Erkek filmleri festivali ne kadar saçma geliyorsa kadın filmleri festivali de o
kadar saçma aslında…
İpek Efe ile Da Capo filmi ile tanıştım. Bu geri dönüşlü, sıcak hikayenin
arkasında farklı bir hikaye olduğunu hissetmişim ki öyleymiş. Da Capo kadın
filmleri festivalinde karşıma çıktı daha çok, İpek Efe kadın yönetmenler
festivalleriyle ilgili görüşlerini de aktardı bizlere… İyi okumalar.
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba İpek, öncelikle kısaca seni tanıyalım?
Merhaba. 1983 Bursa doğumluyum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Sosyoloji ve Marmara Üniversitesi Sinema-TV yüksek lisans mezunuyum. Film çekmek
lise yıllarından beri hayalim. Zaman zaman bu yolda adımlarım yavaşlasa da
hayallerimi gerçekleştirmek için çabalayan bir hayalperestim.
Üç tane kısa filmin var, başrolde kadınlar ve kadın hikayeleri var… Hikaye
tasarlarken dikkate aldığın unsurlar neler?
Kendi yazdığım hikayeler genelde içsel yolculuk içeren hikayeler oluyor. Daha
çok kendi duygu durumlarımdan yola çıkıyor ve içimdeki kaostan besleniyorum.
Özellikle kadın hikayesi olsun diye bir çaba içinde olmuyorum aslında ama doğal
olarak kadın hikayeleri çıkıyor.
The Scar’da bir kadının girdabını anlatıyorsun. Olaya büyük resim olarak
bakarsak tam olarak neye vurgu yapıyorsun?
The Scar’da zihninin içinde kısır döngüye hapsolmuş bir kadın var. Onu rahatsız
eden düşüncelerden kaçtıkça kendini yine o düşüncelerde buluyor. Sonunda bir yol
ayrımında durup bu döngüye son vermeye karar veriyor ve kendi yolunu kesiyor.
Bir çarpışma oluyor. Sonunda o kısır döngüden kurtuluyor ancak o çarpışmadan
yaralı çıkıyor. Asıl vurgu yapmak istediğim şey aslında yaşananların ruhumuzda
bıraktığı izlerdi. Geriye kalan kadının ruhundaki izlerdir. Filmde fiziksel
yaralanma ruhsal yaralanmanın bir metaforu. Genel resme bakacak olursak aslında
Da Capo’nun da temelleri bu filmde var diyebiliriz. Karakterin kendisi ile
karşılaşması ve yüzleşmesi her iki filmin temelini oluşturuyor.
İpek Efe: 'Erkek filmleri festivali ne kadar saçma geliyorsa kadın filmleri
festivali de o kadar saçma aslında...' 2 – Da Capo 2
Da Capo değişik, naif, güzel bir hesaplaşma hikayesi. Büyürken unuttuklarımız,
karşımıza çıkmaya çalıştıkça yok saydığımız geçmişimiz ve çocukluğumuz üzerine…
Onun hikayesine neler etki etti?
Da Capo’nun hikayesi, yıllar sonra çocukluğumun geçtiği yazlık eve gittiğimde
çıktı. Çocukluğum sanki orada kalmış, hiç büyümemiş, zaman orada öylece durmuş
gibiydi. Evin balkonundan sahile baktığımda kumlarda oynayan küçük İpek’i
gördüğümü hayat ettim. Kendi çocukluğumu görsem, onunla konuşsam nasıl olurdu
diye düşünürken Da Capo’nun fikri çıktı. Mümkün olsaydı, sanırım herkes kendi
çocukluğuna sarılmak isterdi. İşte bu düşünce Da Capo’yu etkiledi.
Da Capo’nun çekim aşaması nasıl geçti? Kaç günde çektiniz ve herhangi bir destek
var mıydı filmine?
Da Capo’yu üç günde çektik. Kültür bakanlığından destek çıkmayınca kitlesel
fonlama ile bütçeyi tamamladım. İlk kez çekime gideceğimiz zaman ben hamileydim
ve doğumdan önce filmi tamamlamak istiyordum. Çekime gideceğimiz gün erken doğum
yaptım. Eşimle doğumhaneden görüntü yönetmenini ve diğer ekibi arayıp doğumda
olduğumu haber verdik. Çekim ertelendi doğal olarak. Bu süreçte senaryomu
değiştirdim. İki sene sonra, değişmiş senaryomla yeniden çekim hazırlığına
başladım. Çekimlerden sonra post süreci de uzun sürdü. İlk kurgu ile
festivallere yollamaya başlamıştım ancak kurguda içime sinmeyen bir şeyler vardı
ve birkaç ay sonra yeniden kurguya girmeye karar verdim. Bu sefer kurgudayken
ikinci bebeğime hamileydim. Da Capo’yu da sayacak olursak üç doğum yaptım
diyebilirim. :) Da Capo, “baştan” demek. Bir müzik terimi. Müzisyen Da Capo
işaretini görünce eserin en başına döner ve yeniden çalmaya başlar. Çocukluğa
dönüş hikayesi anlattığımdan dolayı anlatı-anlatım paralelliği oluşturmak için
bunu filmin kurgusunda da kullandım. Film bir yerde en başa dönüyor ve yeniden
başlıyor. Ve ben tabii ki öyle planlamasam da filmin çekim aşaması da benzer
şekilde başa dönüşlerle geçti. Film yapım sürecinin her aşaması ikişer kez
gerçekleşmiş oldu.
Aslında animasyon eğitimi de almışsın, onunla ilgili işler yapmayı düşünüyor
musun?
Animasyon çok sevdiğim bir alan. 3D animasyon eğitimi alırken de oldukça keyif
almıştım. Ancak animasyon yapmak için fazla sabırsız olduğumu düşünüyorum. Şu an
için animasyon projem yok. Belki ileride düşünebilirim.
Kadın filmlerinin görünürlüğü ve kadın filmleri festivalleri hakkında
düşüncelerin neler?
Öncelikle belirtmeliyim ki filmlerim en çok kadın filmleri festivallerinde
seyirci ile buluştu. Ancak keşke kadın filmleri festivalleri yapılmak zorunda
olmasaydı diye düşünüyorum. Bu bir ihtiyaçtan doğuyor sonuçta. Festivallerde
yeteri kadar temsil edilemeyen kadın yönetmenler kendilerine kadın filmleri
festivallerinde yer bulabiliyor. Çoğu festival jürilerini belirlerken ve film
programı oluştururken cinsiyet eşitliğine dikkat etmiyor. 5050×2020 taahhüdünü
Türkiye’den kaç festival imzaladı? Bildiğim kadarıyla çok az. “Erkek filmleri
festivali” ne kadar saçma geliyorsa kadın filmleri festivali de o kadar saçma
aslında. Berlin Film Festivali’nin oyuncu ödüllerindeki cinsiyet ayrımını
kaldırması çok önemli bir adım. Sadece sinema sektöründe değil toplumun her
alanında önce söylemlerimizden başlamalıyız cinsiyet eşitliğine. Berlin güzel
bir örnek. Ufak ufak devamı da gelecektir ve değişim eninde sonunda olacak.
Ancak o zamana kadar kadın filmleri festivalleri kadın yönetmenlerin
birbirlerinden ilham aldığı, birbirlerini destekledikleri platformlar olmaya
devam edecek. Bizler bu festivallerde gösterilen filmlerimizle ve filmlerimiz
aracılığıyla söylediklerimizle değişime katkı sağlayacağız.
İpek Efe: 'Erkek filmleri festivali ne kadar saçma geliyorsa kadın filmleri
festivali de o kadar saçma aslında...' 3 – Da Capo 1
Pandemi sürecini nasıl yaşıyorsun, bu dönemde bir şeyler yazabildin mi,
çekebildin mi?
Pandemi sürecinde iki küçük çocukla evde olduğum için yazmak istediğim şeylere
pek vakit ayıramadım. Yine de yeni fikirler yeşerdi bu dönem, bol bol fikir
biriktirdim. Zaten birkaç sene sonra dünyanın her yerinden enteresan filmlerin
çıkacağını düşünüyorum. Tüm dünyayı etkisine alan değişik bir dönemden
geçiyoruz. İşi üretmek olan herkesi eminim etkilemiştir.
Bundan sonra neler yapacaksın, yeni bir kısa ya da uzun metraj projesi var mı?
Pandemiden önce yazmaya başladığım uzun metraj projem var. Şimdi ilk hedefim o
senaryoyu bitirmek. Kısa film projelerim de var ancak uzun metraj projem beni o
kadar çok heyecanlandırıyor ki, onu bir an önce yazıp ortaya çıkarmak istiyorum.
Dijital, çevrimiçi festivaller konusunda neler düşünüyorsun?
İlk başta çok önyargılıydım. Ben film ekibiyle bile çevrimiçi link paylaşmayı
tercih etmemiştim. Çünkü istedim ki herkes sinema salonunda olması gerektiği
gibi izlesin filmi. Birine şifreli link gönderdiğim zaman sanki başta kendi
emeğime sonra tüm ekibin emeğine saygısızlık etmiş hissi uyanıyordu. İzleyen
kişi cep telefonuyla mı izliyor, izlerken kapı mı çalıyor, mesaj mı geliyor,
dikkati dağılıyor mu, bunları düşünüyordum. Sonra Filmmor kapsamında Da Capo’nun
online gösterimi oldu. Festival ekibi, yanlış hatırlamıyorsam, o seansı üç yüz
kişinin izlediğini söyledi. Evet çevrimiçi festival asla sinema salonunun yerini
tutmayacak ama çevrimiçi olduğu için filmim bir anda daha fazla izleyiciye
ulaşmış oldu. Birileri cep telefonundan izlesin diye film çekmiyoruz ama nihai
amaç daha çok kişiye ulaşmak, derdini daha fazla kişiye anlatmaksa çevrimiçi
festivallere bu açıdan olumlu bakıyorum. Ve izleyici olarak da gidemediğim
festivalleri çevrimiçi takip edebilmek bu dönemde bana çok iyi geldi.
Son olarak neler söylersin?
Bu röportaj için çok teşekkür ederim. Sağlıklı günlerde sinema salonlarında
yapılacak nice festivalde görüşmek dileğiyle.