydı ne sanatsal ne akademik duyarlılığım yeşermezdi. İnsanı, vicdanı, hakikati önceleyen
bir tür olan belgesel sinemaya da böyle bir tutkuyla yaklaşamazdım. Teşekkürlerimin en büyüklerinden biri de biricik
oğlum Eğin Özturanlı’ya: olgunluğu, anlayışı ve sevgisiyle kolaylaştırdığı hayatımız için. Bütün huysuzluklarıma
tahammül eden sevgili kardeşim Cemal’e ve annem Müzeyyen Susam’a sevgileri, destekleri ve deneyimleriyle bana güven ve
devam etme cesareti veren sevgili dostlarıma da teşekkür ederim. Sinema bir büyü. Ona dokunan herkesi değiştiriyor. Bu
süreçte hiç şüphesiz öğrendiklerim ve izlediklerimle ben de değiştim. Bunun görülmesini umut ediyorum.
Asuman Susam
Tüm yaşamımızı şekillendirenin bu bellek olduğunu fark edebilmemiz için çok az da olsa belleğimizi yitirmeye başlamış
olmamız gerekir.
Luis Buñuel
Giriş
Neredeyse kontrol dışı bir hızla cereyan eden olayların içinde olgular ve kavramlar üzerine konuşmanın giderek
zorlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Hız, hepimiz için hem heyecan verici hem tedirgin edici. İmgeler, olaylar, hatırlamalar
sağanağında hayatı, akışkan bir modernizmin parametreleriyle, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz. Hepsi bu dünyaya,
bildik olana tutunma çabası. İnsanlık, henüz alışamadığı yeni bir söylemin içinde gerçeği yeniden okumaya ve yerini,
konumunu belirlemeye çalışıyor. Her toplumsal dönem kendi söylemini yaratarak varlığını sürdürüyor. “Toplumsal oluşumlar
değişikliğe uğradıkça söylemsel oluşumlar da değişmekte” (Akay, 2004: 55). Alışmaya çalıştığımızsa bu yeni söylemin
diliyle dünyayı yeniden yorumlamak ve anlamlandırmak.
1980’ler ve sonrası radikal toplumsal değişimlerin yaşandığı yıllar oldu. Sovyetler Birliği’nin çözülmesi, Duvar’ın
yıkılması, bilimsel ve teknolojik süreçteki yeniliklerin üretim ilişkilerini kökten değiştirmesi; aydınlanmacı akla
yöneltilen eleştiriler, toplumsal yaşamın ve sınıfsal ilişkilerin üretim ilişkilerine bağlı değişimi, ulus-devlet
algısındaki farklılaşmalar, kutuplaşmanın yerini küresel birliklerin alması gibi pek çok neden insanın kendisiyle,
doğayla ve toplumla ilişkisini bütünüyle altüst etti. Bireyin eylemleriyle birlikte söylemini de yönlendirdi. Bu, temsil
ilişkilerini etkilerken bireyin zaman algısını da başkalaştırdı. Modern Batı algısının inşa ettiği neredeyse tüm yapılar
yapıbozumuna uğratılmaya başlandı. Düz bir çizgide ilerleme yerini ilerlemenin eleştirisine bıraktı. Bu, bireyin kaygan
bir zeminde, akışkanlığın içinde elindeki şimdiye tutunarak varoluşunu devam ettirmesi zorunluluğunu doğurdu. Gelecek
tahayyülü her anlamda ipotek altına alınan ve geleceksizlik tehdidiyle karşı karşıya kalan insan, şimdisine kuvvetle
sarılmak için elbette unuttuğu geçmişi sık sık hatırlayacaktı.
Şimdiki zamanın, anın öneminin büyüdüğü, gelecekçiliğin yerini aldığı çağın düşüncesi, gerçekten çok, ona dair
söylemlerle ilgilenmeye başladı. Bu, gerçeğin tekliğini ve değişmezliğini savunan düşüncenin eleştirilmesine, ona dair
değer ve kodların bütünüyle yapıbozumuna uğratılmasına yol açtı. Dolayısıyla güç ve iktidar ilişkileri de değişti.
Bilginin törelliğinin son bulmasıyla birlikte bilginin iktidarı da değeri de tartışmaya açık bir hal aldı. Bilim
insanlarının neyin doğru neyin yanlış olduğu tartışmalarına artık halk da dahil olmuştur. (…) Toplumlarda büyük
anlatılar parçalanmıştır. (İlerleme, gerçeğe ulaşma, insanların özgürlük yolunda verdikleri mücadele, proletaryanın
tarihi görevi, sömürgeciliğe karşı verilen dini savaşlar vs.) Toplumu belirleyen dil ilişkileri de aynı şekilde
çözülmüştür. (Lyotard, 2000: 73)
Her çağ kendi dilini kendi dinamikleriyle oluşturur. Bu çağ da değişen paradigmalarıyla paradokslarını içinde
barındırarak kendini inşa etmekte. Değişimler, insanlığın ve toplumun ontolojik krizi olarak da okunabilir, yeni bir
dünya için bir olanak olarak da. Böyle kritik zamanlarda “kavramlar daima çevreleşen bir çevreden ve merkezini
kaybetmekte olan kaygan bir zeminden, yinelenenlerden ve farklılaşanlardan” (Akay, a.g.e.: 99) oluşur. Bu kaygan zeminde
bugüne dek inşa edilmiş, tanımlanmış her şey yeniden okunmaya ve yeni kavramsallıklarla inşa edilmeye başlar. Tarih
dediğimiz şey bu güç ilişkilerinin yorumlanmasından başka nedir?
Hızın belirleniminde, göstergeler sağanağında tüm kavramlara dair yeniden okumalar yapmak, olup bitenleri yeni
kavramsallaştırmaların ışığında anlamaya çalışmak çağa ait bir zorunluluk olarak karşımızda durmakta. Bu yeniden okuma,
algılama ve anlama edimi içinde zamanla, dünyanın tarihselliğiyle kurduğumuz ilişki de büyük önem kazanmakta. Bir
yanıyla şimdiyi bir yanıyla geleceğe dair tahayyüllerimizi belirleyen zaman algımız ve ona dair tasarruflarımız önemli
ölçüde ideolojiktir. Tırnak içi ölümler ve soncu felsefeler –insanın, tarihin, ideolojinin ölümünü ilan etmeleri de
birer ideolojik önerme olarak göz önüne alındığında– şimdiki zamana, dünyayla kurduğumuz ilişkiye daha başka anlamlar
yüklemekte.
Çağın temel belirleyeni olarak hız ve görsel imgeler yeni bir dilin ve söylemin oluşmasında son derece etkin oldu. Çağ
hem unutmalar hem de hatırlamalar çağı haline geldi. Geçiciliğin, süreksizliğin sürekliliği içindeki akışkanlık,
teknolojik ve bilimsel gelişmelerin olanaklarıyla tüm ilişki biçimlerini sürekli yenilemekte. Alışılagelen sağlam ve
değişmez yapıların, kavramların ve değerlerin yerinden edilmişliği insanın dünyayla kurduğu güvenli, sınırları, belli
ilişki biçimlerini büyük ölçüde değiştirdi.
Özellikle medya teknolojilerindeki baş döndürücü yenilikler mekân algısıyla birlikte zaman hissimizi de değiştirdi.
Şimdiye ait olan her şeyin hızla geçmiş olduğu uzaklık ve yakınlık kavramlarının, temsiliyet ilişkilerinin, dolayısıyla
kimliklerin, sınırların belirsizleştiği yıllarda, insan kaybettiği güvenlik duygusunu yeniden kazanmak için kendine yeni
geçmişler yaratmanın telaşına düşmüş görünmekte. Dijital kayıt teknolojilerindeki akıl almaz gelişmelerle şimdi, daha
kendi sihrini, kendi gerçekliğini duyumsatmadan, geçmişe dönüşerek hafıza depolarındaki yerini almakta. Çağ hatırlamanın
ve unutmanın çift kutupluluğunun gelgiti içinden yeni bir bellek ve tarih, geçmiş ve gelecek inşasının da derdine düşmüş
görünmekte. Dijital arşivlere gelişigüzel yığılan anlarla, sanal depolama alanlarının sonsuz olanaklarıyla dünya görsel
bir çöplük haline gelmekte.
Her şeyi biriktirme ve depolama arzusu bağlam ve nedensellik ilişkileriyle hayata, gerçeğe, yaşananlara bakılmadığında,
egemen ideolojilerin hizmetinde unutmanın ve uyuşmanın yolu oluyor. Bu haliyle bellek furyası, negatif depolama
işleviyle bir olumsuzluk gibi durmakta. Diğer yandan dijital mecradaki gelişmeler sayesinde de görünmeyen, sesi
duyulmayan grupların görünürlük kazandığı da açık. Bu sayede başkalarınca temsil edilmek yerine kendi adına konuşmanın
imkânları da yakalanmış oluyor. Böylelikle bellekle kurulan ilişkiler daha dinamik, olumlu ve demokratik bir alana doğru
genişleme olanağı bulmuş görünüyor. Hiyerarşik ve dikey ilişki biçimlerinin yerini alan yatay ilişki ağları hatırlamayı
ve belleği bir mücadele alanına dönüştürmek ve onu politize etmek açısından bir olanak gibi de duruyor.
Unutma, hatırlama, hatıralar, geçmiş, şimdi algısı son derece kişisel gibi görünseler de bir topluluğa ait bireylerin
uylaşım ve ortaklaşmalarında etkili olan kavramlardır. Toplumsal bellek; bir topluluğa, gruba ait ya da aynı sosyal
çevreden kişilerin sahip oldukları, paylaştıkları deneyimleri, anıları, ortak tarihleriyle oluşur. Toplumsal bellek bir
anlamda toplumların bir aradalıklarının temel harcıdır denilebilir. Bir toplumun geçmişe ait olaylarla, geçmişte
bıraktığı izlerle tanışık olması, zaman akışı içerisinde geri gidebilmesi demek; o toplumun kalıcılık göstermesi, var
olması ve kendinin bilincinde olması demektir. (Sönmez, 2012: 1)
Toplumsal belleğin başlı başına bir mücadele alanı ve bu nedenle politik bir süreç olduğu, tarihin, ulusal kimliğin
inşasında önemli bir çerçeve oluşturduğu görülmekte. Bu nedenle tarihin alanına ait kolektif temsiller, geçmişin nasıl
hatırlandığı konusunda bugün her zamankinden daha çok önem taşıyor.
Roudometof ’a göre bir ulus için toplumsal bellek “Sosyal dayanışma ve kültürel uyumu üretmek üzere başvurulan semboller
dizisidir. Farklı toplumlarda, tarihsel olaylar, çağdaşların kendikimlikleriyle ve ulusun toprağıyla ilişkilerini
şekillendiren kolektif temsilleri ifade etmede merkezi rol oynar” (A.g.e.: 2).
Toplumların belleği var mıdır, bellek nasıl işler, toplumlar nasıl ve neden hatırlar, hangi koşullarda ve nasıl
unuturlar gibi belleğe ait temel sorular, yüzleşme ve hesaplaşma konularıyla birlikte ele alınacak sorular. “Bu açıdan
toplumsal hatırlama ve unutmalar iktidarlarla ve ideolojilerle de iç içedir” (Sancar, 2010: 39). Hemen tüm toplumlar
geçmişi bir altın çağ pürüzsüzlüğüyle hatırlamak ister. O nedenle de toplumların bellekleri çoğu zaman iktidarların ve
onların ideolojik aygıtlarının manipülasyonlarıyla şekillenir. Negatif anıların bastırılması, travmaların silinmesi, yok
sayılması, tarihin kirli sayfalarının görmezden gelinmesi iktidarların hegemonik rıza kültürüne dayalı politikalarıyla
oluşmuş belleğe ilişkin reflekslerdir.
Unutmak nasıl iktidar baskısıyla oluşan bir bellek stratejisiyse hatırlamak da o düzeyde politiktir. O nedenle de
toplumsal bellek yeniden inşa edilebilen, yönlendirilebilen bir olgudur ve bir yönüyle kurgusaldır. Bellekte, geçmiş saf
bir biçimde bulunmamaktadır, geçmişin dile getirilerek anı haline gelmesi yani temsil edilmesi gerekir. (Huyssen, 1999:
13)
Gerçekte yaşananlarla onun temsili arasında oluşan yarıklar ve çatlaklar son derece önemli. Huyssen’e göre buradan
sanatsal ve kültürel yaratıcılığın uyaranlarıyla oluşan uyandırmalar, işaret fişekleri geçmişi yeniden kurarlar. Bellek,
bir unutma-hatırlama diyalektiğinin içinden anılarla taşınır.
Belleğin kurgusal niteliği özellikle toplumsal bellek söz konusu olduğunda resmi söylemlerle ulusal kimliğin ve tarihin
inşasında gözlenebiliyor. Temiz bir geçmiş ve ideal ulus kimliği için travmaların yok sayılması nerdeyse kaçınılmaz.
Travmalar çoğu zaman baskılanır, inkâr politikalarıyla unutturulmaya çalışılır. Uzaklaştırılıp bir süreliğine uykuya
çekilen anılar, çağırıldıklarında şimdiki zamanın bağlamı ve gereksinimleri doğrultusunda yeniden bir kurgunun içinden
uyanırlar. O nedenle her zaman olayların kendisiyle temsil biçimleri arasındaki farkları göz önünde bulundurarak toplum
ve bellek ilişkilerine bakmak yerinde olacaktır.