l960-l970 yılları boyunca "yeni" bir amerikan sinemasının gelişip gelişmediği
sorulduğu zaman, her şeyden önce, şunu anımsamak önemlidir ki ABD'nde film
endüstrisindeki önemli değişiklikler, mali girişim olarak Kaliforniya
metropolünden geriye kalanlara gerekli, hareketli bir pazara bir uyma
politikasının sonucundan başka bir şey değildir.
Son yirmi yıl boyunca, Hollywood, böylesi uyarlamalarla halkın eğlenmek için
ayırdığı parasının hepsini elde edecek biçimde film üretmeyi başardı.İkinci
dünya savaşından beri Hollywood' un yönelimi üstüne en kayda değer etkiyi
televizyon yaptı. l950 lerde sinema endüstrisine yönelik tehdit ciddi hale
geldiği zaman, Hollywood, insanları televizyonlarından koparmak umuduyla bir
dizi teknik hileyi (geniş ekranlar, üç boyutlu ekranlar, sine-parklar,
stereofonik ses düzeni, ve hatta hoş kokular yayan filmler) ticari hale
getirerek buna karşılık verdi. Böyle olmakla birlikte, l960'lı yıllar boyunca,
televizyon, esas itibariyle amerikalıları standartlaştırılmış eğlence
ürünleriyle (durum komedileri, polisiye filmler, westernler, melodramlar)
beslemekte olan Hollywod sinemasının geleneksel işlevini üstlendi.
Hollywod, kendilerine nasıl film sunulursa sunulsun, insanların gidip gördüğü
dönem olan l930 ve 1940 'lı yıllardan beri düzenli bir biçimde kendine çektiği
geniş halk katmanını kaybetti. Bugün seyirci sayısı, Hollywod'un altın
çağındakinin en az dörtte birine düştü : l946' da haftalık izleyici sayısı 80
milyon iken, l97l de ancak l7,5 milyon oldu.
Bu düşüş , l960'lı yıllar boyunca üretim alanında da benzer bir düşüşe yol açtı
: "Major companies", l930 ve l940'lı yıllarda finanse ettikleri yaklaşık 500 ila
700 uzun metrajlı filmin ancak yarısını ürettiler. Endüstri bir noktada
yoğunlaştı : "Biz az üretiyoruz ama en iyisini üretiyoruz" diye güvence verdi.
"Filmler hiç bu kadar iyi olmamıştı" diye haykıran bir slogan ortaya atıldı. Ve
filmlerin görsel değerine, uzunluğuna ya da üstün yapımlara (Cleopatra, The
Alamo, Lawrence of Arabia) daha fazla önem verildi.
A. BAĞIMSIZLARIN DEVRİMİ
Bu on yıl boyunca, büyük stüdyoların üretim sistemi tarafından sürdürülmüş
formüllerin alışılmış tutumuyla bağları koparmak için tek tük girişimler oldu.
Tam da 1960'larda"bağımsızların devrimi" çevresinde büyük bir patırtı
koparılmaya balandı. Bu sırada, büyük stüdyoların kendi senaryo, vedet ve
yönetmenler "paketi"ni oluşturmak ve filmlerini sistem dışında yapmak için özel
girişimcilerden ya da bankalardan fonlar elde etmek isteyen yapımcılar ortaya
çıktı. Bir miktar ilginç film bu şekilde çevrildi (Irvin Kerschner'in Stake out
on Dope Street'i, Denis ve Terry Sander'ın Crime and Punishment'ı Cssavetes'in
Shadows'u ve MacKenzie'nin The Exile'i) fakat devrim aşağıdaki nedenlerden
dolayı derhal yitip gitti : "Bağımsızlar" kendi filmlerini başarıyla da yapmış
olsalar, dağıtım sorunundan dolayı kaçınılmaz olarak büyük stüdyolara
bağımlıydılar.
Kaliforniya platolarının dışında küçük bir gezinti yapmayı deneyen yönetmenler,
ya güzel bir birliktelikle bundan vazgeçtiler ya da Hollywood makinası
tarafından eritildiler.Bir eleştirmen şu yorumu yaptı : "Yeni dalga çarçabuk
denizin çalkantısına kapıldı. "
l960'lı yıllar boyunca, Hollywood'da deneye az yer verildi. Çok basit, çünkü
artık, stüdyolar orijinalliklere kalkışacak durumda değildi, bu durum altın
yıllarda mümkündü. Öte yandan ikilem büyüktü çünkü eski reçeteler daha uzun süre
uygulanabilir görünmüyordu. İnsanlar hep daha vefasız oluyor ve ne yapacakları
da daha bilinmez hale geliyordu. Hollywood bu kadar çok öne çıkardığı görevini
yerine getirmekte büyüyen zorluklarla karşı karşıya kalıyordu : Bu da,"halka
sadece istediğini vermekti", çünkü bu halkın gerçekten ne istediğini tam olarak
belirlemek gederek daha zor hale geliyordu.
Büyüyen bu korku ve belirsizlik havası kuşkusuz,"big business"li stüdyoların,
l960'lı yılların sonuna doğru "fiyat kırma" nedenlerinden biri oldu. Box-office
gelirlerinin sürüp giden düşüşüne karşın, yine de Hollywood
stüdyolarıgayrimenkul değerlerden ve eski filmler üstünden olduğu gibi, oyunlar,
kitaplar, müzikal partisyonlardanda aldıklarıtelif haklarından (bunların en
yenileri televizyon ve video sayesinde giderek değer kazanmaya başladı)oluşan
büyük sermayelerinden dolayıönemli gelir kaynakları olarak görülmeye devam
ettilier. Kuşkusuz bu yüzden l960'lı yılların başı ve sonu arasında bir çok
stüdyo "Gulf and Western" (Paramount), "Transamerica" (United Artists)," Kinney
National" (Warner Bross) ve MCA (Universal) gibi büyük konglomeralar tarafından
satın alındı.
B) "SOUND OF MUSIC SENDROMU"
Bu şirketlerin yeni "yöneticileri" ve kilit görevleri yavaş yavaş işgal eden
Çalışma Enstitülerinden diploma alanlar halkta ortaya çıkan değişiklikleri
anlamaya çalışmak ya da kestirmek için eski açgözlülerden daha fazla önsezi
sahibi olmadıklarını derhal gösterdiler. Stüdyoların yeni patronları, vakit
geçirmeden eski güzel günlerin eski güzel yöntemlerini yeniden canlandırmaya
başladılar : Bir filmin büyük bir box-office başarısı elde etmesini beklemek ve
o aman aynı ölçütlere göre bir yenisini üretmek için sabırsızlık göstermek.
Bazen bu oyun başarılı oldu (çeşitli James Bond taklitlernde olduğu gibi: Matt
Helm, Our Man Flint, The Man From U.N.C.L.E.) Fakat çoğunlukla da bu şansı
yakalayamadılar: Çoğunun başına "sound of music sendromu" denilen şey geldi.
İlk gösterim yılından itibaren Sound of Music (XXth Century Foxun iki saat yirmi
beş dakikalık, Todd-Ao ve Technicolor tekniğiyle kaydedilmiş,bol antraktlı,
gösterişli bir "müzikal"i) bir box-office fenomeni olarak ortaya çıktı. Bu film
yüz milyon dolara yakın hasılatıyla sinema tarihinin en çok kar getiren
filmidir. "Müzikal " aşkı endüstriyi sardı ve stüdyoların çoğu milyonlarca
dolarlık bütçelerle bu türde çok gösterişli (super- spectaculaire) filmler
yapmaya giriştiler : Sweet Charity (8 milyon), Camelot (l5 milyon), Paint Your
Wagon (20 milyon) ve Darling Lili (22 milyon) . Hatta Fox, aynı yönetmeni
(Robert Wise) ve aynı aktrisi (Julie Andrews) başka büyük bir "müzikal" film
olan Star'da yeniden kullanarak kendi başarısını geçmeyi denedi. (Star l4 milyon
getirdi).
Ama derhal görüldü ki hiç kimse Sound of Music'in patlamasını yeniden
gerçekleştirememişti. Bir iki başarıyı saymazsak (Funny Girl ve Oliver) müzikal
üstün yapımlar hep üstün... başarısızlıklar oldular. Aralarından bir çoğu
koydukları sermayeyi bile kurtaramadılar. Hemen ardından, Hollywood tarihinin en
büyük bunalımını yaşadı. en önemli yedi stüdyodan beşi l969'da ll0 Milyon dolar
tutan bir zarar beyan ettiler. Bu, "major"lara yaklaşık 500 Milyon dolar
kaybettiren üç yıllık bir bunalımın yalnızca ilkiydi.
C) "EASY RIDER"
Bu bunalım ortamında küçük bütçeli bağımsız bir film, Easy Rider ortaya çıktı.Bu
filmin şaşkınlık veren başarısı (hasılatı, koyduğu sermayesini yüz defa aştı)
gençliğin oluşturduğu pazarın mali yönden kuşku götürmez gizil olanaklarını
ortaya çıkararak Hollywood'da büyük bir fırtına gibi esti.
Aslında Hollywood halkta yıllardan beri yavaş yavaş meydana gelen değişimleri
görmekte yavaş kaldı. Savaş sonrasının nüfus patlamasını oluşturan çocuklar ("baby-boom")
büyümüştü ve bundan böyle seyircilerin çoğunluğunu oluşturuyordu. İstatistikler
ortaya koydu ki bunların % 75'inin yaşı otuzun, % 60'ının da yirmibeşin
altındaydı. Bununla birlikte Holywod'da daima şu erişilmez idealin doğrultusunda
filmler üretmek için çaba gösterildi: "Kimseye saldırmamak ve herkesin ilgisini
çekmek." Oysa, televizyonla büyümüş şu çok ünlü "film nesli" küçük ekranda
yayılan satandartlaştırılmış besinden bıkmıştı : Artık sinema salonlarında daha
coşku verici, kendi zevkine daha uygun bir eğlence arıyordu.
Sinemaya karşı bu yeni ilgi, l960'lı yılların "kültürel devrim"inin
özelliklerinden biri oldu. Amerikan toplumunun değerlerinden başlayarak
tamamiyle beyaz ve burjuva bir gençliğin bir yabancılaşması olayı olan "kültürel
devrim". Bu açık politik perspektiflerden yoksundu ve egemen sisteme muhalefeti
hiç bir öngörü (vision) hiç bir alternatif program içermiyordu. Bu karşı
kültürde yer almayı tercih eden bir "devrim" dir: Bu da uyuşturucu ve seks
deneyimlerinde bulunmaktan özel bir giyim kuralı benimsemekten ve bazı
durumlarda da farklı bir yaşam tarzı seçmekten (komünler, geçim ekonomisi-l'economie
de subsistance) ibaretti.
Kapitalizm, değerlerine karşı bu başkaldırının, kendi sistemi için gerçek bir
tehlike oluşturmadığını, fakat bu "karşı-kültür"ü paraya çevirmenin ve tüketim
ürünleri halinde bunu amerikan gençliğine geri döndürmenin çok kârlı bile
olabildiğini keşfetmekte geç kalmadı. Böylece, giyim ve plak endüstrilerinde
heyecanlı bir biçimde bu toplumsal olayı kullanan "capitalistes hippies" ortaya
çıktı. Film endüstrisine gelince, o da kuyrukta fazla beklemedi. Bir yapımcı
"devrim satılabilir mükemmel bir gıda maddesi" diye belirtiyor.
Büyük stüdyolar Easy Rider'ın başarısını yinelemek amacıyla otuza yakın dınaşman
kiraladılar ve asi gençlik üstüne film çevirmek için genç yazar ve yönetmenlerle
(ki bazıları yirmisinde bile yoktu) anlaşma yaptılar, Bir stüdyo "sorumlusunun"
da kabul ettiği gibi" gençlik ve yerleşik toplum" , "gençlik ve baba otoritesi"
ve " kimlik arayışındaki gençlik " gibi "moda bunalımları" kullanmak
sözkonusuydu. Böylece bu temaları işleyen filmlerin ortaya çıktıkları görülüyor
(aralarından çoğu ülkenin üniversitelerinde büyük gösteriler düzenliyordu) : The
Strawberry Statement, Getting Straight, R.P.M., The Magic Garden Of Stanley
Sweetheart, vs.
Fakat, devrimin pazarını yakalamak için girişimlerine ve üniversitedeki öğrenci
hareketine uygun politik temalara olan sempatilerine karşın, bu filmler devrimci
ve hatta ilerici bile değildi. Tersine, gerici oldukları açık yürekle
söylenebilir. Hollywood sinemasıyla aynı stereotip karakterlere ve aynı senaryo
kurallarına başvuruyorlardı : Bir çocuk bir kızla tanışıyor bir çocuk bir kızı
kaybediyor, bir çocuk bir kızı iğfal ediyor. Bütün "politik analizleri" kampüsün
gürültü patırtısının gençliğin atılganlığı ve cinsel yoksunluğundan ileri
geldiğini telkin etmekten ibaretti. Gençler gelince, onlar, yaşam deneyimlerini
böylesine belli bir biçimde ters yüz eden bu filmleri olumlu karşılamadı ce çoğu
ticari başarısızlığa uğradı.
D) ZENCİLER
Asi gençlik üstüne yapılmış filmlere rağbetin sona ermesinden önce bile işte bir
başka pazar, olanaklarını ortaya koydu: Zenciler ! Afroamerikanlar l97l'de
Zenciler tarafından yapılan iki filmle büyük bir ticari başarı elde ettiler :
Sweet Sweetback's Baadassssss Song ve Super Fly !Bunlar gösterimlerinin ilk üç
ayları boyunca yaklaşık on milyonlarca dolar kazandırdılar. Hollywood,
duyarsızlaştırılmış kitle seyirciler çağının değiştiğinin ve şimdi ne yapılması
gerektiğinin farkına vardı, bu iyi tasvir edilmiş seyircilere göre tasarlanmış
filmler yapmaktı.
Bundan sonra, zencilerin cani karikatürleri ve ırkçı stereotipleri ile uzun süre
ün yapmış Hollywood, tamamiyle zenci ticari filmler yapmaya başladı. Fakat
ABD'nde yaşayan afro-amerikanların durumlarının ciddi bir incelemesine
girişeceğine, esas itibariyle, satandartlaştırılmış türlerin zenci
versiyonlarını çevirtmekle yetinildi. Zenciler bir de baktılar ki kendilerine
zenci dedektifler (Shaft, Black Gun, Slaughter, Hit Man), zenci vesternler (Buck
And The Preacher, The Legand Of Nigger Charley, Black Rodeo, l00 Rifles) zenci
polisiye filmleri (Across The l0th Street, Black Caesar, Blackfather ve hatta
büyük korku gfilmlerinin zenci versiyonları Blacula ve Blackenstein) sunuluyor.
Bu şekilde, Hollywood, stereotiplerin zenci versiyonları aracılığıyla yenilenme
içinde bir gençlik banyosu sağlıyor. Tek bir yenilik : Bu kez kahramanlar
zencilerden oluşuyordu ve beyazlara soytarı ve kötü rolleri verilmişti.
Bu kızılderililer üstüne yapılan A Man Called Horse, Blue Soldier ve Little Big
Man gibi Hollywood'un "yeni" filmler dizileriyle ortaya çıkardığını andırır bir
buluştur : Genellikle eski ırkçı streotiplerle bağları koparmak bahanesiyle
aşarı bir karşıtlığa gitmekten ve Beyaz Liberallerin suçluluk kompleksini
yansıtmaktan başka şey yapmıyorlar.
Zenci film modası henüz geçmemiştir (zenci toplumun sözcüleri tarafından
karşılık olarak bir tahrik beklenmesine karşın). Bu moda zenci komedilerden (Five
on The Black Hand Side) aşırı solcu, devrimci bir söylem benimseyen filmlere
kadar (The Spook Who Sat By The Door) çok çeşitli türlere yayılır.
Doğal olarak, tüm bu düşük nitelikli esin ortamında az sayıda önemli filmler de
bulunur. Böyle olmakla birlikte her yıl, hiç biri doğru dürüst olmayan bir kaç
yüz film yapmak gerçekten zor olurdu ! Bu zenci filmleri tufanı arasından
bazıları Amerika'daki Zenciler'in yaşamını duyarlı ve dürüst anlatmaları
nedeniyle iyi bir eleştiri elde ettiler : Örneğin Zenci fotoğrafçı Gordon
Parks'ın l920'li yıllarda Midwest'te geçen gençliğinin otobiyografik anlatımı
olan The Learning Tree ya da Ossie Davis'in zenci bir ailenin dokunaklı
portresini çizdiği Black Girl veya l930'lu yılların Güney'deki zenci ırgatlar
üstüne bir film olan Sounder.
E) "YOUTH CULTURE "ÜSTÜNE HOLLYWOOD UYARLAMASI
l960'lı yıllarda "youth culture" üstüne Hollywood uyarlaması belli bir sayıda
genç yönetmenin büyük bütçeli ilk filmlerini gerçekleştirmesini sağladı ve
bazıları ticariden çok eleştirel başarı elde ettiler. Bob Rafelson'ın Five Easy
Pieces filmi çok romanlaştırılmış olmasına karşın işçi sınıfının varoluş
tarzında karar kılan fakat sonunda iki ortamda da kendini rahat hissetmeyen
imtiyazlı bir ortamdan gelen genç bir adamın (Jack Nichols) kişiliği
aracılığıyla amerikan tipi yabancılaşmayı iyi yakalamış bir incelemedir :
Mevkiinden düşürülmüş bir entelektüelin tipik ikilemi.
Hollywood'un eski kurtlarından biri (Arthur Penn) tarafından yönetilmiş olmasına
karşın Bonny and Clyde bugün çağdaş sinemanın bir çeşit klasiği haline geldi.
Gösterime çıkışından itibaren büyük bunalım esnasında iki suçlunun yaşamını
anlatan bu film, ekrandaki şiddet filmlerinin etkileri ve etiği üzerine şiddetli
bir tarşıtmaya neden oldu. Sanatsal araçlar tarafından sinemanın anlatım gücüne
üstü kapalı saygı! Bu belli bir bakış açısına göre l960'lı yıllların en güzel
amerikan filmlerinden biridir. Yasadışılığın etiğinin romansı anlatımı anlattığı
olay örgüsünde politik iğnelemeler içerir.
Fakat Bonny and Clyde hemen hemen Hollywood'a karşın çevrilmiştir Güncel
yapımların en karakteristikleri bazı çevrelerde, Hollywood sinemasının yeni "boy
miracle" prototipi olarak şimdiden adı geçen yönetmenliği seçmiş eski eleştirmen
bir nevzuhur Peter bogdanovitch'in filmleridir. Büyük bütçeli ilk üç uzun
metrajlı filmi (The Last Picture Show, What's Up Doc? ve Paper Moon) değişik
eleştirilerle karşılandı,fakat Hollywood'un hesabını yaptığı şey kalabalıkların
ilgisini çekmektir. Bogdanovitch'in başarısının anahtarı kendi istidadı içinde
eski tarzlı ve eski pahalı reçeteli hayatı Hollywood'a geri vermektir. Fakat
düşüncelerin karınca gibi kaynaşmasına karşın onun filmleri oldukça kof,
yönetmenleri ise ustalardan (Hawks, Ford vs.) utanmadan ödünç aldıkları için,
stilleri taklit kokuyor. Ticari başarısı, ticaretin gerektirdiği duygusal
hilenin uygulamalarını örneğin ağlatan "finaller"in iyi özümlediğini kanıtlıyor
sadece.
Bogdanowitch, Hollywood'u düşleyen ve ABD'nin sinema okullarını dolduran bütün
gençlerin örneği oldu. Bununla birlikte, o ve akranları (American Graffiti'nin
yönetmeni George Lukas, Dillinger'ın yönetmeni John Millius, MeanStreets'in
yönetmeni Martin Scorcese) Hollywood geleneğiyle bağları koparmayı düşünmeden
onu sürdürmekten başka bir şey istemiyorlar ve sonuçta oyunun kurallarını
eğemenlikleri altına almaya çabalıyorlar sadece. Yeni yönetmenler kuşağı big
business dünyasında konformist olmayan öngörülere yer olmadığını çok açık
biçimde biliyorlar.
Bu yüzden öğrenci hareketi, " black power" ve "kültürel devrim"gibi politik
temalarla yakın ilişkilere karşın tüm yeni olan şeylerle para kazanmayı amaç
edinen Hollywood'un alışılmış politikasını uygulamasından başka bir şeyi bütün
bunların içinde görmek saflık olurdu. Hollywood "yeni dalga"sı üstüne bütün
gevezeliğin kaynağında onun varolduğunu herkese duyurmak için insanların
(stüdyoların reklamcıları ve medya görevlileri) parayla tutulduğu olgusu
dolambaçsız olarak bulunur! Yeni filmlerin hiç biri yeni yönetmenlerin hiç biri
bu hareketin ya da bu isme yaraşır bir okulun üyesi değildi. Bunlarda ve
yapıtlarında bulduğumuz tek yenilik ya doldurma süslere (fioritures) ya da
stilistik hilelere başvurma yahutta geleneksel melodramatik temaların yeni bir
soslu düzenlemesidir (Michael Crichten'ın Westworld'u).
F) HOLLYWOOD DEĞİŞMEDİ
Hayır Hollywood değişmedi. Bu son yılların en büyük ticari başarılarının
listesinin de gösterdiği gibi (Butch Cassidy and The Kid, Love Story ,The
Poseidon Adventure, Airport) Hollywood, gelişmesini kaçış ürünleri yapma üstüne
kurmaya devam ediyor. Kaygılarını ve yoksunluklarını kendisine unutturan bu
oyalama girişmilerinden çalışma dünyası toplumun doyumsuz bıraktığı
gereksinimlere sahte telafiler buluyor. "Rüya fabrikası" devam etmesine yardım
ettiği toplum bizzat kökünden yeniden yapılanmadıkça çalışmasını sürdürecektir.
G) "UNDERGROUND" SİNEMA
"Underground" sinema hollywood'da hemen hemen belli belirsiz hep vardı, fakat
birleşmiş bir hareket görünümüne bürünmesi sadece l960'lı yılların başlarında
olmuştur. Film Cultur'ın (sinemasal avangard'ı destekleyen dergi) bir "new
american cinema"nın gelişimini bildirmeye başlaması bu dönemde olmuştur :
Manifestolar yayınlandı, toplantılar düzenlendi ve tema açısından olduğu kadar
estetik açıdan da Hollywood'a muhalif bir amerikan sinemasının oluşturulmasını
sağlamasını gerektiren hükümleri toparlamak için gruplar oluşturuldu.
l960'lı yıllar boyunca az -çok az- sayıda ilginç filmeler yapıldı ! Film Culture
ya da "underground" filmler göstermek amacıyla bir sinematek kuruldu ve bir
dağıtım kooperatifi oluşturuldu. Fakat bütün güzel sözlere karşın, on yılın
sonunda "new american cinema" Hollywood'u yıkıma götürmekte pek de aceleci
davranmayan kitleler tarafından itibar görmedi. En yüksek aşamasına New York ve
diğer bir kaç büyü şehirde gösterilmiş olan Andy Warhol'un (Trash-Heat) bir kaç
filminin ünlenmesiyle ulaştı. Belirgin olmayan ideolojisi, bünyesinde
biçimcilerin nombrilistlerin (kendisini dünyanın merkezi sananlar Ç.N.) ve
kaçıkların (farfelus) oluşturduğu tuhaf bir küçük burjuva boheminin varlığı ve
yanlarında eleştirmen olmayan jurnalci bir grubun bulunması nedeniyle bugün can
çekişmektedir.
H) MİLİTAN SİNEMA
Deneysel avangard sinemanın gerilemeye başladığı esnada, o zamana denk düşen
(komünist partiye bağlı olan önceki on yılların "eski sol"una muhalif) "yeni"
bir amerikan "sol"unun gelişimiyle eş zamanlı politik olarak taraflı yeni bir
sinema ortaya çıktı. l960'larda, Güney'dek medeni hukuk lehine yapılan
mücadeleler ve Kuzey-Doğu'da örgütlenmek için zenci toplumunun çabaları, bir kaç
filme neden oldu. Aynı şekilde Amerikan kara ordusundan ilk birliklerin
Vietnam'a gönderilmesinden sonra anti militarist filmlerin çoğaldığı görülür.
Hatta dünyada politik sinemanın ortaya çıkması için l968 yılı belirleyici olduğu
halde l967, bu açıdan ABD'nde belki de en karakteristik yıl oldu. Gerçekten de
niyetleri politik bir silah olarak filmden yararlanmak olan iki üretim dağıtım
grubu kuruldu o zaman.
l. "American Documentary Film" (A.D.F.), kâr amacı gütmeden bir eğitim
organizasyonunun kurulmasına girişti ve objektif olarak, amerikan toplumunun
bunalımları üstüne kamuoyu oluşturmaya ya da kamuoyuna bilgi vermeye yönelik
filmlerin üretim ve dağıtımı için bağımsız bir kuruluşun yaratılmasıyla kendini
görevlendirdi. A.D.F. savaş karşıtı hareketle ilgili grubun gerçekleştirdiği bir
uzun metrajlı film olan Sons adn Daughters'ı dağıtmakla işe başladı, daha sonra
bir kaç yılda, Vietnam savaşından kadınların özgürlük hareketlerine, çalışma
yaşamında ilişkilerin düzenlenmesinden üçüncü dünyadaki mücadelelere kadar
politik içerikli geniş bir film kataloğu oluşturdu.
Fakat l972 ilkbaharında birinci New York Küba Filmleri Festivalini düzenlemek
için yapılan bir girişim felakete dönüştü : Amerikan Hazine Bakanlığı filmlere
el koydu ve "düşman ülke" olarak görülen Küba ile ticaret yapmanın "yasağa
tecavüz" olması nedeniyle festivali yasakladı. A.D.F. bu gösterinin başarısız
olması yüzünden ağır bir mali kayba uğradı. Ansızın baş gösteren bir başka sorun
ve yüzünden l972'nin sonbaharında etkinliklerine ara vermek zorunda kaldı. (Bir
kaç yıllık) kısa varlığı esnasında A.D.F. politik filmlerin ABD'nde tecari
olmayan bir dağıtım ağını oluşturmaya yardımeden önemli bir çalışma
gerçekleştirdi. Yeni filmler bile yapmıştı : The Pentagon Papers and American
Democracy (bu film grubun iflasından hemen önce yapılmıştı). Bir çoğu şimdi
başka bir dağıtımcının elinde bulunmaktadır.
2. Aynı zamanda l967' de "Newsreel" grubu kuruldu : Belgesel alanında medyaların
görmezden geldiği politik olaylar üstüne uzmanlaşmış aşırı sol bir sinema
birliği. Vietnam savaşı o zaman onun en yüksek noktasına ulaşmasına yardım etti
: Bu yüzden bir çok "Newsreel" filmi bu çatışmaya karşı içerde yapılan
gösterilerin çoşkusuyla ve askere gitmeyi reddetme ile firarlarla da
ilgilenmiştir. Başlangıçta New York'ta yerleşmiş olan"Newsreel" derhal San
Fransisco'da, Los Angeles'ta, Detroit'te ve diğer amerikan kentlerinde şubeler
açtı.
Gelir kaynaklarının süregiden gösterişsizliğine karşın Newsreel, yıllar boyunca
düzenli olarak filmler üretti : Örneğin l968 ilkbaharında New York'ta bir
üniversitenin öğrencilerinin grevini ve binanın işgalini anlatan Columnia Revolt;
metro tipi ulaşım sisteminin politik ve ekonomik bir analizi The Wreck Of The
New York Subway; amerikan kadınlarının bilincini etkileyen değişimleri
sergileyen bir röportaj filmi The Women's Film ; New York'lu Portoricolular
üstüne bir röportaj The People Arise; Attica hapishanesindeki isyanla ilgili
Teach Our Children; ve nihayet filistinlilerin mücadelesi üstüne Revelution
Until Victory.
Newsreel'in mevcudiyetinin başlangıcında, üyeleri, yönetmen olduklarından da
daha çok, politik organizatörler olarak gözönüne alındılar. Tartışmalar yaratmak
için projeksiyonu sıksık kullandılar. A.D.F.'nin filmleri solun politik
durumunun geniş bir yelpazesini (reformistlerden ihtilalcilere kadar) temsil
ettikleri halde Newsreelinkiler çok tutarlı bir biçimde aşırı sol antikapitalist
ve anti emperyalist bir çizgide bulunuyordu. Bugün ABD'ndeki Newsreel
gruplarının çoğu birbirlerini marksizm-leninizmin varyantı olarak gösteriyorlar.
3. Bununla birlikte bir kaç karakteristik film de A.D.F. ve Newsreel gibi
organizasyonların dışında çevrildi. Devrimci Zenci İşçiler Birliği'nin
işbirliğiyle Newsreel'e ait küçük bir yönetmenler grubu tarafından l969'da
Detroit'te gerçekleştirilmiş Finally Got The News filmi, Detroit ve bölgesindeki
fabrikalarda zenci işçileri örgütlemeye çalışan Birlik'in çalışmasında
tamamlayıcı öğe olarak yararlanmak amacıyla tasarlanmıştır. Bu, zenci işçiler
tarafından ve onlar için yapılmış tek filmdir ve politik örgütlenme için
sinemanın silah olarak kullanılabildiğinin güzel bir örneğidir.
Winter Soldier belki de amerikan politik filmlerinin en tanınmışlarından
biridir, zira diğerlerinden farklı olarak Cannes festivali de dahil sık sık
dışarda gösterilmişti. Gaziler tarafından Vietnam'da işlenmiş suçlarla ilgili
tanıklıkların belgesel bir kaydıdır. Özellikle çok büyük duygusal bir güç içeren
bir kaç bölümüyle önemlidir. Dışarda çok tanınmış diğer film de dramatik bir
kurguyla oluşturulan politik uzun metrajlı filmlerin ender örneklerinden biridir
: Ice . Newsreel'de yetişmiş bir yönetmen olan Robert Kramer tarafından
çevrilmiş Ice, politik açıdan olsun sanatsal açıdan olsun tam bir felakettir !
Teknik ve dramatik olarak düzensizdir -dağınık biçimsiz can sıkıcı ve hatta
karışık- ve politik olarak Amerika'daki devrime seçkinci ve terorist bir
yaklaşımı benimsiyor. Film yönünü, eskiden amerikan yeni solunda baskın gelen
politik düşüncenin aşırı solcu, maceracı ve "Weathermen" stilinin bilinçsiz ama
yine de son derece tam bir yansımasından alıyor.
4. Ne denli devrimci ya da reformist olurlarsa olsunlar, politik filmler giderek
daha çok sayıda yapılmaya devam ediyor. Amerikan bağımsız sinemasının militan
akımı henüz hazırlık içerisindedir ve en iyi, en karakteristik filmlerin henüz
gelmekte olduğuna güvenilebilir. Örneğin ABD'ndeki kadın hareketi üstüne büyük
filmler maden işçileri sendikasının geçmişteki ve günümüzdeki mücadeleleri
üstüne bir film, savaş gazilerinin "Post -Vietnam Syndrome"u üstüne bir film,
Attica (1) hapishanesindeki isyan üstüne uzun metraj biçiminde bir bilanço, oto
yedek parça fabrikalarında "vahşi" olarak nitelenen grevler üstüne bir başkası
vs... hazırlanıyor. Öte yandan , A.D.F. nin etkinliğinin durmasına karşın "Revolutionary
Film Committee", "Long March", "New Day Films", "Tricontinental Film Center",
"Cine-Manifest", "New World Film Co-op", "Films For Social Change" vs... gibi
yeni üretim ve dağıtım grupları ortaya çıkmaya devam ediyor.
Eleştirmenler bu hareketin bir "new american cinema" oluşturup olupturmadığını
anlamak için sorunu tartışabilirler, fakat kesin olan bir şey var ki bu yeni bir
Amerika için mücadele eden bir sinemadır.
Not : Guy Hennebelle'in "Quinze Ans de Cinema Mondial l960-l975" adlı kitabının
"Capitalisme Americain et Cinéma Hollywoodien" başlıklı Birinci Bölümünün 3 nolu
"Un 'new american cinema'?" alt başlıklı bölümünün çevrisidir.
Yazan: Gary CROWDUS
Sİletişim Dergisi, Sayı: 1, Aralık 1992
Çeviri : Araş. Gör. Battal ODABAŞ
Marmara Üniversitesi,
İletişim Fakültesi
_____________________________________________
1. Attica adıyla Fransa'da tamamlanmış ve gösterilmiştir.
(Cinda Fireston).