Aydan ÖZSOY
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
RTV Sinema Bölümü Uzman.
TÜRKİYE' DE KENTLİ AİLENİN TELEVİZYON İZLEME SÜRECİ ÜZERİNE GENEL BİR
DEĞERLENDİRME
Giriş
Televizyon, 1970’lerden başlayarak Türk ailesi için önemini hep
korumuştur. Türk izleyici, ilk zamanlarda evinin baş köşesine koyduğu ve
sınırlı saatlerde bir çeşit ayin havasında izlediği bu aracı, ilerleyen
yıllarda gündelik yaşam pratiklerinde daha fazla kullanmaya başlar. Aile
ve televizyon arasındaki güçlü bağın ekonomik, toplumsal ve kültürel pek
çok nedeni sıralanabilir. Tarihsel-toplumsal bir bakış açısı içinde bu
nedenler önemli analizler yapmamızı da sağlar ama özellikle televizyon
çalışmalarında bu makro bakış açısından uzaklaşmadan mikro ölçekli
analizlere de ihtiyaç vardır. Evin içinde, özel alanda var olan
televizyonun, izleyicisi ile kurduğu ilişki hem özel hem de karışıktır.
Her evin kendine özgü koşulları içinde gerçekleşen bu ilişki içinde, aile
bireyleri televizyonu birbirlerinden çok farklı kullanır ve
anlamlandırırlar. 1980’lerden başlayarak televizyon çalışmalarında önemli
açılımlar sağlayan Birmingham İngiliz Kültürel Çalışmaları, gerek kuramsal
araştırmaları gerekse alan araştırmaları ile televizyon mesajlarının
içeriğine ve bu içerikleri yorumlayan izleyicilere odaklanarak,
televizyon-izleyici ilişkisine, izleyicinin etkinliğini vurgulayan yeni
bakış açıları getirmişlerdir. Bu bakış açısı içinde etnografik yöntemleri
medya çalışmalarına taşıyan Kültürel Çalışmalar geleneği, etnografik
yöntem ve tekniklerini kullanarak, izleyicinin televizyonu nasıl
kullandığı ve televizyon mesajlarını nasıl anlamlandırdığı konusunda
kendinden önceki yaklaşımları geliştirmeye çalışır. Bu yazı, izleyicinin
bu yeni konumlandırılışından hareket ederek, toplumsal değişimlerin ve
medya alanında yaşanan dönüşümlerin ışığında, Türkiye’de son yıllarda
değişen ve dönüşen televizyon-aile ilişkisinin dinamiklerini
tartışacaktır.
Kuramsal Ardalan
Medya çalışmalarındaki önemli kırılmalardan ilki etki çalışmalarının
yerini izleyici çalışmalarına -yani kitle iletişim araçlarının izleyiciye
ne yaptığının değil de izleyicinin bu araçlarla ne yaptığının
sorgulanmasına- bırakarak yaşanmıştır. Bu bağlamda, 1950 sonlarıyla
1970’lere kadar iletişim çalışmalarında etkili olan ‘Kullanımlar ve
Doyumlar’ yaklaşımı izleyicinin medya mesajlarını nasıl yorumladığını
çözümlemeye çalışır.
1980’lerde İngiliz Kültürel Çalışmaları içinde S.Hall’un (1984)
geliştirdiği ‘Kodlama ve Kodaçımı’ modeli ise ‘Kullanımlar ve Doyumlar’
yaklaşımı içindeki çıkmazları aşmaya uğraşır. Model, televizyon mesajları
ve bu mesajların kullanımını, birbirleriyle etkileşim içindeki iki ayrı
evreden oluşan -kodlama ve kodaçımı olarak- bütünsel bir süreçte ele alır.
Hall ve arkadaşlarının bu model içinde odaklandıkları sorun ise
‘anlam/anlamlandırma’ olmuştur. Kültürel Çalışmalar içindeki araştırmalar,
kültürel metinler olarak gördükleri medya çıktılarının anlamlandırma
(dinamik bir süreci ifade etmesi bakımından anlam yerine anlamlandırma
terimi kullanılmaktadır) sürecini sorgularken özellikle pek çok alan
araştırması, bu sürecin özgüllüğünü ve karışıklığını ortaya koyar. David
Morley’in 1980 yılındaki ‘Nationwide Audience’ ve 1986 yılındaki ‘Family
Television’ adlı çalışmaları, Janice Radway’in 1984 yılındaki ‘Reading
Romance’, Ian Ang’in 1985 yılındaki ‘Watching Dallas’ ve James Lull’un
1988 yılında yaptığı etnografik araştırmalar bu alandaki önemli
araştırmalardır. Özetle söylenebilecek olan ise genel olarak medya
çalışmalarında, tartışmamız bağlamında da televizyon çalışmalarında
izleyiciyi merkeze alan yeni yönelimler sonucu televizyon izleme ve
izlediklerini anlamlandırma sürecinin ne kadar karışık olduğu ve kültürden
kültüre, aileden aileye, cinsiyete bağlı olarak kişiden kişiye
değiştiğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Hall ve arkadaşları, izleyicinin
televizyon metinlerini farklı tiplerde (egemen, muhalif ve müzakereli)
okuyabileceklerini bulgularlarken, izleyicinin iletişim sürecindeki önemi
ve ağırlığı da tartışmaya açılmıştır. Tüm bu araştırmalar, birey olarak
(ideolojik bağlamda özne olarak) gördüğü izleyiciyi kendi
tarihsel-toplumsal koşulları içinde değerlendirerek, bu koşullar içinde
kurulan medya metinlerinin yorumlanması sürecinde izleme ‘anının’ önemine
de dikkat çekmektedirler.
Roger Silverstone’nun (1994), belirttiği gibi televizyon evcil bir araçtır
ve esas olarak evde aileyle izlenir. Televizyon, aile ve ev kültürümüzün
bir parçasıdır. Erol Mutlu (1999), televizyonun kullanımı ve izlenmesinin,
televizüel dünyanın anlamlandırılmasının ailenin dolayımıyla
gerçekleştiğini, yani bireysel izleyicinin televizyonla ilişkisinde, anlam
kurma sürecinin aile tarafından dolayımlandığını vurgular. Aileyle özdeş
olan televizyonun Türkiye’de yaşadığı serüven ise 1990 yılından itibaren,
yani özel radyo televizyon yayıncılığının fiilen başlamasıyla birlikte
önemli değişimler yaşamıştır. Yayınların kısa bir süre sonra 1994 yılında
yasallaşmasıyla beraber, artan kanal ve program sayısı, teknolojideki
hızlı değişime paralel olarak medya alanında yaşanan gelişmeler, Türk
ailesinin/izleyicisinin televizyon ve metinleriyle kurduğu ilişkiyi de
yakından etkilemiştir. İlk bakışta medya alanında yaşanan bu hızlı
değişimlerin televizyon-aile ilişkisini etkileyen en önemli unsurlar
olduğunu düşünsek de asıl önemli değişimin Türk ailesinin yapısında olduğu
bir gerçektir. Kısacası Türkiye’de aile kurumunun kendisi değişirken,
teknoloji ve medya bu değişimin aracıları olarak görev yapmaktadır.
Horace Newcomb ve Paul Hisch televizyonu, bir yandan paylaşılan inançların
tartışıldığı, diğer yandan değişiminde etkili olduğu toplumsal düzenin
yenilenmesine hizmet eden bir ‘kültürel form’ olarak tanımlarlar (Akt.
Feur, 1987: 199-120). Raymond Williams (2003) da, televizyonun hem bir
teknoloji hem de bir kültürel biçim olduğunu belirtir ve teknoloji, sosyal
kurumlar ve kültür arasında varolan ilişkilerde televizyonun güncel
öneminin altını çizer. Televizyon ve izleyicisinin birbirleriyle gerek
teknolojik gerekse kültürel bağlamdaki ve bu bağlamın sınırlandırmaları
içindeki etkileşimi, televizyon-aile ilişkisini tartışırken bize iki
önemli dinamiği işaret eder. İlki Türk ailesinin sosyo-kültürel yapısı ve
bu yapıdaki değişimler, ikincisi de televizyonun kapitalist yarışta (ki
televizyonun değişen teknolojisi bu yarışın en acımasız olduğu alanlardan
biri) değişen yapısı ve anlatısı.
Türk Ailesinin Değişen Yapısı Üzerine
Endüstri devrimi ile birlikte kaçınılmaz olarak, toplumun diğer
kurumlarında ve ailede de önemli değişmeler olmuştur. Ailede gözlenen bu
değişmeler, dünyadaki diğer toplumlardan farklılıklar gösterse de Türk
ailesi için de geçerlidir. Türkiye’de özellikle 1960’lardan sonra başlayan
hızlı kentleşme ve endüstrileşme Türk ailesini de etkilemiştir (Demiray,
1999:1).
Mübeccel Kıray (1984) büyük kentte yaşayan ve değişen Türk ailesinin
değişme nedenlerini şöyle sıralar: Değişen mekânlar, değişen hayat kazanma
biçimleri, aile kompozisyonunda değişmeler, roller ve ilişkilerde yaşanan
değişim, kadının çalışmasıyla değişen ev içi roller, çocuk yetiştirilmesi,
konum sağlamak, güvence ve uyum. Çiğdem Kağıtçıbaşı (1993:54) ise
Türkiye’de ailenin kentleşmeyle beraber, sosyal etkileşim, kişiler arası
bağlılık ve karşılıklı bağımlılığa dayanan yeni yapısı içinde
melezleştiğini, bunun da “melez aile” kültürünü ortaya çıkardığını söyler.
Emre Kongar (1998:598-599), Türkiye’de ailenin gerek geleneksel, gerekse
çağdaş toplum yapılarında görmediğimiz kendine özgü bir yapı kazandığını,
toplumun değişim ve dönüşüm sürecinde bu durumun özel bir aile yapısı
yarattığını belirtir.
Türk ailesi sosyolojik değişim geçirmektedir. Toplumsal değişimin
getirdiği zorlamalar kadar; kültürel ve dünya görüşü kalıplarının değişimi
ve bireylere sunumu ile de büyük aile (üç kuşak bir arada aile)
yıpranmaktadır. Çekirdek aile ve bu ailenin tüketim toplumu şartlarında
yaygınlaşması, bu gelişmenin teşviki, büyük ailenin parçalanma sürecini
arttırmaktadır. Bu da ailede otorite parçalanmasına, fakat asıl önemlisi
iş gücü aşınımına neden olur. Üçüncü kuşağın eğitimi ve bakımı henüz bu
alanda anonim müesseselerin gelişemediği toplumumuzda büyük meseleler
meydana getirmektedir. Aile içi iş bölümüyle çözümlenecek sorunlar
çekirdek ailede büyür. Tüketim kalıpları, çekirdek ailede sorunlar
yaratır. Tüm bu sorunlara ve geçirdiği sarsıcı değişimlere rağmen Türkiye,
aile birliğini koruyabilen ülkelerin başında gelmektedir (Ortaylı,
2000:157-158).
Televizyon Aile İlişkisi
Aile kurumunun önemli olduğu ülkemizde, kurumun değişen ekonomik ve
toplumsal koşullara uyumunun en önemli aracılarından biri de medyadır.
Özellikle değişen koşullar içinde biçimlenen medya çıktıları, bu koşullar
içinde var olan kurumları -başta aile kurumunu- da etkilemektedir. Louis
Althusser’in (1994) vurguladığı gibi devletin ideolojik aygıtlarından olan
medya ve aile kurumu ile bu kurumların karşılıklı ilişkileri, diğer
kurumlara oranla iki kat daha politiktir. Hem medya çıktılarının
kodlanması sürecini hem de izleyicinin bu kodları açma anında ve sonrasını
kapsayan sürecin bütününü belirleyen ise hakim olan değerler ve güçler
arasındaki ilişkilerdir. İzleyicinin medya çıktılarını anlamlandırması da
tüm bu ideolojik süreçten bağımsız değildir. Özellikle televizyonun üst
yapısı ve anlatısı içinde yer alan farklı program türleri ve metinleri
kendi yapılaşmaları içinde, zaman zaman mesajları izleyicisinin tercih
edilen yönde açmasına neden olurken zaman zaman da karşı çıkmasına,
direnmesine ve tartışmasına olanak verir. Televizyon metni, izleyicinin
tercih edilen yönde mesajları açmasını istese de bu her zaman garantili
değildir. Televizyon mesajlarını alımlama sürecinde izleyicinin ev içi
ortamı, bu ortamdaki rolü, cinsiyeti, toplumsal konumu, kültürel geçmişi
ve daha pek çok değişken bu süreci etkiler.
Fiske (1987:94-95), Barthes’ın (2002) yazarsıl metin ayrımından yola
çıkarak televizyon metinlerinin üretimsel (yapımcıl/producerly)
olduklarını öne sürerken, Bahtin’in çokanlamlılık ve metinlerarasılık,
Volosinov’un işaretin çok vurgululuğu kavramlarından yararlanmış, bu
kavramları medya analizlerine taşımıştır. Fiske, Barthes’ın yazarsıl metin
ayrımının da Eco’nun (1979) açık ve kapalı metin ayrımından hareket
ettiğini söyler. Okurcul metin kapanırken, yazarsıl metin farklı anlamlara
açılır. Silverman (1983), yazarsıl metni tanımlarken belli bir bağlam
içindeki dört özelliğinin altını çizer: ‘Üretim’, ‘yapı’, bunları içine
alan ‘süreç’ ve ‘parçalılık’. Parçalılık televizyon metninin temel
özelliklerinden biridir. Fiske, televizyon metnini tanımlarken Eco ve
Barthes’ın teorilerinin ışığında, açık, yazarsıl ve bu haliyle avant-garde
(öncü) metinlere benzediğinin altını çizer ve yapımcıl bir metin olarak
yazarsıl metinlerden ayrılan yönlerinin onu popüler metin yaptığını
söyler.
John Ellis (1984, İnal 2001), televizyon anlatısının özelliklerini şöyle
belirtir: Televizyonda görsel göstergeler anında, doğrudandır, izleyiciye
seslenir. İzleyici ve metin arasındaki uzaklık ortadan kalkar. Gerçek
zamanı kullanan televizyon bize, evinde oturan aileye seslenir. Günlük
yaşamın doğal akışını ve rutinini kurarlar. Bir süre sonra dizilerde yer
alan tiplere ve karakterlere iyice alışırız. Bu karakterler değişir,
dönüşür. Televizyonun parçalanarak akan anlatısı onu süren, sonlanmayan
bir üst anlatı haline getirmiştir. Parçalarla akan televizyon anlatısı
farklı türleri ortak bir paydada birleştirir. Televizyon anlatısı türsel
uzlaşmaların ötesinde, türleri içine alarak birbirine benzeştirir. Türler
arasındaki bu benzeşme, hem paradigmatik boyutta (sonlanmama) hem de
sentagmatik boyutta (parçalanma) ortaya çıkan bir yapılaşmadır.
Televizyonun parçalanarak akan anlatısı, anlamlandırma biçimini ve
temsilleri de şekillendirir.
Televizyon metninin yukarıda saydığımız kendine has özellikleri,
televizyonun ve metninin izleyicisi ile girdiği ilişkiyi değerlendirirken
daha dikkatli olmamız gerektiğini özetlemektedir. Televizyonun bu parçalı
ve sürekli akışı içinde izleyici, ‘güç bende artık’ edasıyla elinde
kumanda aleti programların birinden diğerine gezinir. Üstelik bu gezinti
hali içinde başka işler de yapabilir. Yapılan alan araştırmaları, kadın ve
erkeklerin televizyonu kullanma biçimleri arasında da farklılıklar
olduğunu bulgulamıştır. Geleneksel özelliklerini hâlâ koruyan geçiş
dönemindeki kentli Türk ailesi için televizyonu kullanmak, bir anlamda
iktidar sahibi olmak anlamına gelir. İşten eve yorgun gelen baba için
televizyon yorgunluk ve stresin atıldığı, anne için ev işi ve çocuğun
bakımıyla beraber kullandığı bir araç olur. Televizyonun cinsler arası
farklı kullanımlarına rağmen her ikisi için de ortak olan nokta,
televizyon izleyicisinin dikkatli bir izleme edimine sahip olmamasıdır. Ev
içi ortam izleyicisini sürekli olarak böler.
Yapılan araştırmalar, aile içi program seçimlerinde de farklılıklar
olduğunu, haber, belgesel, tartışma ve spor gibi daha ‘ciddi’ programları
erkeklerin, soap opera, moda, özellikle kadınlar için hazırlanmış sabah ve
öğleden sonra kuşak programlarını (ki bu kuşaklarda kadınlar için yemek
tarifleri, çocuk bakımı, pratik bilgiler ve eğlence bir arada sunulur) ise
kadınların tercih ettiğini göstermiştir. Fakat özellikle Türkiye’de son
yıllarda televizyon program türlerindeki değişim ve dönüşümlerin etkisinde
bu farklılıkların azaldığı kanısındayız. Çünkü televizyon programlarının
anlatı yapısı ve türsel özellikleri gitgide daha birbirine benzeyerek (pek
çok program türünün serialleşme yönünde gelişiyor olması) kadın ve erkek
izleyicinin her ikisini de hedeflemektedir. Özellikle bu yıl içinde en çok
izlenen program türlerine bakıldığında da güldürü-eğlence programlarının,
yerli dramaların ve Pop Star, Türk Star adı altında yayınlanan yarışma ve
bir anlamda müzik-eğlence programlarının anlatılarının benzer amaçlarla,
tüm bir aileyi bir arada hedeflediği, bu program türlerinin anlatılarının,
farklı adlar altında da olsa genel bir aile söyleminin üretilmesine ve
yeniden üretilmesine katkıda bulunduğu bir gerçektir. Türkiye’de üzerinde
en çok konuşulan bir başka örnek ise bir dönem tekrarlarında bile yüksek
izlenme oranlarına ulaşan ‘Çocuklar Duymasın’ adlı televizyon komedisidir.
Tekrarlara ve tipleştirmelere dayanan sabit anlatı yapısı içinde, ‘modern’
kadın (ağırlıklı olarak anne ve eş rolünde, meslek sahibi), geleneksel
erkek (eş ve baba rolünde) ve anne-babalarının rol modelleri olan çocuk
temsilleriyle kurulan bu durum komedisi, aile kurumunun kendisini
tartışmaya açmıştır. Bu tartışma, hem dizide kurulan aile söyleminin
kendisiyle, hem de kentli Türk ailesinin değişim ve dönüşümüyle paralel
giderek kendini ve diziyi de popüler hâle getirmiştir. Dizide kurulan bu
aile söyleminin üretildiği ve yeniden üretildiği yer ise izleyici
yorumlarıdır. Diziyi farklı referans çerçevelerinden okuyan izleyicilerin
yorumları, üretimin ve yeniden üretimin yapısını da belirlemektedir.
Sonuç
Türkiye’de kentli ailelerin televizyon ve metinleri ile kurduğu ilişki,
bireysel ve karmaşıktır. Bu yüzden de geçmişten farklı olarak, izleyici
üzerine odaklanan araştırmaların artması gerekmektedir. Bu odaklanma salt
bir alımlama analizi olmaktan ziyade, tarihsel-toplumsal koşulları içinde
izleyiciyi anlamaya yönelik olmalıdır. Televizyon, ekonomik sıkıntılar
çeken, kentin yoğun, yorucu ve gerilimli yaşamı içinde bunalan
izleyicisine bir yandan bu sorunlarından kaçışı için farklı olanaklar
sunarken bir yandan da yarattığı temsilî dünya içine hapseder. Bu temsilî
dünyada, kapitalist değerler gizli ya da alenen, profesyonel kodlarla
yüceltilerek haklılaştırılırken, izleyici için kapitalist dünyadaki
kahramanlarının eylemleri doğallaşmıştır. Televizyon anlatısı,
izleyicisine bir taraftan özgürlükler tanırken diğer taraftan belli
kodlarla onu bilinçli olarak sınırlayan bir yapılaşmaya sahiptir.
Televizyon anlatısının profesyonellerce kurulan bu yapılaşmasının yanına
izleme ve anlamlandırma sürecinin karmaşık yapısı da eklenince,
analizlerde alan araştırmalarının önemi bir kat daha artmaktadır. Alan
araştırmalarının birey/özne olarak izleyicinin önemine vurgu yapmasına
rağmen bu etkinliği ölçülü kullanmamız gerekmektedir. Çünkü televizyonu ve
televizyonun izleyicisi ile kurduğu ilişkiyi eksiksiz değerlendirebilme
çabalarında, televizyon aracının kendisi, televizüel söylem, televizyon
mesajlarının yorumlanması, aracın kendisinin kullanımı ve tüketimi gibi
farklı evreler ve bu evreler içinde farklı değişkenler, bu değişkenlerin
birbirleriyle ilişkilerini kapsayan bir süreçle karşı karşıyayız. Bu
karışık süreçte izleyicinin gerçek konumunu bilmek ve kendisinden bire bir
aldığımız verilerle çözümlemeler yapmak sanırız televizyonu ve
izleyicisiyle olan ilişkisini anlama çabamızda önemli ipuçları
sağlayacaktır. Çağdaş bir masal anlatıcısı olarak kabul gören televizyon,
ailelere masal anlatmaya devam ederken, araştırmalar, hem masalı ve
anlatıcısını hem de dinleyicisini/izleyicisini ve onun kişisel serüvenini
anlamaya, anlatmaya devam edecek...
Aydan ÖZSOY
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
RTV Sinema Bölümü Uzman.
2. Alankuş, Sevda ve İnal, Ayşe (2000). “Güldürü Programlarında Kadının
Temsili ve Kadına Yönelik fiiddet”, Televizyon Kadın ve fiiddet. İçinde.
Ankara: Dünya Kitle İletişim Vakfı Yayınları.
3. Althusser, Louis (1994). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları. Çev:
Yusuf Alp/Mahmut Özışık. İstanbul: İletişim Yayınları.
4. Ang, Ien (1985). Watching Dallas-Soap Opera and the melodramatic
imagination. Çev: Della Couling. London: Routledge.
5. Ang, Ien (1996). Living Room Wars-Rethinking media audiences for a
postmodern world. London: Routledge.
6. Barthes, Roland (2002). S/Z. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
7. Barthes, Roland (2003). Çağdaş Söylenler. İstanbul: Metis Yayınları.
8. Bakhtin, Mikhail (2001). Karnavaldan Romana. Çev. Cem Soydemir.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
9. Batmaz, Veysel ve Asu Aksoy (1995). Türkiye’de Televizyon ve
Aile-Elektronik Hane Aralık 1993-1994. Ankara: T.C Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu.
10. Coward, Rosaline ve Ellis, John (1985). Dil ve Maddecilik. Çeviren:
Esen Tarım. İstanbul İletişim Yayınları.
11. Demiray, Emine (1999) Türk Sinemasında 1960-90 yılları arasında
çekilmiş filmlerde kentsel aile. Eskişehir: Anadolu Üni.Yayınları No:
1104.
12. Ellis, J ((1984) Visible Fictions. London:Routledge and Kegan Paul PLC.
13. Feuer, J (1987). “Genre Study and Television.” içinde Channels of
Discourse.
Der: R.C.Allen. NC: The Univesity of North Carolina Press.
14. Fiske, John (1987). Television Culture. London: Routledge.
15. Fiske, John (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. Çeviren: Süleymen
İrvan. Ankara: Ark Yayınevi.
16. Giddens, Anthony (2000a). Elimizden Kaçıp Giden Dünya. Çeviren: Osman
Akınhay. İstanbul: Alfa Yayınları.
17. Hall, Stuart (1984). “Encoding/decoding”. İçinde Culture, Media,
Language. London: CCS and Hutchinson published.
18. Hall, Stuart (1997). “The Work of Representation” Representation-Cultural
Representations and Signifying Practices. İçinde. London: Sage
Publications
19. İnal, Ayşe (2001). “Televizyon Tür ve Temsil.” AÜİF Yıllık-1999.
Ankara.A.Ü Basımevi.
20. Kıray, Mübeccel (1984) “Büyük Kent ve Değişen Aile.” İçinde Türkiye’de
Ailenin Değişimi-Toplumbilimsel İncelemeler. Ankara: Türk Sosyal Bilimler
Derneği Yayını.
21.Kongar, Emre (1998). 21. Yüzyılda Türkiye-2000’li yıllarda Türkiye’nin
Toplumsal Yapısı. İstanbul:Remzi Kitapevi.
22. Lull, James (1996). Medya İletişim Kültür. Çev.Nazife Güngör. Ankara:
Vadi Yayınları.
23.Morley, David (1986). Family Television: Cultural Power and Domestic
Leisure. London: Routledge.