"Ünlü yönetmen-yapımcı Ertuğrul
Karslıoğlu, belgeselin verdiği dürüstlüğün, yol göstericiliğin
maddi karşılığının olmayacağını belirtiyor. “Unutuyoruz”
diyor, “bu yüzden belgesele ihtiyacımız var.”
Sizce kimdir belgesel
sinemacı?
Biz maalesef, hafızasız bir toplumuz.
Toplum olarak geçmişi kafamızda tutmaya ihtiyacımız var. Bu
çok söylenen sözü en çok söyleyenlerin başında da
belgeselciler geliyor. Dün akşam ne yediğimizi unuttuğumuz
gibi, bugün yaşanan birtakım sorunların nedenlerinin geçmişte
yattığını da unutuyoruz. Hızla boşaltıyoruz hafızamızı.
Belgesel, toplumun hafızası. Şimdiye kadar kimsenin
düşünmediği, düşünse de gündeme getirmediği şeyleri
belgeselcinin bilmesi ve hayata geçirmesi gerekiyor. Günceli
kovalamak, güncelle beraber geleceğe yönelmek yetmiyor.
Geçmişten ders alarak, geçmişi yorumlayarak bugünkü olayları
değerlendirip geleceğe bazı şeyler taşıması gerektiğini bilen
kişi belgeselci.
Bugün ülkemizde belgesel sinemada değişen neler var?
Türkiye’de belgesel izleyici potansiyeli var
ama belgesel sinema çekilmiyor. Bunun birkaç nedeni var.
Başlıcası şu: Kimse belgesele maddi yardımda bulunmuyor. Çünkü
şu anda sinema ve televizyona mutlaka maddi karşılık
bekleyenler hakim. Tabii bu noktada devlet televizyonunu
ayırmak lazım. Onlar hala belgesel çekiyorlar. Beğenirsiniz,
beğenmezsiniz... Belgesele verdiğinizin karşılığını maddi
olarak alamazsınız. Bu bir kültür filmidir, bir bilgi
aktarımıdır, ciddi bir enformasyon işidir. Size geçmişteki
birtakım şeyleri hatırlatır, belgeleriyle birlikte ortaya
koyar. Siz bunun maddi karşılığını düşünemezsiniz. Size
verdiği o bilginin, o dürüstlüğün, o yol göstericiliğin maddi
karşılığı yok. Bu nedenlerle herkesin belgeseli bırakıp başka
işler yapmaya çalışacağını çoktan beri biliyorduk. Ama
yaşayarak da öğrendik. Şimdiyse öğrencilerimize belgeselin
kişiyi ya da toplumu tanımaları için bir yöntem olduğunu
anlatmaya çalışıyoruz.
Televizyonlarda yayınlanan belgesel yapımlar ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Yabancı kaynaklı, gayet iyi belgeseller
yayınlanıyor. İyi yapılmış şeyler. Ama bizim tarihimizi en iyi
kim anlatabilir? Tabii ki biz. Ancak özel televizyonların
belgesel sinemaya katkıları olmuyor. Bu çok yanlış. Oysa
belgeselciliği desteklediğinizde hem gençleri
yönlendirebilirsiniz, hem de kendi tarihinize sahip çıkarak
onu geleceğe taşırsınız. Bu topraklar o kadar çok şey yaşamış
ki... Türkiye’de olanak sağlanırsa çok iyi belgesel
yönetmenlerinin ve belgesel yapabilecek kapasiteye sahip
kişilerin varlığına inanıyorum.
Dünyada belgesel nereye doğru gidiyor?
Belgesel hep bir
yaraya dokunuyor... Geçmişi özümleyerek geleceğe taşıyor ya da
bir kültürü anlatmaya çalışıyor. Dünyada gerçeğe dayalı
belgeseller devam ediyor. Michael Moore gibi popüler
olanlarını hepimiz tanırız. Bu örnekler, belgeselin ne kadar
önemli olduğunu dünyaya duyurdu. Gelişim bir süreç, devam
ediyor. Ünlü yönetmenler, Godard dahil, belgesel kökeninden
geliyorlar. Önce belgesel yaparak kendilerini dolduruyorlar,
sonra sinema filmi yapıyorlar.
“RTÜK yasaklar koyuyor ama kimse dinlemiyor.
Yasaklamalarsa saçma sapan. Başka türlü çözümler
getirmek lazım. Batı’nın çocuğuna izletmediği
programları biz izletiyoruz. Batı’da TV’ye “şu
saatte şöyle bir film yayınladınız, yapmazsan iyi olur”
diyorlar. RTÜK bir programa yasa gereği ceza
veriyor: Kanal aynı saatlerde belgesel yayınlıyor.
Belgesel RTÜK tarafından ceza olarak görülüyor.
Komedi!"
Yapımcılığını üstlendiğiniz Kara Melek, bugün bile hatırlanıyor. Bunu neye
bağlıyorsunuz?
Kara Melek’in uzun süre akılda
kalmasının nedenlerinden biri, kötü bir karakterin çok
sevilmesi. Bu hem başrol oyuncusundan, hem de senaryosunun
izleyiciye “Bu bir dizi, burada bazı saçmalıklar da olacak ama
sen hoşça vakit geçireceksin” diyerek onu fazla sıkmamasından
kaynaklanıyor. Kara Melek’i canlandıran Sanem Çelik de hoş,
alımlı bir kız. Demek ki bu özelliklerle birlikte seyirciye
başka şeyler de aktarıyor. Yapımcının böyle bir oyuncu bulması
önemliydi.
Sanırız Sanem Çelik’in diziye katılmasının da bir öyküsü var...
Senaryo, casting vs. için 3-4 ay çalıştık. Her şey hazırdı ama kadın başrol
oyuncusunu bulamadık. Tartışıyoruz, hep “Olmaz” diyoruz, Bir
akşam üstü, hava kararmıştı. Bir kız kapıyı çaldı. Balıkçı
kazaklı, kısa saçlı. Soğuktan donmuş. Daha Sanem otururken
birbirimize baktık ve “Tamam” dedik. 2 saat kadar konuştuk.
Onun zekasıyla da ilgili bazı şeyler yakaladık. Senaryo ile
ilgili, daha önce rastlamadığımız sorularla karşılaştık. Daha
ilk etapta sorgulayan, rolünü bir yerlere götürmeye çalışan
biriyle karşılaşmak zordur gerçekten.
Televizyon nasıl devam etti sizin için?
Bir yandan belgesel yapmak istiyorduk ama hayatımızı devam ettirmek için de
televizyonu sürdürdük. Öte yandan, belli bir düzeyi hep
koruduk, hayata bakışımız değişmedi. Dizilerimizde o seviyenin
altına hiç inmedik. İnsana dair şeyleri söyleyelim ama bunları
kimseyi yaralayıp kırmadan yapalım diye düşündük. Gani
Müjde’nin yazdığı Kaygısızlar çok sevdiğimiz bir dizi oldu.
ERTUĞRUL KARSLIOĞLU KİMDİR?
1973 yılında,
girdiği sınav sonucu TRT’de kurgu elemanı olarak
çalışmaya başladı. 1976’dan itibaren bir dönem haftalık magazin programlarının yapımcılığını ve
yönetmenliğini üstlendi. 1981’de ise belgesel
filmler üretmeye başladı. Bu dönemde ürettiği film
ve programlar arasında Gözlem, Petek, Türk Mimarisi,
Suyla Gelen Kültür, Keçenin Teri gibi yapımlar yer
alıyor. 1992 yılında emekli olduktan sonra, o dönemde
kurulan Kanal 6 televizyonunda yönetmenlik ve
programlardan sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı
görevlerini üstlendi. 1993’ten bu yana ortağı oluğu
Eylül Yapım şirketinde birçok kanala dizi, yarışma ve
belgeseller hazırlıyor. Devriye, Kaygısızlar, Kara
Melek, KatılSana-YarışSana, Yalan Dünya, Kıvılcım,
Karslıoğlu’nun yapımcılık ve yönetmenliğini
gerçekleştirdiği yapımlardan bazıları. Bugüne dek
çok sayıda ödül alan Karslıoğlu, Kültür
Üniversitesi’nde belgesel film yapım ve yönetmenliği
dersleri veriyor.
“Anadolu insanı kendisini
anlatan programa, fotoğrafa, sinemaya
bakıyor, müziği dinliyor. Kendisin anlatan
ne varsa hemen kapıyor, zorla bir şey
dayatıldığında birkaç defadan sonra ona da
alışıyor. Bir ozanın söylediği türkü
bir Sivaslı tarafından hemen kapılıyor ama
kötü pop şarkıları da 20 defa dinlettiğinizde
kabul ediliyor.”
Yapımcılık ve
yönetmenlik iki farklı koltuk. Bu ikisi nerelerde
birleşiyor?
İkisi birbirini çok etkiliyor.
Birbirlerini tamamladıkları yerler var. Yapımcı programı
finanse eden ya da finansman bulan kişi. Yönetmen işin
yaratıcılık yönünde. Yaratıcılık kısmını barındırmaya
çalışırken yapımcılık yapmaya çalışıyorsunuz. Ayrı ayrı
olduğunda ikisi birbirinden kopabilir. Yönetmen yapımcılığı
biliyorsa, sete gittiğinde olmayacak şeyler istemez, ihtiyaç
ve olanaklar doğrultusunda senaryoda değişiklikler yapabilir.
Yeni çözümler bulabilir. Ayrıca kurgucu olmamın da çok önemli
yararlarını gördüm.
Sizin belgesel
sinemaya ilginiz nasıl başladı?
Sinema herkesi
çok çabuk yakalayabilen bir büyülü perde... Aklınızdan geçeni
biraz sonra perdeye aktarıyorsunuz. Binlerce alternatifin en
çarpıcı olanını alıp film yapıyorsunuz. Bu da konuyu kişisel
egoya getiriyor. Eğer bu egoyu, estetik ve düşünceyle
birleştirebiliyorsanız, ortaya sanat çıkıyor. Sinema
filmlerini izledikten sonra, “Ben de duygularımı böyle
aktarabilir miyim?” diye düşündüm.
Kars’ta büyüdüm... Doğu
Anadolu’yu çok iyi biliyorum. Orada kadının 5000 yıldır çömlek
yapmasını, pirinç tarlasında pirinç karmasını bir sanat eseri
olarak görüyorum. Çıplak göze çok hoş gelmeyebilecek bir
görüntü pirinç karma işi. Ama kamerayı şuraya koysam,
üzerinden sular aksa diyorsunuz... Belgeselcinin kendi
yaşadığı toprakla bire bir ilişkisini ortaya koyması en
güzeli.
Unutmak deyince aklınıza ne
geliyor?
Türk toplumu.