Dijital Video Yayıncılığındaki
Gelişmeler :
Bilgisayar İle Televizyon Teknolojilerinin Birleşmesi
Yrd. Doç. Dr. Serhat BAŞTAN
Celal Bayar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu
A. GİRİŞ
Televizyon yayıncılığı, son yıllarda video ve bilgisayar teknolojilerindeki
gelişmelere bağlı olarak köklü bir şekilde değişmektedir. Bu değişim dijital
üretim ve yayın tekniklerinin, televizyon içerik üretim ve yayın sistemlerine
hızla yayılmasından kaynaklanmaktadır. Dijital bant formatları, bilgisayarlı kurgu üniteleri, video ve haber otomasyon
sistemleri, video veri sıkıştırma teknikleri, dijital yayın uyduları, yüksek tanımlı dijital
televizyon, internet üzerinden televizyon yayıncılığı, virtual set teknolojisi gibi teknikler
konu ile ilgili olarak bir çırpıda dile getirilebilecek ilerlemelerdir.
Bilgisayar, telekomünikasyon ve ev elektroniğindeki son gelişmeler çoklu medya
içeriğinin giderek büyüyen bir izleyici kitlesine ulaşmasını sağlamaktadır.
Hergün daha fazla dijital ses ve video verisi internet üzerinden ulaşılabilir hale
gelmektedir.
Geleneksel televizyon yayıncılığı dijital ve interaktif bir çağa doğru
ilerlemektedir.
İnsanlar artan bir şekilde DSL ve kablo modem gibi bağlantılarla yüksek hızlı
ağlara bağlanmaktadır (Wang ve Diğerleri, 2003: 151).
Böylece televizyonun gelecekte
internet ile bütünleşeceği ve evlerde eski televizyon setlerinin yerini
etkileşimli Web Tv’lerin alacağı ileri sürülmektedir.
Alıcı uçlarda olduğu kadar televizyon üretim ve yayın sistemlerinde de dijital
ses ve video tekniklerinin yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Bugün televizyon
yayıncılığında, görüntü ile ses kalitesi yüksek ve çeşitlenen izleyici beğenilerini karşılayacak
biçimde çok seçenekli içerik sunumuna uygun dijital üretim ve yayın ekipmanlarına ihtiyaç
duyulmaktadır. Çünkü dijital ekipmanlar söz konusu talepleri karşılayabilecek
şekilde yayıncıların faaliyetlerine esneklik kazandırabilmektedir.
Televizyon sürekli beslenmesi gereken bir içerik oburudur.
Bu yüzden yayın için
program açıklarına göre yeri ayrılmış materyali üretmek üzere standart planlar
hazırlanmıştır. Bu planların öngördüğü standartlara uyulmazsa, televizyonda
hiçbir şey yayınlanamaz. Bu nedenle televizyon yayını için içerik üretim faaliyetleri
alışılagelmiş belirli türde iş düzenlerinin oluşmasına ve ileri derecede uzmanlık gerektiren
üretim rollerinin icra edilmesine dayanmaktadır. Bu eylemler çok kısıtlı zaman
dilimleri içinde bitirilmeli ve yayına hazır bir bandın eldeki varlığı garanti edilmelidir (Burton,
1995: 62-66).
Yayının hemen ardından aynı roller ve eylemler bir sonraki yayın için
tekrar edilmelidir.
Bu durum, yayıncılar için stres verici ve sonu gelmeyen bir döngüye neden
olmaktadır.
Bu sürece eşlik eden üretim araçlarının hız, estetik beklentiler, esneklik,
modülerlik ve güvenilirlik açısından geliştirilmesi, yayıncıların talepleri doğrultusunda
üretim ve yayın standartlarına yeni biçimler vermektedir. Elektronik endüstrisi de ar-ge
faaliyetlerinin önemli bir bölümünü broadcast düzeyindeki dijital ekipmanlar
üzerine yoğunlaştırarak, hem bu talepleri karşılamaya hem de hacimli bir pazardan büyük
karlar elde etmeye çalışmaktadır. Sonuçta bu durum, çok kısa zaman dilimleri içinde
dijital video teknolojilerine doğru seyreden ani teknolojik dönüşüm süreçlerine yol
açmaktadır.
Buna bağlı olarak da yayıncılar açısından idari, örgütsel ve endüstriyel
anlamda, izleyiciler açısından ise içerik tüketim kalıpları anlamında teknoloji kaynaklı köklü
değişiklikler meydana gelmektedir. Bu bağlamda aşağıdaki analizler, temelinde dijital
yöntemlerin bulunduğu üretim ve yayın sistemleriyle televizyon yayıncılığının giderek
entegre olmaya ve bilgisayar teknolojisiyle iç içe geçmeye başladığı son teknolojik
gelişmelerle ilgili yönelişler üzerine odaklanmaktadır. Yayıncılık,
telekomünikasyon ve bilgisayar teknolojilerindeki birleşmenin kaynaştırıcı öğesinin sayısallaştırma (digitization-dijitizasyon)
olduğu fikrini ve yakın gelecekte internet ile televizyon yayıncılığının bir potada
eriyeceği öngörüsünü sorgulamaktadır. Eğlence, eğitim, haber verme gibi işlevlerin de bu
yolla bütünleşik bir iletişim ağı üzerinde birleşeceği varsayımını araştırmaktadır.
B. DİJİTAL VİDEONUN TEMELLERİ
1. Yarı İletken Teknolojisi, Sayısallaştırma ve Dijital Video
Bugün yayıncılar için ve elektronik endüstrisi açısından hızlı dönüşümün anahtar
kavramı ‘dijital video’dur. Dijital video sayısallaştırılmış videodur.
Sayısallaştırma, televizyon yayıncılığı da dahil olmak üzere iletişim altyapılarındaki teknolojik
gelişmeleri tetikleyen temel tekniktir. Sayısallaştırmayı kısaca verilerin ikilik sistemdeki
rakamların (bit’lerin, binary digitlerin) kullanılmasıyla bilginin kodlanması
olarak tanımlamak mümkündür. Sayısallaştırma ses, sabit resim ve hareketli
görüntü gibi değişik türden orijinal materyalin numerik bir formatta temsili ile- evrensel, kompak ve
iletilebilir veri akımlarına dönüşümüne olanak vermektedir. Böylece veriler geleneksel televizyon
teknolojisinden internet’e kadar değişik ortamlarda dağıtılabilir-paylaşılabilir
bir nitelik kazanmaktadır (Grünwald, 2001: 720).
Bilgisayarlar sayısallaştırma tekniğini
kullanan teknolojilerin tipik örnekleridir ve günümüzde dijital video teknolojisinin
temel ekipmanlarından biri haline dönüşmüştür. Bilgisayarlar içerdikleri milyonlarca
elektronik devreden elektrik akımının geçmesi (devre açık-1) ve geçmemesi (devre kapalı-0)
ilkesiyle bilgi kodlarını oluşturmakta ve işlemektedir (Fales ve Diğerleri, 1988: 43).
Başka bir deyişle, bilgisayarlar elektrik akımının geçme ve geçmeme durumunu
üreten bu mikro ölçekteki elektronik mantık devrelerine atanan değerleriyle işlemler
gerçekleştirmektedir (Akbay: 24).
Bu yolla hareketli görüntüleri oluşturan renk,
parlaklık ve hareket gibi nitelikleri tanımlayan bilgi kodları da diğer türden enformasyon
biçimleri gibi işlenebilmekte ve yayınlanabilmektedir.
İkilik rakamlar (binary digits) yarı iletken davranışı denilen bir özellik
sayesinde üretilmektedir. Yarı iletken davranış, yarı iletken bir maddenin (silisyum veya
germanyum gibi elementlerden veya bu elementlerin birbirleri ve karbon benzeri
elementlerle yaptıkları bileşiklerden elde edilen mantık devrelerinin) belli bir voltaj
değerinin altındaki elektrik akımına maruz kalınca yalıtkan, bu eşik voltaj değerinin üzerinde akım
verildiğinde iletken özellik sergilemesidir. Bu yolla elektriğin iletilmesi
durumuna “1”, iletilmemesi durumuna da “0” eşlemesi yapılır.
Yan yana dizilmiş milyonlarca
yarı iletken devrenin üzerinden elde edilebilecek 0 ve 1’lerin farklı kombinasyonları
hesaplama işlemlerini gerçekleştirmek üzere bilgi kodlarını oluştururlar. Bu bilgi kodları
çeşitli programlama teknikleri sayesinde üretilmekte ve yine bu tekniklerle hazırlanan
yazılımlar aracılığıyla işlenebilmektedir. Bütün yarı iletken yapılara dayalı elektronik
devrelerin çalışma mantığı bu temel üzerine oturmaktadır. Yazılı, görsel ve sesli
sembolleri mikroelektronik mantık devrelerinden geçen ya da geçemeyen elektrik akımlarına
atamak suretiyle kodlamak, hesaplamak ve anlamlandırmak.
Programlama teknikleriyle video bilgisi de bu mantık devreleri üzerinden
kodlanabilir ve işlenebilir. Böylece hangi açık-kapalı devre durumlarının, ne
tür renkleri (chromasity - renk bilgisi) ve parlaklık derecelerini (luminosity - parlaklık
bilgisi) ifade edeceğini ve kullanacağını standart kişisel bilgisayarlara, bu iş için
geliştirilmiş elektronik donanımlara veya özel tasarımlı bilgisayarlara tanıtmak mümkündür. Bu çerçevede,
donanım (kişisel bilgisayar, iletişim uydusu, dijital bant formatlı VTR veya
televizyon vericisi gibi) kendisine yüklenen dijital video sinyallerini kullanıcı
komutlarına göre işleyebilir, 0 ve 1’ler şeklinde bir sabit diske, hafıza çipine veya dijital
video banta kaydedebilir ya da iletebilir. Bütün bu işlemlerin hepsine birden dijital video
işlemleri (kısaca dijital video) denir.
Dijital ekipmanların bileşiminde, rezistör, kapasitör, diyot, bipolar transistör ve
MOS transistör adı verilen temel aygıtlar yer alır. Bütün bu bileşenlerin ana
uğraşısı sayısal kodları üreterek, yönlendirerek veya depolayarak işlemektir (Xiao, 2-4:
2004).
Bütün dijital video ekipmanları ile kişisel ya da özel bilgisayarlar ve
telekomünikasyon altyapılarını oluşturan cihazlar bu temel bileşenleri içerir. Dolayısıyla aynı
ilkelerle çalışan veya eşdeğer donanımlardan oluşmuş bir alt yapı üzerinden 0 ve 1’lere
indirgenmiş bir dünyada dijital televizyon yayıncılığı, multimedya sunumu, internet
üzerinden haberleşme gibi etkinlikler arasındaki sınırlar silikleşir. Farklı alanların bu
ortak yanları sayesinde aynı temel üzerinden anlaşmaları sağlanabilir. Bu durum,
bilgisayar teknolojisi ile televizyon yayıncılığının birbirine yaklaşmasına ve gelecekteki
muhtemel kaynaşmasına imkan veren teknik koşulları oluşturmaktadır.
Bugün ülkemizde gerek akademik çevrelerde, gerekse yayıncılık sektöründe ‘dijital
video’ kavramından, ev veya iş yerlerindeki standart kişisel bilgisayarların video işleme
yetenekleri anlaşılmaktadır. Oysa dijital video, bilgisayar teknolojisini de içerecek şekilde,
çeşitli ekipmanların dijital sinyal işleme ve iletme becerilerini kapsayan genel bir tekniğin
adıdır. Sözgelimi yıllardır elektronik video kameralarda, tıbbi ve astronomi görüntüleme
sistemlerinde ışık algılayıcısı olarak kullanılan CCD çipleri aslında birer dijital video
bileşenidir. Ayrıca geleneksel analog donanımlarda da dijital veri işleyen kartlar ve
enstrümanlar (örneğin video kaset kaydedicilerde kullanılan Time Base Corrector - TBC
kartları) bulunmaktadır.
Diğer taraftan dijital uydu alıcı ve çanaklarıyla izlenebilen
yayınlar da aynı teknikler kullanılarak gerçekleştirilmektedir ve bu konunun kapsamı
içindedir. Dolayısıyla dijital video çok geniş bir ürün yelpazesini içeren bir teknoloji
kategorisidir. Aslında bunların ilk tasarımları 1970’li yıllarda yapılmaya başlamıştır.
Ancak dijital tekniklerin video kayıt ortamlarında yaygın olarak kullanılmaya başlaması
(yeni dijital video bant formatları, yüksek hız ve kapasiteli sabit diskler gibi) ve masaüstü
kişisel bilgisayarların işlemci hız ve RAM kapasitelerinin video işleyebilecek ölçekte
önemli gelişmeler göstermesi, son yıllarda bu türden ürünleri tüketici elektroniği içinde
popüler seçenekler haline getirmiştir. Bir taraftan bu popülaritenin etkisi, diğer taraftan
yayıncılık sektörünün donanım talepleri doğrultusunda bugün dijital video adım adım
geleneksel analog video tekniğinin yerini almaktadır.
2. Analog Video İle Dijital Videonun Karşılaştırması
Analog (örneksel), kaynağındaki biçimiyle kaydedilebilen, saklanabilen, işlenebilen
ve iletilebilen bilgi demektir. (Cotton ve Oliver, 1997: 16).
Analog video ile dijitalvideo arasındaki fark şudur: Dijital video bütün ses ve görüntüleri sadece 0 ve 1’lerle
ifade eder. Analog video ise ses ve görüntüleri bir elektrik akımı gibi sürekli değişen
sinyallerle üretir. Dolayısıyla dijital videoda sadece 0 ve 1’ler, analog videoda sayısız
ara değerler bulunmaktadır (Atabek, 2001: 36-37).
Analog sinyaller, örnekleme
sisteminin elektronik devrelerindeki hatalardan ve özgün sinyalin iletimini sağlayacak
olan sistemdeki kısmi arızalardan doğabilecek gürültülere (noise) duyarlıdır (Cotton ve
Oliver, 1997: 16).
Bu basit teknik farklılık, pratikte görüntü kayıplarının az ve iletimin
daha kolay olması, görüntülerin daha esnek yöntemlerle işlenmesi gibi dijital video
lehine avantajlar sağlamaktadır.
Bu avantajlara ek olarak, dijital video sıkıştırma teknikleri sayesinde iletim için
kullanılan aynı bant genişliklerinden daha fazla video bilgisi iletmek mümkün olmaktadır.
Böylece elektromanyetik spektrumun kıt ve değerli bir meta olması nedeniyle, dijital
yayıncılık uydudan, karasal veya hücresel yayın sistemlerinden televizyon yayınlarının
dağıtım maliyetlerini düşürmektedir. Ayrıca dijital video, CD kalitesinde ses ve yüksek
çözünürlüklü görüntü sağlamaktadır. 16:9 formatta geniş ekran görüntü yayınına imkan
vermektedir. Sonuç olarak donanım düzeyinde, bilgisayar, telefon ve televizyon yayın
ekipmanlarının birleşik uygulamalarda kullanılmasına imkan vermektedir (Grünwald, 2001: 720).
Çoğu zaman geleneksel analog video sistemlerinde de dijital işlem yapabilen kartlar
ve elemanlar bulunmaktadır. Bu kart ve elemanlar sayesinde, analog sistemlerde de dijital
tekniklerin avantajlarından yararlanılmaktadır. Bugün yayıncıların envanterinde bulunan
analog video donanımlarının çoğu aslında değişik derecelerde analog-dijital arası melez
sistemlerdir. Dolayısıyla ‘dijital video’ kavramından, video bant formatlarından iletim
kablolarına kadar yayıncılıkta kullanılan hemen her türlü teknik öğenin 0 ve 1’leri işleyip
iletecek şekilde giderek dijital sistemler yönünde saflaşması anlaşılmalıdır.
Günümüzde teknoloji, video ve sesi bütünüyle dijital yöntemlerle işleyebilecek ve
kütleli hacimler halinde iletebilecek düzeye gelmiştir. Bu gelişmeye bağlı olarak analog
video ürünleri, yayıncı, profesyonel ve amatör kullanıcı pazarlarında neredeyse tamamen
ortadan kalkmıştır. Eskiden profesyonel veya yayın kalitesinde görüntü üretmek ve
göstermek, kimyasal filmler ya da analog video sinyal işleme gibi yüksek maliyetli
süreçlerle sınırlıydı. Dijital görüntüleme ise medikal izleme veya uzay keşfi gibi,
boyutların ve maliyetlerin ikinci derecede önemli olduğu alanlarda gerçekleştirilebiliyordu.
Günümüzde işlemcilerin hem hesaplama gücünün artmış olması, hem de
fiyatlarının düşmesi, görüntüleme uygulamalarının iş istasyonları ve masaüstü
bilgisayarlarda da kullanılmasını makul hale getirmiştir.
Sonuç olarak dijital görüntüleme, mevcut
uygulamaları değiştirmekte ve yeni uygulamaların geliştirilmesini sağlamaktadır (Illgner,
2000: 2324).
Artan hesaplama gücü ve düşen maliyetlere, video veri sıkıştırma
tekniklerindeki gelişmeleri eklemek gerekmektedir. Bu üç temel faktör sayesinde dijital
video teknolojileri hızla analog teknolojilerin yerini almaktadır.
3. Video Sıkıştırma Standartları
Dijital video verilerinin video donanımlarının, telekomünikasyon şebekelerinin ve
bilgisayar temelli iletişim sistemlerinin sınırlı kapasiteleri içinde işlenebilmesi,
iletilebilmesi ve yayınlanabilmesi için az yer kaplayacak ve hızlı iletilebilecek şekilde
dijital video verilerinin orijinalden daha az sayıda bit ile ifade edilmesi yöntemlerine
video sıkıştırma tekniği denilmektedir. Bir video yapımı birkaç bin sabit resmin peşpeşe
geçmesi ile elde edildiğinden, dijital video verilerini verimli bir şekilde sıkıştırmak
ciddi bir mesele haline gelmektedir.
Video bilgisini sıkıştırma işlemini gerçekleştirirken
birbirine zıt iki zorluk bulunmaktadır:
(1) Video bilgisini orijinaline olabildiğince sadık kalarak sıkıştırmak,
(2) Video bilgisini en az yer kaplayacak şekilde sıkıştırmak.
Sıkıştırma oranı arttıkça elde edilen yeni görüntüyle orijinali arasındaki fark
artmaktadır. Temelde kayıpsız ve kayıplı olmak üzere iki türlü sıkıştırma tekniği
bulunmaktadır. Kayıpsız sıkıştırmayla sıkıştırılmış dosyadan orijinal videonun her bir
karesinin piksel yoğunlukları doğru olarak tekrar elde edilebilmektedir.
Tersine, kayıplı yöntemle yapılan sıkıştırmada göz tarafından fark edilemese de, açılmış videonun
(decompressed video) orijinal piksel değerlerinde kayıplar olmaktadır (Boudier ve
Shotton, 1999: 136).
Çoğunlukla, gözün ve kulağın algılayamayacağı veriler filtre
edildikten sonra, amaca göre kabul edilebilir düzeyde kayıplara göz yumulan sıkıştırma
teknikleri uygulanmaktadır. Çünkü kayıpsız sıkıştırma tekniklerinde sıkıştırma oranlarını
istikrarlı düzeylerde elde etmek mümkün olmamaktadır.
Kayıplı veya kayıpsız olsa bile, her sıkıştırma yönteminin temelinde, piksellerle
ilgili bilgileri olabildiğince kısa anlatmak yatmaktadır. Görüntüyü oluşturan ve piksel
denilen her bir noktacığın video görüntüsünün hangi satırında ve sütununda olduğu;
hangi rengi taşıdığı, 0 ve 1'ler ile ifade edilmektedir. Sıkıştırma yöntemleri, piksellerin
kendi aralarında ne kadar benzer olduklarını bulmaya çalışarak, görüntü kodlarını daha
az 0 ve 1 ile oluşturmaya çalışmaktadır. Görüntünün devamlı değişip değişmediği,
benzer piksellerin yan yana veya alt alta sıralanıp sıralanmadığı gibi donelerden
hareketle sıkıştırma işlemi gerçekleştirilmektedir. Böylece bit veya byte cinsinden video
görüntülerinin daha az yer kaplaması ve iletim kanallarından daha hızlı iletilebilmesi
mümkün olmaktadır (Durmaz, 2000: 28-33).
En iyi sonucu veren kayıplı sıkıştırma yöntemlerinde bile resim kalitesinde belirli
derecede düşüşler meydana gelmektedir. Ancak bugünkü teknolojik düzeyde sıkıştırma
tekniklerinden kaynaklanan kalite kaybı yayıncı kuruluşların ve uluslararası yayın
standartlarının katlanabileceği ölçülere gelmiş; hatta dijital video ile yayın standartlarına
uygun olarak tasarlanmış analog sistemlerden daha yüksek çözünürlüklü ve nitelikli
görüntüler elde edilebildiği için alt yapılar dijital tekniklerle ve sıkıştırma temelli
formatlarla donatılmaya başlanmıştır. Sadece alıcı ve verici yayın sistemleri
değil, televizyon istasyonlarının üretim sistemleri de sıkıştırma tekniklerine dayalı dijital
ekipmanlara dönüştürülmektedir.
Böylece umulmadık bir şekilde televizyon teknolojisinin dijitale doğru hızla yön
değiştirmesine yol açan temel faktörün, veri sıkıştırma teknolojilerindeki gelişmeler
olduğunu söylemek mümkündür. Mevcut telekomünikasyon şebekelerinin eski yapısı ve kıt
kaynak olarak kabul edilen elektromanyetik spektrumundan tahsis edilen bant genişliklerinin
sinyal iletimi açısından yeterli olmaması, iyi kalitede televizyon sinyallerini taşımak için
dijital kodların dramatik ölçüde küçük hacimlerde ifade edilmesi yöntemlerinin
araştırılmasına yol açmıştır. 1990’dan sonraki çalışmalar sonucunda, sıkıştırılmadan 45
Mb/s’lık hacim tutan standart dijital televizyon formundaki yayın içeriği 1.2 Mb/s değerine
kadar sıkıştırılabilmiştir (Ayres ve Williams, 2004: 9).
Bu arada telekomünikasyon ile
bilgisayar teknolojisinin bütünleşmesi sonucu 1980’lerden sonra hızla gelişen internet de
dolaylı olarak dijital televizyon yayıncılığının gelişmesine katkıda bulunmuştur. İnternet
ortamında sesli ve görüntülü iletilerin paylaşılmasını sağlamak için değişik türden veri
sıkıştırma standartları geliştirilmiştir. Bu tekniklerden elde edilen tecrübeler, dijital video
teknolojisine de yön vermiştir. Bu durum aynı zamanda bilgisayar, internet ve televizyon
teknolojilerinin kaynaşmasına dönük işaretlerden birini oluşturmaktadır.
Sıkıştırma yöntemleri alanında yıllarca süren söz konusu araştırmalar sonucu bir dizi
video kodlama standardı oluşmuştur. Bu standartlar ortak temellere dayalı profesyonel ya da
amatör video ekipmanı ve paylaşılabilir içerik üretebilmek için hem elektronik
endüstrisine,
hem de yayıncılara ve amatör kullanıcılara yol göstermektedir. Özellikle Uluslararası
Standartlar Örgütü’ne (ISO-International Standards Organization) bağlı Moving Pictures
Expert Grup tarafından geliştirilen MPEG sıkıştırma yöntemleri bugünün yaygın
teknikleridir. Bunlar, farklı tasarımcı ve üreticiler tarafından serbest olarak kullanılabilen
uluslararası standartlardır ve açık standart olarak adlandırılmaktadır.
Yaygın olan veya gelişme aşamasında olup da gelecek vadeden standartlardan belli
başlıları aşağıda verilmiştir:
a) M-JPEG (Motion-JPEG): Bu standartta sabit JPEG resimleri için kullanılan
sıkıştırma tekniği, hareketli görüntüdeki ardışık tüm karelere (PAL sisteminde
saniyede 25 kareye) uygulanmaktadır. Ardışık gelen kareler arasında herhangi bir
sıkıştırma ilintisi bulunmamaktadır. Her kare kendi içinde sıkıştırma işlemine
tabi tutulmaktadır.
Yayınlama amaçlı dijital görüntüye yeterli oranda sıkıştırma uygulanamadığı
için, sonuçta elde edilen veri miktarı, mevcut aktarım ve iletim hızları için
oldukça yüksektir. Dolayısıyla M-JPEG, kurgu ve kayıt odalarında tercih edilen
bir teknolojidir. M-JPEG profesyonel kullanımda 720x576 piksel çözünürlükte ve
4:2:2 formatlı yüksek nitelikli sonuç vermektedir. Non-linear, kurgu ve kayıt
sistemlerinde tercih edilen her karenin bağımsız olarak sıkıştırılmasından
dolayı kare hassasiyetli kurguya imkan veren bir tekniktir (Durmaz, 2000: 28).
b) MPEG-1 (ISO/IEC IS 11172-2): 1.5 Mb/s’e kadar bit oranı ile non-interlaced
video kodlaması yapabilen bir standarttır. Tipik resim boyutu 360x288 (PAL için)
pikseldir. Oynatılan görüntünün tekrar boyutlandırılabilme özelliği vardır.
Saniyede 25 kare görüntü akışı sağlayabilmektedir. CD kalitesinde ses
sunabilmektedir. CD-ROM uygulamaları (özellikle VCD) için optimize edilmiştir.
Genel amaçlı video saklama, arşivleme, amatör ve ev videosu için
kullanılmaktadır (Wang ve Diğerleri, 2003: 156).
MPEG-1 görüntüsü yaklaşık VHS kalitesindedir. Dolayısıyla MPEG-1 standardı yayın
ölçütleri için istenilen nitelikte görüntü kodlamaya uygun değildir. DVD okuyucu
ve home sinema gibi amatör tüketici elektroniği amaçlı daha gelişmiş tekniklerin
yaygınlaşmasıyla evlerde de yerini MPEG-2 standardına terk etmesi
beklenmektedir.
c) MPEG-2 (ISO/IEC IS 13818-2): Ortalama olarak 4-9 Mb/s değerlerinde bit oranı
ile MPEG-1’den daha yüksek kaliteli ve çözünürlüklü video kodlamayı
amaçlamaktadır. NTSC, PAL ve SECAM sistemleri için belirlenmiş CCIR/ITU-R yayın
kalitesine ulaşmayı hedeflemektedir. Ayrıca 10 Mb/s veri aktarım hızı
değerlerinde de yüksek tanımlı televizyon kalitesini destekleyebilmektedir.
MPEG-2 DVD ve dijital televizyon yayıncılığında başarıyla kullanılmaktadır.
Dolby Digital Ses teknolojisini desteklemektedir. Temelde MPEG-1 ile
benzerlikler taşımasına rağmen, bazı yeni üstün özellikleri bulunmaktadır:
Interlaced videoya imkan vermektedir. Daha esnek ve gelişmiş hareket sıkıştırma
ve ölçeklenebilirlik özelliklerine sahiptir (Wang ve Diğerleri, 2003: 156).
Sıkıştırma oranı amaca uygun olarak ayarlanabilmektedir. Böylece yayın için
düşük veri aktarım hızları, kurgu ve kayıt için daha yüksek veri aktarım hızları
elde edilebilmektedir. Profesyonel ve broadcast donanımlar için oluşturulmuş bir
standarttır. Açık bir standart olduğu için dijital video ekipmanı üreten birçok
firma tarafından desteklenmiş ve bugün uluslararası bir yayın standardı haline
gelmiştir.
Açık standartlar, iletişim endüstrileri tarafından serbestçe kullanılabilen ve
hiçbir şirket veya tüzel kişiliğin üzerinde tam söz sahibi olamadığı
standartlardır. Açık standartların dışında çeşitli firmalar özgün sıkıştırma
standartları geliştirmiştir. Bu standartlar lisanslandığı için ‘kapalı standart’
olarak adlandırılmaktadır ve kullanımları izne tabidir veya sadece ilgili
firmanın ürünleri ile birlikte kullanılabilir.
d) MPEG-4: Dijital sesli ve görsel verilere erişim ve bu verilerin yönetimini;
içerik temelli iletişimin yeni biçimlerini desteklemek üzere geliştirilme
aşamasında olan yeni bir sıkıştırma standardıdır. Sadece dikdörtgen video
karelerini değil, rastgele biçimli video nesnelerini de kodlamayı destekleyen
bir standarttır. Böylece MPEG-4 kullanıcıya, hem hareketli görüntü gibi gerçek, hem de bilgisayar destekli
tasarım çıktıları veya bilgisayarla üretilmiş karikatür tarzı çizimler gibi
sentetik kaynaklardan üretilen sahnelerdeki nesnelerle etkileşime girme imkanı
vermektedir. Böylece içerik üreticileri nesneleri silerek, sahneye ekleyerek
veya nesnelerin pozisyonlarını değiştirerek, hatta nesnelerin davranışlarını
değiştirerek kullanıcılara sahnede değişiklikler yapma gücü verebilmektedir. Moving Pictures Expert Group, MPEG-4 ile MPEG-2’nin birlikte çalışmasını
sağlayacak yeni yöntemler bulmaya çalışmaktadır. Böylece yayıncılık dünya
çapında dijital
oldukça ve televizyon setleri giderek daha çok etkileşimli terminallere
dönüştükçe, multimedya evriminde de yeni bir safha başlayacaktır (Zong ve
Bourbakis, 2001: 551).
Etkileşimli videonun, televizyon yayıncılığının bir parçası haline gelmesi
durumunda içerik üretim ve tüketim tarzlarında köklü değişikliklerin olması
kaçınılmazdır. Böyle bir safhada televizyon izleme geleneksel olarak pasif
değil, aktif bir davranış biçimine dönüşecektir.
e) MPEG-7: Kavramsal safhada olan MPEG-7’nin bir içerik bulucu (content finder)
standart olacağı öngörülmektedir. Yerel diskte, uzak veri tabanlarında veya
yayında olup olmadığına bakmaksızın multimedya verilerinin içeriğini tanımlamada
yararlı bir format olacağı düşünülmektedir. Pratikte bir filmdeki herhangi bir
çekimin veya bir favori müzik eserinin bulunması, yüzlerce dijital yayın kanalı
arasından birinin seçilmesi gibi işlevlere sahip olacaktır (Wang ve diğerleri,
2003: 152). MPEG-7’nin daha iyi sıkıştırma yöntemleri ile semantik içerikleri
birleştireceği varsayılmaktadır (Boudier ve Shotton, 1999: 137).
Böylece özellikle büyük hacimli arşivlere sahip yayıncı kuruluşların görüntü
bankalarından herhangi bir içerik öğesinin belirli bir kritere göre araştırılıp
elde edilmesine yardımcı olacağı düşünülmektedir. MPEG-7 renk, doku ve kenar,
kamera hareketleri, görüntü içindeki hareket özellikleri, video kodlama
özellikleri gibi betimleyicilerden hareketle video indekslerinin oluşturulması;
ve yine aynı betimleyiciler aracılığıyla bu indeksler içinden istenen içeriğin
çıkarılması ilkesine dayanmaktadır.
Bu belli başlı standartların dışında DivX, Apple Quicktime, Intel Indeo, Radius
Cinepak, H.26x gibi birçok farklı standart geliştirilmiş ve değişik amaçlar için
kullanılmaktadır. Ancak bugün için video içerik üretimi ve televizyon
yayıncılığı açısından MPEG-2 standardına dayalı ekipmanlar kararlı bir şekilde
eski analog sistemlerin ve alternatif dijital sistemlerin yerini almaktadır.
Doğrudan Uydu Yayınlarından (Direct Sattellite Broadcasting-DSB) kablolu
televizyona,
video kurgu ünitelerinden dijital video kayıt cihazlarına kadar profesyonel
tasarımlar MPEG-2 standardını temel almaktadır.
C. YAYINCILIK SEKTÖRÜNDE DİJİTAL VİDEO TEKNOLOJİLERİNDEN KAYNAKLANAN YENİLİKLER
Sayısallaştırma ve sıkıştırma tekniklerinin görsel ve işitsel iletilerin
oluşturulmasını, saklanmasını ve iletilmesini sağlayacak düzeyde gelişmiş olması
televizyon yayıncılığını köklü bir şekilde değiştirmektedir. Bilgisayar
endüstrisi televizyon yayıncılarının temel gereksinimlerini karşılayabilmek için
araştırma ve geliştirme ile pazarlama etkinliklerinin kapsamını genişletmiştir.
Geçmişte yüz binlerce dolar harcanarak oluşturulan analog video bant
kaydedici-okuyucu (analog VTR) temelli çekim ve kurgu sistemleri yerini on bin
dolarlar mertebesindeki disk tabanlı üretim sistemlerine terk etmektedir. Hatta
bugün birkaç bin dolar harcama ile satın alınabilen doğrusal olmayan video kurgu
(non-linear video editing) kartları aracılığıyla evlerdeki masa üstü
bilgisayarlarda bile MPEG-2 standartlarında kurgu yapmak mümkün hale gelmiştir.
Diğer taraftan, son on yıl boyunca bilgisayar endüstrisi, mikroelektronik ve
dolayısıyla yayıncılık endüstrisi için ana itici güç olmuştur. Temel
ilerlemeler, RAM (DRAM, SRAM), işlemci gelişimi ve özellikle mantık devrelerinin
hız ve birim alandaki sayısal yoğunluğunun artması üzerine odaklanmıştır. Bu
odaklanmada asıl motifi, veri hacminden dolayı işlenmesi ve depolanması zor olan
görsel mesajlar oluşturmuştur. Bugünlerde ise yüksek hızlı bağlantılar (kablo,
xDSL, LMDS gibi) aracılığıyla bilgisayarlar internet’e bağlanmaktadır. Yine DVD
ve dijital televizyon, eğlence dünyamızı değiştirmektedir (Senn, 2000: 955).
Yüksek hızlı internet bağlantılarının hacimli görsel verilerin iletimine uygun
hale gelmesiyle, televizyon yayıncılığının bir kolunun da internet üzerine
uzanacağı öngörülmektedir. Hatta bugünlerde çok düşük nitelikli de olsa internet
üzerinden televizyon programlarının izlenmesi mümkün olmaktadır.
Sayısallaştırma ve sıkıştırma teknikleri ile işleme ve iletme kapasitelerindeki
bu gelişmelere ek olarak, mikrominyatürleşme iletişim ve bilgisayar
endüstrilerinin günümüzdeki biçimini almasında yaşamsal bir rol oynamıştır.
Aslında iletişimin mikrominyatürleşme devriminden yararlanan birinci büyük
endüstri kolu olduğunu ileri sürmek çok iddialı değildir. Örneğin, iletişim
uyduları katı hal (solid-state) devreler olmadan tasarlanamazdı. Minyatürleşmeye
dönük temel amaç, ağırlık sınırlamalarını ortadan kaldırmaktı.
Böylece iletişim uydularının üretilmesi mümkün olmuştur. Yine transistör ve
entegre devrelerin minyatür boyutlara inmesi elektronik cihazların güç
tüketimini azaltmıştır. Sadece uydular değil, bütün iletim hatları,
tekrarlayıcılar (repeater), yükselticiler (amplifiers) ve modemler gibi ara
cihazlar da bu gelişmeden yararlanmıştır (Ayres ve Williams, 2004: 7).
Bugünkü
eğilim, nanoteknoloji alanındaki gelişmelerle mekanik parçaların da
minyatürleşmesi ve giderek daha küçük hacimlerde daha çok elektronik mantık
devresi üretilmesidir.
Bu yenilikler televizyon yayıncılığı açısından üç ana başlık altında ele
alınabilecek gelişmeye zemin hazırlamıştır:
1. Dijital Video Veri Kayıt, Kurgu ve Saklama Ortamlarının Gelişmesi
Televizyon teknolojileri tarihi boyunca kayıt ve saklama tekniklerinde
kaydedilen gelişmeler, program üretiminden yayınların izlenmesine kadar konuyla
ilgili her alan üzerinde derin ve belirleyici etkilere yol açmıştır. Denilebilir
ki, televizyon içerik üretim ve yayın etkinliklerine bu teknolojiler şekil
vermektedir. Görüntü saklama yöntemlerinin pelikül filmler üzerine kayıtla
başlayan teknoloji macerası bugün disk temelli video veri tabanlarına
ulaşmıştır. Başka bir deyişle bu gelişme, işlenmesi güç olan ve dikkat
gerektiren yorucu tekniklerden esnek ve otomasyona imkan veren hızlı tekniklere
doğru bir yolculuktur.
Pelikül filmlerin kullanım zorluğu yüzünden geliştirilen manyetik kayıt
teknolojisi uzun yıllar boyunca ses, görüntü ve veri kayıtlarında temel teknik
olmuştur. 1956’da tanıtımı yapılan video kaset kaydedicilerin 1970’lerden sonra
yaygınlık kazanması ile yayın için gerekli malzemenin hazırlanmasındaki zaman
kısıtlarına dayalı sıkıntılar azalmış, dublaj, slow motion, elektronik kurgu
gibi esneklikler elde edilmiştir (Okuda ve Kurioka, 2001: 20). Bugün manyetik
kayıt teknolojisi manyetik bantlar (video kasetleri gibi) ve manyetik diskler
(bilgisayar sabit diskleri gibi) olmak üzere iki alt türe ayrılmaktadır.
Manyetik bantlar üzerine kayıt teknolojisi bugün kullanılan en yaygın ve emin
yöntemdir. Yalnız 1956-1999 döneminden farklı olarak günümüzde manyetik bantlar
üzerine analog ilkelerle değil, dijital kodlarla sinyaller kaydedilmektedir.
Video bilgisinin manyetik bantlar üzerine dijital olarak kaydedilmesi öylesine
benimsenmiştir ki, son 5 veya 6 yıl içinde amatör kullanıcılardan yayıncılara
kadar çok geniş bir yelpazede analog bant formatlarından dijital bant
formatlarına ani bir geçiş yaşanmıştır.
Üstelik eskiden VHS, Betamax gibi amatör formatlar ile Betacam SP, MII gibi
profesyonel formatlar arasında görüntü kalitesi ve işleme yeteneği açısından
büyük farklar bulunurken, bugün çoğunlukla MPEG-2 teknolojisine dayandıklarından
dolayı, amatör amaçlı üretilen formatlar ile profesyonel formatlar arasında bu
derece derin farklar yoktur. Artık yayıncı kuruluşların envanterinde MiniDV,
DVCAM, DVCPro, Digital 8, Digital S, Betacam SX ve Dijital Betacam gibi bir dizi
dijital bant formatını kullanan ekipmanlar sayıca artmaktadır.
Diğer taraftan, bilgisayar sabit disklerinin bilgi kaydetme yoğunluklarının,
veri transfer hızlarının, disk dönüş hızlarının ve tampon bellek miktarlarının
artması ve rasgele erişim sürelerinin düşmesi ile disk teknolojisi de
yayıncıların donanım envanterinde görülmeye başlamıştır. Ancak bilgi tutma
kapasitelerinin sınırlamalarından dolayı uzun süreli arşivleme için ekonomik
değildirler. Sabit diskler çoğunlukla prodüksiyon işlemleri bitirilene ve/veya
program yayınlanana kadar video verilerinin kısa süreli kaydedildiği ve
işlendiği ortamlar olarak kullanılmaktadır.
Sabit diskler masaüstü program üretimi ve on-line yayıncılığa imkan veren
doğrusal olmayan kurgu (non-linear editing) sistemlerinin gelişmesini
sağlamıştır. Ağlara bağlanarak, bu sistemler televizyon programlarının üretimi
ve yayını için yeni yöntemlerin gerçekleştirilmesi yönünde evrimleşmektedir (Okuda
ve Kurioka, 2001: 20).
Sabit diskler herhangi bir görüntüye tek bir fare hareketi veya klavye komutuyla
erişme olanağı verdiği ve video bantların doğrusal görüntü okuma ve aktarma
engelini ortadan kaldırdığı için doğrusal olmayan kurgu yöntemini yıllar sonra
tekrar televizyon tekniğinin içine sokmuştur. Doğrusal olmayan kurgu, sinema
tekniğinde olduğu gibi pelikül filmlerin montajlanmasına benzer bir şekilde
(ancak bilgisayar ortamındaki sanal kesme ve birleştirme araçları ile) görüntü
parçacıklarının (video clips) bir araya getirilmesine olanak vermektedir. Bu
yöntem, bilgisayar aracılığıyla bir zaman çizelgesi (timeline) üzerinde
oluşturulan kurgu karar listesindeki (editing decision list) herhangi bir
noktaya istenilen bir zamanda müdahale etme esnekliği sağlamaktadır.
Kayıt ortamlarının sayısallaşması üretim ve yayın sistemlerinde olduğu kadar
yayın çıktılarının izleyici tarafından kaydedilmesi için de yeni uygulamaların
geliştirilmesini sağlamıştır. Örneğin sabit diskli televizyonlarla yayınların
kaydedilmesi ve istenilen bir zamanda izlenebilmesi mümkün olmaktadır. Bu
teknolojinin bir adım ötesinde ev sunucuları (home server) bulunmaktadır. Ev
sunucuları izleyicinin favori programlarını daha sonra seyretmek üzere
kaydedebilen depolama sistemleridir. Ev sunucuları basit manuel kullanımla veya
otomatik olarak program kaydı, uzun programların özet kaydını alabilme, hızlı
program bulma, program başına hızlı dönüş gibi kolaylıklar sunmaktadır (Okuda ve
Kurioka, 2001: 21).
2. Video Ağları ve Otomasyon Sistemleri
Kayıt ortamlarının gelişmesinin ve özellikle disk temelli hale gelmesinin çok
önemli sonuçlarından biri de video ve televizyon otomasyon sistemlerinin
oluşumuna olanak vermesidir. Video otomasyon sistemleri, birbirinden bağımsız (stand-alone)
bilgisayarlarla donatılmış geleneksel işyerlerinden bilgisayar ağı ile
donatılmış işyerlerine geçişte yaşandığı gibi, televizyon istasyonlarında iş
görme biçimlerini köklü bir şekilde değiştirmektedir. Video otomasyon sistemleri
kaset veya benzeri bir kayıt
Video bantlar icat edilmeden önce, televizyon yayınları pelikül filmler
aracılığıyla kaydedilirdi. Pelikül filmler doğrusal olmayan bir yöntemle
kesilerek montajlanırdı. Ancak bu eski teknik, bugünkü doğrusal olmayan kurgu
teknikleri ile kıyaslanamayacak kadar zor ve hantal bir yöntemdi.
medyası ile taşınmadan iş istasyonları arasında video verilerinin ağ üzerinden
paylaşımına ve yayın sistemine aktarımına olanak vermeyi hedeflemektedir. Video
otomasyon sistemlerinin önünde iki temel güçlük bulunmaktadır: Bunlardan
birincisi, daha önce incelendiği gibi, kullanılacak video sunucularının disk
kapasitelerinin büyük kütleli video verilerini uzun süre muhafaza etmelerinin
-en azından şimdilik ekonomik olmamasıdır. Ancak teknoloji bu sorunu günümüzdeki
gelişme hızıyla yakın gelecekte aşacakmış gibi görünmektedir.
İkinci sorun da, iletim kanallarındaki veri iletme kapasitelerinin getirdiği
sınırlamalardır. Video otomasyon sistemlerinde, yayın kalitesindeki materyalin
paylaşılması için geniş bant aralıklarına ihtiyaç vardır. Video otomasyon
sistemleri, Quality of Services (QoS - Hizmetler Kalitesi) adı verilen ve ağ
bant genişliği ve sunucu kapasitelerinin tam olarak kullanımı yoluyla iş
istasyonlarına tatminkar hizmet verebilecek şekilde heterojen içerik taleplerini
karşılayabilen ağ yapılarına ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaca cevap verebilmek
için Asenkron Transfer Modu (ATM - Asyncronous Tranfer Mode) ve Genişbantlı
Tümleşik Hizmetler Dijital Ağı (B-ISDN – Broadband Integrated Digital Network)
gibi ağlama teknikleri geliştirilmektedir (Patnaik ve Sriram, 1998: 715).
Amaç, video konferans, yüksek kaliteli sayısallaştırılmış ses ve video iletimi,
ağlanmış multimedya hizmetleri ve benzeri uygulamaların katı kalite taleplerini
yerine getirerek, görsel ve işitsel içeriğin iletimine ve bir ağ içinde veya
ağlar arasında ortak kullanımına olanak vermektir.
Sözü edilen temel sınırlamalarına rağmen, video otomasyon sistemleri hem
televizyon istasyonlarının üretim platformları arasında, hem de yayın çıkış
noktalarında kullanılmaya başlanmıştır. Video otomasyon sistemleri birbirinden
kopuk prodüksiyon iş istasyonlarını birbirine bağlamakta ve bir ağ aracılığıyla
üretim için kullanılacak materyalin başka iş istasyonlarından, yayın
sunucusundan ya da arşiv kaynaklarından temin edilmesini sağlamaktadır. Yine,
bitirilen prodüksiyonlar bu ağ aracılığıyla bir arşivleme sistemine veya yayın
sunucusuna kaydedilmektedir. Yayın çıkışı, bir yayın sunucusu için oluşturulan
video veri tabanı ve bu veri tabanını kontrol programıyla yönetilmektedir. Yayın
çıkışında video otomasyon sistemlerinin temel avantajı, yayın operasyonu
sırasında sağladığı büyük esnekliktir: Görevli yayın masası sorumlusu veya
editör mevcut yayını bozmadan veya etkilemeden, akış halindeki yayın listesinin
daha önce belirlenmiş program blokları arasına yeni unsurlar (reklamlar, video
klipler gibi) yükleyebilmektedir. Bu avantaj, son dakika değişikliklerinin
kolayca yapılmasına imkan vermektedir.
Hatta bazı sistemlerde, program bloklarının düzenlenmesinin ötesinde içeriğe de
müdahale mümkün olmaktadır. Böylece yayınlanacak programa eklemeler veya
programdan çıkarmalar son anda yapılabilmektedir.
Bazı kaynaklarda dijital video ile dijital televizyon birbirine
karıştırılmaktadır. Dijital video, prodüksiyon aşamasından evlerimizdeki
televizyon alıcılarına kadar uzanan bütün sürecin sayısallaşması ile ilgili daha
kapsayıcı bir kavramdır. Dijital televizyon ise dijital video kavramı içinde ele
alınmalı; ancak yersel verici ve uydu ağları ile televizyon alıcılarından oluşan
yayınlama sisteminin sayısallaşması olarak değerlendirilmelidir.
3. Dijital Televizyon Yayını
Dijital televizyon, görsel ve işitsel sinyallerin dijital olarak iletilmesi veya
sunulmasıdır. Dijital televizyon yayını görüntüleri ve sesleri dijital kodlara
dönüştürmektedir. Görüntü ve sesin bu şekilde sayısallaştırılması, iletim
kanallarının gerektirdiği kapasiteleri minimize etmek için sıkıştırma ile
başlamaktadır. Bütün gelişmiş dijital televizyon sistemlerinde endüstri
standardı olan MPEG-2 ile sıkıştırma gerçekleştirilmektedir. Daha sonra kodlar,
yersel verici, kablolu veya uydu ağları içinden iletilebilecek sinyallere
dönüştürülerek televizyon alıcılarına ulaştırılmaktadır (Zong ve Bourbakis,
2001: 546).
Yayın ağı ile televizyon alıcıları arasındaki bağlantının sayısallaşması, aynı
zamanda evlerdeki televizyon setlerinde dijital sinyalleri alacak şekilde bazı
değişikliklerin veya en azından bunlara eklentilerin (set üstü dijital kutular -
digital set top box) yapılmasını gerektirmektedir.
Dijital video yayıncılığının ana ilkesi, herhangi bir dijital-analog veya analog-dijital
ara çevirim işlemi olmaksızın iletimin tamamen dijital olarak yapılmasıdır. Bu
ilke, üretim ve yayın çıkış noktalarının baştan aşağı dijital ekipmanlarla
olduğu kadar, yersel (terrestrial), kablolu, uydu dağıtım ağları ve
izleyicilerin
alıcılarının dijital tekniklerle donatılmasıyla başarılabilir. Kayıt ve
kurgudan, iletim medyası ve son kullanıcının evine kadar bütün üretim zincirinin
tam sayısallaştırılmasının (full digitization) 10 ile 15 yıllık bir süreç içinde
gerçekleşeceği düşünülmektedir (Tadayoni ve Skouby, 1999: 176).
Bugünkü dijital televizyon yayıncılığı, analog ve dijital ekipmanların farklı
biçimlerde karmalarından oluşan hibrid bir teknolojik alt yapı üzerine
oturmaktadır. Bütün üretim zincirinin tam sayısallaştırılması, aynı zamanda
gelecekte sözü edilen platformlar arası (bilgisayar, televizyon yayıncılığı,
internet, mobil iletişim ve benzeri iletişim araçları) birleşmenin de anahtar
koşullarından biridir.
Bu çerçevede, dijital televizyon yayıncılığının iki temel teknolojik yönü analiz
edilmelidir. Bunlardan birincisi, içeriği izleyiciye ulaştıracak olan iletim ve
yayım biçimlerinin sayısallaşmasıdır. Kısaca “dağıtım formu” olarak adlandırılan
bu biçimlerin, izleyicinin talep ettiği görsel ve işitsel nitelikteki sunumları
ve interaktif hizmetleri sağlayabilmesi, aynı zamanda izleyicinin tarafında
bulunan alıcı uçların da geliştirilmesine bağlıdır. Alıcı uçların, başka bir
deyişle televizyon setlerinin sayısallaşması da ikinci teknolojik yönü
oluşturmaktadır.
a. Dağıtım Formlarının Sayısallaşması: Dijital televizyon sinyallerinin son
kullanıcıya ulaştırılması için yersel, doğrudan uydu yayını, kablo, mikrodalga
video dağıtım sistemleri ve sayısal abone hattı (ADSL, VDSL gibi) olmak üzere 5
temel dağıtım formu kullanılmaktadır (Tadayoni ve Skouby, 1999: 179-181):
Yersel (Terrestrial) Dağıtım: Dağıtım formlarından en çok bilineni ve
kullanılanı yersel dağıtımdır. Yer vericileri ile gerçekleştirilen iletim,
dijital televizyon için de kullanılabilir. Bu yöntem, basit bir alıcı ile
izlenebilir. Sinyallerin mobil alımı ve sınırlı alanlarda yerel dağıtımının
(bölgesel ve yerel televizyonlar için) yasal düzenlemesi kolaydır. Ancak mevcut
koşullarda dijital sinyal dağıtımı için sınırlı bir kapasiteye sahiptir.
Uydu İle Doğrudan Dağıtım: Son yıllarda bir çanak anten ve dijital-analog
çevirici kutuya sahip evlere uydu ile dijital televizyon sinyallerinin doğrudan
iletimi ani bir gelişme göstermiştir. Televizyon sinyallerinin bu şekilde
dağıtımı sayesinde, bir ülkenin çok uzak yerlerinden bile teknik olarak yüksek
kaliteli televizyon programlarının izlenebilmesini sağlamıştır. Uydulardan
sunulan yüksek kapasite, daha fazla sayıda televizyon kanalının yayınına ve
dijital servisin sunulmasına imkan vermektedir. Ancak, kullanıcıların çanak
anten ve alıcı-çevirici ekipmana yatırım yapması gerekmektedir.
Kablo İle Dağıtım: Kablolu televizyon ağı, analog televizyonda olduğu kadar
dijital sinyallerin iletiminde de uygun bir araçtır. Kablolu televizyon,
yaygınlığı bir bölgenin coğrafik özellikleri ile nüfus yoğunluğuna bağlı olan
bir teknolojidir. Yüksek kapasitesi ve veri/interaktif servis tedariki için
optimum bir platformdur. Ancak kablo ağından nüfusun %100’e yakın değerlerde
yararlanması mümkün değildir. Ayrıca mobil iletişime de uygun değildir.
Mikrodalga Video Dağıtım Sistemi (Microwave Video Distribution System - MVDS):
Televizyon programlarının dağıtımı için kullanılabilecek genişbantlı bir yayım
sistemidir. Aslında mikrodalga video dağıtım sistemi, kablolu televizyon ağının
bir tamamlayıcısıdır. Kablo ağını döşemenin ekonomik olmadığı bölgelerde
kullanılacağı düşünülmektedir.
Sayısal Abone Hattı (xDSL-Digital Subscriber Line): Televizyon programlarının
dağıtımı için eski telefon şebekelerinin bakır kablolarını kullanmaya dayanan
xDSL teknolojilerinin (ADSL, VDSL, SDSL gibi) kullanımı çok yenidir ve ümit
vericidir. Örneğin ADSL, teknolojisi ile 8.4 Mbit/s’e kadar verinin sıradan
telefon kabloları aracılığıyla iletimi mümkündür. Bu kapasite, dijital olarak
düşük tanımlı televizyon (Low Definition TV) ve standart tanımlı televizyon
(Standart Definition TV) yayınlarının iletimi için uygundur.
b. Televizyon Alıcılarının Sayısallaşması:
Bugün evlerimizdeki televizyon alıcılarının hemen hemen tamamına yakını, analog
yayınların alınmasına uygun olarak üretilmiştir. Geleneksel televizyon iletim
standartları 40 yıldan daha eski teknolojilere dayanmaktadır. Bütün dünya
birbiriyle uyumsuz ve uluslararası program alış verişini zorlaştıran PAL, SECAM
ve NTSC olmak üzere üç ayrı yayın sistemine bölünmüştür.
Sonuç olarak, tüketici elektroniği endüstrisi ilgisini çok daha gelişmiş bir
televizyon sistemi geliştirme konusu üzerine yoğunlaştırmıştır (Zong ve
Bourbakis, 2001: 546).
Bu yoğunlaşmanın iki parametresi bulunmaktadır:
Bunlardan birincisi, mevcut televizyon sistemlerinin sağladığından çok daha
yüksek çözünürlüklerde ve geniş ekrana sahip bir standardın yerleşmesidir.
İkincisi ise, televizyon alıcılarının dijital sinyalleri alıp görüntü ve sese
dönüştürecek şekilde tasarlanmasıdır. Bu iki parametre, eski analog televizyon
alıcı setlerinin terk edilmesini ve büyük bir pazar teşkil edecek olan dijital
yüksek tanımlı televizyon alıcı setlerinin yaygınlaşmasını endüstriyel bir hedef
haline getirmektedir.
1972 yılından beri Japonya’nın tüketici elektroniği alanındaki devleri, gelişmiş
bir yüksek tanımlı televizyon standardı oluşturmak için uzun yıllarını vermişler
ve büyük paralar harcamışlardır. Sonuçta geliştirilen Hi-Vision adlı yüksek
tanımlı televizyon standardı, yeni jenerasyon televizyonun ilk temsilcisi
olmuştur. 1986’da ABD ve Avrupa’nın da katılımıyla yeni bir televizyon standardı
için kıyasıya bir yarış başlamıştır.
Avrupalılar kendi özgün standartlarını geliştirmeye çalışırken, ABD başlangıçta
Japon standardını adapte etmeye çalışmıştır. Her iki standart da analogtu. Ancak
1990’larda ABD, dijital televizyon teknolojisine doğru kulvar değiştirince,
yarış da biçimini değiştirmiştir (Ayres ve Williams, 2004: 9).
Bugün hem
dijital, hem de yüksek tanımlı bir televizyon standardı olması için üç temel
yayın standardı üzerinde durulmaktadır: Bunlar, Japonya’nın MUSE, Avrupa
Birliği’nin DVB ve ABD’nin ATSC DTV sistemidir.
Yüksek tanımlı televizyon (High Definition Television), yüksek çözünürlüklü,
geniş ekranlı, dijital çevresel ses (Digital Dolby Surround) sistemli ve görüntü
hayaleti, karlama gibi gürültü ve parazitlerden arınmış bir dijital televizyon
standardı olarak tasarlanmaktadır. Bugünkü televizyon setleri 625 yatay satırla
(PAL sisteminde) görüntüyü oluştururken, yüksek tanımlı televizyonda 1000 yatay
satırın üstünde bir çözünürlük değeri hedeflenmektedir. Geleneksel televizyon
setlerinin ekran oranları 4:3 iken, yüksek tanımlı televizyonda 16:9 sinemaskop
görüntü oranı elde edilmektedir.
Değişik kaynaklarda xDSL kısaltmasının başındaki “x” ibaresi sayısal abone
hattı teknolojisinin değişik tiplerinin tümünü ifade etmek üzere
kullanılmaktadır. Genel olarak DSL teknoloji kategorisi içinde IDSL (ISDN
Digital Subscriber Line, 128 Kbit/s download ve 128 Kbit/s upload hızında), ADSL
Lite (Splitterless Digital Subscriber Line, 6Mbit/s download ve 640 Kbit/s
upload), HDSL (High Bit-rate Digital Subscriber Line, 1.544 Mbit/s download ve
2.048 Mbit/s upload), SDSL (Symetric Digital Subscriber Line, 2 Mbit/s download
ve 2 Mbit/s upload, ADSL (8.4 Mbit/s download ve 640 Kbit/s upload) ve VDSL (Very
High Digital Subscriber Line, 52.8 Mbit/s download ve 2.3 Mbit/s upload) adlı
türler bulunmaktadır.
Eski televizyon alıcıları mono veya stereo analog ses sistemine sahiptir. Bunun
karşılığında yüksek tanımlı televizyon dijital çevresel ses teknolojisi ile
donatılmaktadır. Yine eski televizyon setlerinin renk elde etme yöntemleri ile
dijital yüksek tanımlı televizyonunun renk işleme yöntemleri arasında farklar
vardır. Ayrıca iletim sistemi yeni televizyon standartlarında dijital
olacağından, iletimden kaynaklanan gürültü ve parazit sorunlarının önüne
geçilecektir. Bütün bu geliştirmeler sonuçta, görsel ve işitsel açıdan yüksek
kaliteli bir seyir zevki sağlayacaktır.
Yüksek tanımlı televizyonun bir adım ötesinde, üç boyutlu televizyon (3-dimentional
television, 3D-TV) alıcılarının geliştirilmesi ile ilgili senaryolar
bulunmaktadır. Üç boyutlu televizyonun gelişimi için üç aşama tarif
edilmektedir: Bunlardan birincisi, Immersive Tv’dir. ImTv derinlik duygusunu
destekleyecek şekilde büyük boyutlu panoramik resim ve görüntülerin interaktif
olarak izlenmesini sağlayacaktır. Bu sistemde görsel enformasyon, çok yönlü (omnidirectional)
bir kamera düzenlemesi ile elde edilecek ve dijital video kanallarından
iletilecektir. İkinci aşamada bu başlangıç noktasına dayanarak interaktif sanal
bakış videosu (interactive virtual view video-IVVV) denilen bir genişlemeyle,
derinlik hissi uyandıracak paralaktik hareketlerin oluşturulması
hedeflenmektedir.
Bu sistemde, sahneler çoklu ana hatlara yerleştirilmiş kameralarla
görüntülenecektir. Bu kameralar, görsel verilerin 3 boyutlu analizi ile elde
edilecek resim temelli derinlik sunumunu sağlayacaktır. Ek bilgiler, temel video
bilgisiyle birlikte, yine birden fazla dijital video kanalından iletilecektir.
Alıcı tarafında ise izleyicinin kafa hareketleri otomatik olarak bir sanal
kamerayı kontrol edecek ve böylece 2 boyutlu bir televizyon ekranında, doğru
perspektif değerleri üretilebilecektir. İnteraktif sanal bakış videosu
yaklaşımı, üçüncü boyut işareti olarak, stereo görüntü etkisi eklenerek tam bir
üç boyutlu televizyon (3 Dimentional TV, 3D-TV) aşamasına güncellenebilir.
İnteraktif sanal bakış videosunun, esnek ve resim temelli derinlik sunumu, sanal
görüntü sentezini gösterim ve izleme koşullarının çok değişik biçimlerine
uygulamayı mümkün kılmaktadır (Fehn ve Diğerleri, 2002: 706-707).
Dağıtım formlarındaki ve televizyon alıcı setlerindeki teknik gelişmeler ve
konuyla ilgili endüstriyel hedefler, dijital televizyon yayıncılığının çok kısa
bir zamanda analog televizyon yayıncılığının yerine geçmesini sağlayacaktır.
ABD, Avustralya ve bazı Avrupa ülkeleri yayıncı kuruluşlar için yapılan frekans
tahsisi çalışmalarında, adım adım yüksek tanımlı dijital televizyon yayınlarına
geçerken takip edecekleri bir ara geçiş süreci tanımlanmaktadır. Yayıncılar bu
periyot boyunca dijital ve analog yayınları birlikte gerçekleştirecek ve sonunda
analog yayınlara son verecektir. Bu sürece simulcast, başka bir deyişle eş
zamanlı yayın dönemi denilmektedir. Böylece hem dijital hem de yüksek tanımlı
televizyon yayınlarına tamamen geçiş, ülkelere göre değişmekle birlikte 2006 ile
2010 yılları arasında tamamlanmış olacaktır (Grünwald, 2001: 721-723).
Ancak dijital yüksek tanımlı televizyon yayıncılığına geçişle birlikte, konu ile
ilgili teknolojik gelişme durma noktasına gelmiş olmayacaktır. Halihazırda bugün
yürümekte olan platformlar arası birleşmenin, dijital televizyon yayıncılığının,
teleko-münikasyon ve bilgisayar teknolojileriyle iç içe geçmesine yol açacağı
tahmin edilmektedir. Böylece kitle iletişim, telekomünikasyon ve bilişim
sektörleri arasındaki sınırlar belirsiz hale gelecektir.
D. BİRLEŞMEYE DOĞRU
Telekomünikasyon, yayıncılık ve enformasyon teknolojileri uzun yıllar
birbirinden ayrı alanlar olarak değerlendirilmiş ve bu alanlardaki gelişmeler de
farklı kulvarlarda seyretmiştir. Bugün medya veya iletişim sektörlerinin
birleşmesi basit bir kuramsal olasılık olmanın ötesinde, telekomünikasyon,
yayıncılık ve enformasyon teknolojileri arasında “yaşanan ve gerçek” bir aktüel
gelişme haline gelmiştir (Tadayoni ve Skouby, 1999: 177).
İletilerin dijital kodlara dönüştürülmesini ve iletişimin tamamıyla 0 ve 1’lere
indirgenmesini sağlayan temel tekniklerin yukarıda sözü edilen üç teknoloji
alanında da yaygın olarak kullanılmaya başlaması, bu birleşme sürecinin
katalizörü olmuştur.
Birleşmeyi, (1) değişik ağ platformlarının esas olarak benzer türde hizmetleri
taşıyabilecek hale gelmeleri ve (2) telefon, televizyon ve kişisel bilgisayar
gibi tüketici elektroniği ürünlerinin bir araya gelmesi olarak ifade etmek
mümkündür. Bu iki görünüm kullanıcı ekipmanları ile birleşmeyi sağlayan iletişim
alt yapısını birlikte kapsamaktadır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak, içerik
sağlayıcılar tarafında bir endüstriyel birleşme yaşanırken, kullanıcı
platformları ve arayüzlerinde de bir benzeşme ve iç içe geçme olmaktadır. (Tadayoni
ve Skouby, 1999: 178).
Bernd Wirtz, iletişim pazarında birleşmeyi yöneten üç teknolojik itici güç
bulunduğunu belirtmektedir: (1) sayısallaştırma, (2) akıllı ağ yapılarının
gelişmesi ve (3) medya platformlarının birleşmesi. Sayısallaştırma temel
yeniliktir ve çeşitli iletişim formatlarının genel bir formata indirgenmesini
sağlamaktadır. Üstelik sayısallaştırma, iletim hız ve kapasitelerinin de
yükselmesini sağlamaktadır. Akıllı ağ yapılarının gelişimi ise yeni etkileşimli
iletişim biçimlerinin gelişmesini sağlamaktadır. Medya platformlarının
birleşmesi ise televizyon ve bilgisayar gibi farklı platformaların çok
fonksiyonlu bir medya platformu halinde kaynaşması anlamına gelmektedir. Öyle
ki, birbirinden oldukça farklı eski uygulamaların işlevleri, daha geniş bir
içerik seçim olanağı ile bir araya gelmektedir (Wirtz, 2001: 491).
İletişim endüstrileri arasında üç tip birleşmenin gerçekleşmekte olduğunu
söylemek mümkündür. Bunlar; teknik altyapının birleşmesi, içeriğin birleşmesi ve
endüstriyel birleşmedir:
1. Teknik Altyapının Birleşmesi
Bilgisayar çağı başladığından beri öngörüler, bilgisayar teknolojilerinin
iletişim teknolojileri ile kaynaşacağı yönündeydi. Ancak 1990’lara kadar iki
teknolojik akım birbirinden oldukça uzak gelişim çizgisi seyretti. Radyo ve
televizyon yayıncılığı da dahil olmak üzere, iletişim teknolojileri analog,
bilgisayarlar ise tamamen dijitaldi. Bilgisayar ile iletişim teknolojilerinin
birleşmesini tetikleyen iki önemli olay, mobil telefon ile televizyon
teknolojilerindeki gelişmeler olmuştur (Ayres ve Williams, 2004: 9).
Mobil telefonların bugünkü ölçekte yaygınlaşmasında telekomünikasyon ağlarının
sayısallaşmasının önemli etkisi vardır. Sayısallaşma sayesinde, bir taraftan
sabit telekomünikasyon hizmetlerinde kapasite ve çeşitlilik artarken, diğer
taraftan mobil hizmetlerin yaygınlaşabilmesi için gerekli teknolojik koşullar
oluşmuştur. Bugünün mobil telefonları, gelecekte hareketli görüntülerle kişisel
iletişimi ve dijital televizyon sinyallerini izleyebilmeyi sağlayacak hareketli
uçların evriminde önemli bir adımı oluşturmaktadır. Halihazırda bu aygıtlar
plaformdan bağımsız programlama dilleriyle geliştirilmiş bilgisayar ve internet
uygulamalarını çalıştırabilmektedir. Başka bir deyişle, mobil telefonlarla
bilgisayarlar arasındaki sınır çizgisi giderek silikleşmektedir.
Bu dönüşümün dijital televizyon yayınlarının mobil sistemlerle izlenebileceği
bir aşamaya doğru seyredeceği tahmin edilmektedir.
Dijital teknolojiler, yayıncılığın ve internet dünyasının özelliklerini
birleştiren yeni
interaktif servisler sağlayarak, bugün bildiğimiz televizyonu da önemli ölçüde
değiştirme eğilimindedir. Yakın gelecekte izleyiciler, sadece canlı ve istek
üzerine (on-demand) belirli televizyon programlarına ulaşmakla kalmayacak, aynı zamanda
televizyon setleri aracılığıyla e-mail hesaplarına, web tabanlı e-ticaret
sitelerine ve e-devlet hizmetlerine de erişebileceklerdir. Ortaya çıkışı programcı, yayıncı ve
tüketiciler
için ek maliyetler getirse de, dijital televizyonun (DTV) geleceğin iletişim
aracı olacağı
çok açıktır. (Grünwald, 2001: 719-720).
Böylece tek bir prizden her türlü
ağlanmış
hizmete (networked services) erişebilecek televizyon setleri ile kişisel
bilgisayarlar
arasında işlev açısından bir fark kalmayacaktır.
Mobil telefon ve dijital televizyon gibi, uçlardaki terminallerin eşdeğer
özelliklere
sahip olacak biçimde gelişmesine ek olarak, ağlanmış hizmetler de interaktif,
sesli ve
görsel içeriğin yayınlanmasına uygun hale getirilmeye çalışılan geleceğin
interneti
üzerinden yürütülecektir. Başka bir deyişle, bugünkü internetin de evrimleşerek
yüksek
kapasiteli ses ve video iletimine uygun hale geleceği öngörülmektedir.
Halihazırda
yaygınlaştırılan xDSL, T1, ATM gibi genişbantlı iletim teknikleri, sözü edilen
kapasitelere erişme hedefinin ilk örneklerini temsil etmektedir.
Bugünkü internet ile televizyon yayıncılığının birleşmesi önünde iki temel engel
bulunmaktadır. Bunlar uygun olmayan internet protokolleri ve internet trafiğinin
yoğunlaşması sorunlarıdır. Bugün kullanılan ağ protokolleri çoklu medya
uygulamaları
için tasarlanmamıştır. Noktadan noktaya iletişim için geliştirilen egemen
internet
protokolü TCP/IP (Transfer Control Protocol/Internet Protocol) çok uca dağıtıma
(multicasting) izin vermediği ve bilgi paketçiklerinin zamanlaması ile uğraşmak
amacıyla iyi bir mekanizmaya sahip olmadığı için gerçek zamanlı uygulamaların
yayınlanmasına uygun değildir. Ayrıca internet trafiğindeki yoğunluğun yakın
gelecekte
de artarak süreceği tahmin edilmektedir.
İnternet bant genişliğini arttıracak
donanım
güncellemeleri bu gelişme hızına yetişememektedir. Buna, internet
protokollerinin
noktadan noktaya iletişime göre tasarlanması da eklenince, multimedya içeriğinin
yayınlanması için ihtiyaç duyulan hızlı expres yollar elde edilememektedir.
Bugün
video iletimi, için hizmetler kalitesini (QoS-Quality of Services)
garantileyecek ve
multimedya içeriğiyle baş edebilecek “kaynak ayırma protokolü” (resource
reservation
protocol-RSVP) ve benzeri birkaç protokol üzerinde çalışılmaktadır (Ayres ve
Williams, 2004: 24). İnternetle ilgili bu temel sorunlar aşıldığında, eşdeğer
özelliklerle
donatılan uç terminallerle birlikte geleceğin iletişim teknik alt yapısının
tümleşik bir
yapıya kavuşması mümkün olacaktır.
2. İçeriğin Birleşmesi
Teknik birleşmenin doğal bir sonucu olarak meydana gelen yeni bir gelişme ise
içerik entegrasyonudur. İçerik entegrasyonu için tek biçimli içerik sunan radyo,
televizyon ve gazete gibi araçların içerik tarzlarının, yeni türden multimedya
yayınlarında birleştirilmesi amaçlanmaktadır. Böylece değişik formlardaki
bilginin tek
bir araç aracılığıyla yayınlanması ve alınması mümkün olacaktır.
Farklı dijital platformlar, uluslararası endüstriyel standart haline gelen
MPEG-1 ve
MPEG-2 gibi yöntemlerle sıkıştırılmış görsel içeriği çalıştırabilmektedir.
Böylece söz
konusu sıkıştırma standartları farklı türden platformların içerik bütünleşmesine
ya da bu
platformlar arasında paylaşılmasına katkıda bulunmaktadır. Sözgelimi MPEG-2
standardı ile kodlanmış DVD-ROM üzerindeki bir sinema filmi, kişisel bilgisayar
veya
ev sinema sistemi ile izlenebilmekte ya da dijital televizyon aracılığıyla
yayınlanabilmektedir. Aynı film, yeterli bant genişliği olsaydı internet
üzerinden de
yayınlanabilirdi. Görülüyor ki, sıkıştırma tekniklerinin uluslararası ölçekte
genel kabul
görmesi, değişik ortamlarda video içeriğinin işlenmesi, izlenmesi ya da
yayınlanması
için bütünleştirici koşulları sağlamaktadır.
Aynı içeriği iletecek şekilde, farklı platformlar birbirine yaklaşırken; farklı
türden
içeriği sunabilecek şekilde söz konusu iletişim araçlarının işlevlerinin de
geliştiği
gözlenmektedir. Çok formatlı bir ortam olan internet, farklı türden içeriğin
birleştirilebildiği ilk yayım örneğidir. İnternet; yazı, resim, ses, hareketli
görüntü veya
program kodları şeklinde birçok değişik türden iletiyi, farklı platformlar
aracılığıyla
kullanıma sunabilmektedir. Bugün tasarlanan yeni yazılım dilleri (C#, XML, Java
gibi),
farklı platformlardan ve internet üzerinden aynı içeriğe erişebilmek veya
çeşitli türden
içeriği tek bir kullanıcı arayüzü aracılığıyla sunabilmek amacıyla kullanılacak
ana
yazılımların geliştirilmesine ve bu yazılımların bahsi geçen değişik
platformlarda
çalıştırılabilmesine temel oluşturmaktadır. Bu diller ile geliştirilen
uygulamalar
üzerinden web TV, cep telefonu, kişisel bilgisayar gibi farklı araçlar tümleşik
ve
paylaşılabilir içerik sunabilecek hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Popüler portal tarzı web siteleri içerik entegrasyonunun ilk cazip örnekleridir.
Ancak bu tür web yayınlarının çoğu, büyük oranda geleneksel iletişim araçlarının
internette taklit edilmesi temeline dayanmaktadır. Ayrıca bant genişliği
sorunundan
dolayı, video içerikleri mevcut web yayınlarında daha az yer bulabilmektedir.
Gelecekte
hızlı web bağlantılarının televizyon kalitesinde sunuma izin vermesi metin ve
video
içeriklerini bütünleştiren yeni bir tür yayıncılık tekniğinin gelişmesine yol
açacaktır. Bu
yayıncılık tekniği, kullanıcıyı kitle izleyicisinin bir parçası olmaktan çok,
bir birey
olarak hedef alacaktır (Södergard ve Diğerleri, 1999: 112-114).
Böylece
yayıncılık, bir
noktadan çok sayıda belirsiz noktaya hizmet sunmak (broadcasting) yerine, bir
noktadan
tek tek talepte bulunabilen çok noktaya (multicasting) hizmet sunabilir bir
forma
dönüşecektir. Sonuçta, yakın geleceğin kitle iletişim aracının/araçlarının
müziği, sesi,
videoyu, resimleri, metinleri ve veritabanı temelli etkileşimli uygulamaları
birleştiren
web TV veya internet TV gibi bir platform (veya benzer türde platformlar)
olacağını
ileri sürmek mümkündür.
3. Endüstriyel Birleşme
Tekniklerin ve bu teknikler üzerinden dağıtılan içeriklerin bütünleşmesi;
telekomünikasyon, yazılım geliştirme, sinema, radyo ve televizyon yayıncılığı, basım gibi
enformasyon
sektörlerinde faaliyet gösteren birçok organizasyonu birbirine yakınlaştırmakta
veya sıkı
rekabete sokmaktadır. Bugün bu durumu destekleyen kanıtları, ilgili
sektörlerdeki
endüstriyel gelişmelerde belirgin bir şekilde gözlemlemek mümkündür.
1990’ların sonunda, teknolojik birleşmenin ve gelişmenin zorlayıcı etkisi
altında,
içerik üretim ve dağıtım endüstrilerinde faaliyet gösteren girişimler birleşme
ihtiyacı
hissetmiştir. Bugünkü strateji, sinema stüdyoları ve dağıtım şirketleri,
televizyon yayın
ağları, kablo ve telekomünikasyon şirketleri gibi değişik alanlarda faaliyet
gösteren
kuruluşların bir multimedya kümelenmesi yaratmak üzere birleşmeleridir. Bu
multimedya
kümelenmeleri, kendi ticari kaygıları açısından yukarıda bahsedilen teknolojik
gelişmeleri
doğru okuyarak sinema, televizyon, müzik gibi bir çok faaliyet alanına el
atmaktadır.
Bugün film, televizyon ve müzik yapımcılığı gibi alanlara yayılmış olan Sony,
yakın
geçmişte Columbia-Tristar’ı satın alarak endüstriyel birleşmenin ilk örneğini
vermiştir.
Sony’nin dışında AOL-Time-Warner, Vivendi-Universal, Viacom (Paramount, MTV),
Disney (ABC TV), News Corp. (20th Century Fox), Bertelsmann olmak üzere altı
ayrı
uluslararası kümelenme daha ortaya çıkmıştır.
Bu grupların altısı da basın ve
televizyon
içerik üretimi ile uğraşmaktadır; Vivendi hariç hepsinin TV istasyonları ağı
vardır;
Bertelsmann hariç hepsinin kablolu televizyon ve film stüdyosu varlıkları
bulunmaktadır;
Vivendi ve News Corp. hariç hepsinin radyo yayın ağı bulunmaktadır. Üçünün
devasa
eğlence parkları (theme park), Vivendi ve AOL’un internet portalı vardır. Birkaç
yıl önce
General Electric NBC’yi satın almış, ancak 2003’ün sonlarında Vivendi-Universal
ile
birleşme kararı almıştır. Diğer taraftan, bir zamanların bağımsız televizyon
ağlarının ve
sinema stüdyolarının çoğu bu kümelenmeler tarafından yutulmuştur (Ayres ve
Williams,
2004: 18).
Bu gruplardan bazıları aynı zamanda bilgisayar, telekomünikasyon,
mobil
iletişim ve ev elektroniği alanlarında da donanım üreticisidir; bazıları ise
mobil telefon
operatörüdür.
Bu endüstriyel gelişmelerin ardında, sektörler arası standardizasyona yol açan
teknoloji
temelli nedenlerin yanında, deregülasyon ve talep temelli güdüler de
bulunmaktadır. 1990’lı
yılların ortalarından sonra kitle iletişim ve telekomünikasyon pazarlarının
liberalleşmesi
için çeşitli ülkelerde (özellikle A.B.D.’inde) sınırlayıcı yasal hükümler
azaltılmıştır.
Sektörler arası rekabetin ortaya çıkışı ve dikey birleşmeye dönük yasal
çerçevenin
liberalleşmesi, ilgili sektörlerdeki iş çevresini önemli ölçüde etkilemiştir.
Talep tarafında
ise, kullanıcı tercihlerinde iki ana değişiklik meydana gelmiştir: (1) İletişim
araçlarının
kullanımında artan kişiselleşmeye bağlı olarak mobil telefonlar, bireysel
internet servisleri
ve paralı televizyon (pay per view television) gibi kişisel enformasyon ve
iletişim
enstrümanlarında bir çeşitlenme olmuştur. (2) Bu durum ağlanmış enformasyon ve
iletişim platformlarına dönük artan ilgi ile tamamlanmıştır. İkinci ana
değişiklik, tümleşik
enformasyon, iletişim servisleri ve ürünleri için artan talebi karşılayacak
şekilde sistematik
çözümlere doğru bir endüstriyel eğilim ortaya çıkarmıştır.
Bütün bu endüstriyel gelişmeler, enformasyon sektörlerinde faaliyet gösteren
kuruluşların artı değer üretim zincirlerinin yeniden biçimlenmesine (reconfiguration
of
value chain) yol açmıştır. Bu yeniden biçimlenmeyi aşağıdaki şekilde takip etmek
mümkündür (Wirtz, 2001: 491-495):
Bir şirketin artı değer yaratım zinciri, çekirdek (core activity) ve destek
faaliyetlere (supporting activity) bölünebilecek bütün bileşik faaliyetlerden oluşmaktadır.
Birbirine bağlı bu faaliyetler şirketlerin üretim, pazarlama ve kazanç hedefleri ile
yöntemlerini biçimlendirmektedir. Yukarıdaki şekilde değer zincirinin yeniden oluşumu sadece
çekirdek faaliyetleri temel alacak biçimde betimlenmektedir. Her bir değer
zincirinin genel formu tek tek ilgili sektörlerdeki bütün firmalarda gözlemlenebilir
niteliktedir.
Başka bir deyişle, belli bir pazardaki her şirket faaliyeti, o pazara özgü değer
zincirindeki faaliyet aşamalarının her birine sahiptir. Medya ve iletişim
pazarlarındaki endüstriyel birleşme, yeni ve tek bir değer zinciri oluşturarak homojen bir
pazara doğru yönelme suretiyle gerçekleşmektedir. Bu yeni pazarın değer yaratma zinciri, eski
tip pazarların değer zincirlerindeki belirli aşamaların koparak yeniden tek bir
zincir oluşturacak şekilde paketlenmesi yoluyla oluşmaktadır (Wirtz, 2001: 495).
Böylece telekomünikasyon, bilgi teknolojileri, iletişim ve elektronik ticaret gibi
değişik alanlarda faaliyet gösteren firmalar tek tip hale gelmeye başlayan bir pazar ortamına
maruz kalmaktadır. Dolayısıyla devasa yatırımların yürütülmesi ve büyük hacimli
karların elde edilmesi için tek bir uluslararası enformasyon endüstrisi içinde rekabet eden
şirketler; ya birleşmeler sonucu, ya da devralmalar veya hisse senetlerinin ele geçirilmesi
yoluyla medya kümelenmeleri içinde erimektedir.
E. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Televizyon yayıncılığının ve yayıncıların geleceğinin şekillenmesinde, dijital
video teknolojilerindeki ve bilgisayar ile internet de dahil olmak üzere ağlanmış
hizmetlerdeki teknolojik gelişmeler giderek daha belirgin hale gelmektedir. Dijital
yöntemlerle bilgi işleyen ve ileten sistemlerin görsel-işitsel içerik üretiminde kullanılabilecek
ölçekte teknik kapasitelere ulaşmaları sayesinde, dijital video sistemleri yayıncılık
sektörü için yaygın olarak kullanılabilir hale gelmiştir. Ayrıca bu yolla telekomünikasyon,
bilişim ve yayıncılık sektörleri birbirleriyle iç içe geçmeye başlamıştır.
Bu gelişmeler ve teknik birleşmeler, yayıncıların içerik üretim yöntemlerini,
değer üretim zincirlerini ve sektörel ilişkilerini köklü bir şekilde
değiştirecekmiş gibi görünmektedir. Üretim sistemlerinin yapısından ve
dayandıkları teknik alt yapılarından dolayı, ‘televizyon yayıncılığı kadar başka
hiçbir sektörün içinde bulunduğumuz bu teknolojik ve endüstriyel değişim
furyasına duyarlı olmadığını’ ileri sürmek iddialı bir ifade olmayacaktır.
Bu bağlamda yayıncılık sektöründeki girişimciler ve profesyonel yöneticiler, bir
taraftan hızla çeşitlenen, karmaşıklaşan ve yetenekleri artan söz konusu yeni
teknolojilere yatırım yapmak, diğer taraftan da oluşturdukları alt yapıların verimli ve etkin
kullanılmasını sağlayacak yönetsel tedbirler almak durumundadırlar. Bunu
yaparken de pazar koşullarındaki değişikliklere uyum sağlamak; televizyon içerik üretim
sistemlerini, iş görme biçimlerini ve örgüt düzenlerini yeni koşullara göre düzenlemek
zorundadırlar.
Yöneticilerin televizyon yayıncılığının tümleşik ve etkileşimli hizmetleri
verebilecek bir biçime doğru değiştiğinin farkında olmaları ve uzun dönemli teknoloji
yatırımlarını bu yönde planlamaları gerekmektedir. Başka bir deyişle, öngörülerini bilgisayar ve
internet ile televizyon yayıncılığının kaynaşması üzerine yerleştirmeleri gerekmektedir.
Yayıncılığı meslek edinmiş çok sayıda çalışan ise, eski iş görme
alışkanlıklarını gelecekte adım adım terk ederek, yaratıcı davranışlarını bilgisayar ve ağ ile
dijital video ekipmanları işletmenliği üzerine inşa etmek zorunda kalacaklardır.
Bugün
televizyon yayıncılığı daha fazla bilgisayarlaştıkça, kullanılan ekipmanlar hafifledikçe,
yazılımın donanımla kıyaslandığında önemi arttıkça ve video içeriği giderek daha çok
bilgisayar verisine dönüştükçe, televizyon çalışanlarının analog tekniklerle
gerçekleştirdikleri bedensel olarak yorucu çalışmalar, bilgisayar terminalleri karşısında
gerçekleştirilen ve zihinsel eylemlerin önem kazandığı ağlanmış işler haline gelmektedir. Bütün
bunlara yukarıda sözü edilen teknolojiler arasındaki sınırların birbirine geçmesi
eklenenince, televizyon çalışanlarının teknik eğitim ve becerilerinin bilgisayar ve ağ
teknolojilerini kapsayacak şekilde çok yönlü olması beklenmektedir. İçerik entegrasyonunun
artmasına koşut olarak, bilgisayarlı görsel-işitsel iletişim tasarımı, ağ yöneticiliği ve
görsel programlama teknikleri gibi konularında gelecekte daha çok uzmana gereksinim
duyulacaktır.
Özet olarak, dijital yayıncılık, bilgisayar ve telekomünikasyon
teknolojilerindeki gelişmelerin yayıncı kuruluşlardaki iş, emek, örgüt ve yönetim yapılarından
iletişim ve enformasyon sektörlerindeki endüstriyel ilişkilere kadar bir dizi değişimi
tetiklediği görülmektedir. Değişim sürecinin içinde bulunduğumuz bu günlerde, teknolojik ve
endüstriyel yapılanmaların gelecekte nasıl olacağını yüzde yüz doğrulukla
betimlemek mümkün değildir. Ancak teknolojik değişimin akış yönünü kestirmek için
elimizdeki anahtar ipucunun sayısallaşma olduğundan hareketle, geleceğin iletişim alt
yapılarını tümleşik interaktif iletişim platformlarının oluşturacağını ileri sürmek
mümkündür.
KAYNAKÇA
Akbay, Sönmez, (t.y.), Dijital Elektronik, Birsen Yayınevi, İstanbul.
Atabek, Ümit, (2001), İletişim ve Teknoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Ayres, Robert U., Williams, Eric, (2004), “The Digital Economy: Where Do We
Stand?” Technological Forecasting and Social Change, Vol.: 71, Issue:
4, Elsevier Science, North-Holland.
Burton, Graeme, (1995), Görünenden Fazlası: Medya Analizine Giriş, Çev. Nefin
Dinç, Alan Yayıncılık: 161, İstanbul.
Cotton, Bob, Oliver, Richard, (1997), Siber Uzay Sözlüğü, Çev. Özden Arıkan,
Ömer
Çendeoğlu, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Durmaz, Ahmet, “Hareketli Görüntü Sıkıştırma Formatları”, E-Posta, Yıl: 4, Sayı:
12,
Ekim-Kasım-Aralık 2000.
Fales, James F., Kuetemeyer, Vincent F., Brusic, Sharon A., (1988), Technology:
Today And Tomorrow, Glencoe Publishing Company, Macmillan Inc.,
California, USA.
Fehn, Christoph, Cooke, Eddie, Schreer, Oliver, Kauff, Peter, (2002), “3D
Analysis and
Image-based Rendering For Immersive TV Applications”, Signal
Processing: Image Communication, Vol.: 17, Issue: 9, Elsevier Science.
Grünwald, Andres, (2001), “Riding the US Wave: Spectrum Auctions In the Digital
Age”, Telecommunications Policy, Vol.:25, Issues: 10-11, Elsevier
Science.
Illgner, Klaus, (2000), “DSPs For Image and Video Processing”, Signal Processing,
Vol.: 80, Issue: 11, Elsevier Science.
Okuda, Harou, Kurioka, Tatsuya, (2001), “Storage Technology For Television Home
Server”, Journal of Magnetism and Magnetic Materials, Vol.: 235,
Issues: 1-3, Elsevier Science.
Patnaik, L.M., Sriram, R., (1998) “Performance Evaluation of ATM Switch
Scheduling
Algorithms for Video Transmission”, Computer Communications, Vol.:
21, Issue: 8, Elsevier Science.
Senn, Patrice, (2000), “Requirements for the Multimedia Era”, Future Generations
In
Digital Communication, C.R. Acd. Sci. Paris, t. 1, Serie IV, Elsevier Science.
Södergard, Caj, Aaltonen, Matti, Hagman, Sari, Hiirsalmi, Mikko, Jarvinen, Timo,
Kaasinen, Eija, Kinnunen, Timo, Kolari, Juha, Kunnas, Jouka, Tammela,
Antti, (1999), “Integrated Multimedia Publishing: Combining TV and
Newspaper Content On Personal Channels”, Computer Networks, Vol.:
31, Issues: 11-16, Elsevier Science.
Tadayoni, Reza, Skouby, Knud Erik, (1999), “Terrestrial Digital Broadcasting:
Convergence
and Its Regulatory Implications”, Telecommunications Policy, Vol.: 23,
Issue: 2, Pergamon-Elsevier Science.
Xiao,
Hong, “Basics Semiconductor Devices and Processing”,
<www.austin.cc.tx.us/HongXiao/ch03>, Erişim Tarihi: 29.01.2004
Wang, Hualu, Divakaran, Ajay, Vetro, Anthony, Chang, Shih-Fu, Sun, Huifang,
(2003),
“Survey of Compressed-domain Features Used In Audio-Visual Indexing
and Analysis”, Journal of Visual Communication and Image Represen-
tation, Vol.: 14, Issue: 2, Academic Press, Elsevier Science, USA.
Wirtz, Bernd W., (2001), “Reconfiguration of Value Chains in Converging Media
and
Communications Markets”, Long Range Planning, Vol.: 34, Issue: 4,
Elsevier Science.
Zong, Li, Bourbakis, Nikolaos G., (2001), “Digital Video and Digital TV: A
Comparison
and the Future Directions”, Real-Time Imaging, Vol.: 7, Issue: 6, Academic Press.