Ne zaman bir filmim bir festivalde gösterilecek olsa on üç yaşımdan kalma bir
duygu gelir bulur beni...
Hani annenlerle misafirli?e gitti?inde sana yapılan bir muamele vardır...
"Aman da aman" muamelesi, isteklerin ciddiye alınmaz, çocuksundur,
davetliler,"önemliler" annenlerdir sen sadece kontanjandan öylesine bir
çocuksundur i?te! Zekice cümleler,
okula ait ba?ary öyküleri beklerler. Bilmi? ol sonra sus anneler konu?sun... Bu
kadary yeter onlara.
Festivallerin "kysa film" bölümünde de i?te aynen böyle bir "aman da aman bu
film mi çekmi?, kysa film öyküsü mü yazmy?, yerler seni yerler..." tavry hasyl
olur. Kysa film öykün
yary?mayy kazanmy?tyr, ödül alamazsyn çünkü "bu yyl fest. ödene?i kysyldy?yndan"
kysa film öyküsü için ödül yaptyramamy?lardyr. Ykinci ödenek kysyntysy da kysa
film öyküsü
yazarlarynyn(bir tek onlaryn)kentin bamba?ka bir noktasynda kalyrken geriye
kalan herkesin "süperhiperhobaaa" bir otelde kalmasyyla yapylyr.
Ba?ka bir fest.e filmini göndermi?sindir, söyle?i yapasyn diye ça?rylyrsyn "yalnyz
bu yyl biz bilet göndermiyoruz size ödemeyi sonra yapyyoruz" söylemi birden
içini sykar. Çünkü
özellikle Türkiye'de ho?lanmayyz biz böyle parasal ?eylerin açyk açyk elden
alynmasyndan-konu?ulmasyndan, bir sevimsizlik vardyr.
Y?in komik yany sen yüzün kyzararak ve bir ö?renci olu?una sy?ynarak, fest.
yöneticisine bunu hatyrlattykça ya da Ystanbul'a dönünce aradykça adam
piyasadaki
alacaklysyymy?syn gibi önünde bin takla atynca utancyndan a?layasyn gelir.
Alamazsyn. Yçin bulanyr bu mevzudan.
Festivalde bir?eyden kysynty yapylacaksa bu daima ve daima kysacylar olur. Artyk
"kysa" dan mydyr bu küçümseme yoksa maddi beklentisisiz çekilen i?ler (ülkemiz
için)
olmasyndan mydyr bilemem.
Senden istenen "sahneye çyk, bilmi? ol, zekice cümleler kur, ba?ary öyküleri
anlat" ve ?imdi sus çünkü festival ödene?i kysytly! Asyl davetli annelerdir ve
sen sadece ve sadece
kontenjandan bir çocuksundur üstelik "KISA"cy çocuk! 13'ünde yanaklary sykylmy?
herkes benim ne demek istedi?imi anlady sanki ;o) Yanylyyor muyum???
Sevgiler
Bengisu GENÇAY
Bu da yetmezmiş gibi, festivali yapanlar hep bir ciddiyet içindedirler. sizden
bir tomar şeyler isterler;fotoğraflar, özgeçmiş, şu-bu formatta film. Siz
bunları yerine getirir ve gönderirsiniz;
sonra tık çıkmaz. Gönderdikleriniz nerede, nasıl kullanıldı haberiniz bile
olmaz. Filminizi geri istersiniz kaybolmuştur, özgeçmişiniz katoloğa girmişse
yanlıştır vs.. vs. Eee.. olabilir
diyeceksiniz. olur tabi. neler olmuyor ki hayatta. Ama festival bu işi bu kadar
ciddiye alıyor, bunları katılım koşulları olarak belirliyorsa sonucu da bu
olmamalıdır. Velhasıl sizden
habersiz, sizin filminizin de olduğu bir festival yapılır. Ve hatta ödül
almışsınızdır; ödül aldığınızı bir hafta sonra arkadaşlarınızdan, ödülü ise
yılbaşına doğru o da hesapların
kapatılmasından dolayı zorunluluktan öğrenirsiniz.
festival ciddi iştir. Bir anda etrafta onlarca öykü, kısa film yarışması açılır.
Amaç da nedense hep aynıdır; kısa filmcileri izleyicilerle buluşturmak. Aynı
festivalin ikincisi yapılırsa ne ala?
Tanınmış adlar jüride görmek bize güç ve hatta ilham verir; ama sonucu hep
muallaktır. Filmleriniz festivalde gösterilmiştir ama ne olmuştur. Sizi
beslemez, size öyle ya da böyle bir ışık
olmaz. Umut vermez, cesaretlendirmez. Varsa bile bunların sayısı 3’ü 5’i dahi
bulmaz.
Hele yeni bir festivalse kafaları hepten karışıktır. Siz onlardan daha
deneyimlisinizdir. Ama derdinizi anlatamazsınız. Bir de memur zihniyetindelerse;
duvara çarparsın. Örneğin film
teslim tarihini1-2 gün geciktirirsiniz kabul etmezler; oysa sadece bir gösterim
üzerine kurulmuştur festival ve iddiası sizi izleyicilerle buluşturmaktır. E..
hadi buluşturun o zaman. Birkaç
günlük gecikme midir sorun? Niye insiyatifinizi sanattan, sanatçıdan değil de
kendinizden yana kullanırsınız.
Kısa film çekmeyenler, içinde bir biçimde bulunmayanlar sıkıntısını bilmezler;
bilmezler ama mantar gibi türeyen ve utanılıp sıkınılmadan festival denen
“gecekondu” şeyler düzenlerler;
ve bizler de bunlara katılırız.
Peki yanlışlık nerede?
Enver ÖZÜSTÜN
Şimdiii...
Dünyanın öbür ucunda bir festival düzenlenir. Filminiz gösterime
seçilmiştir,ararlar davet ederler,"söyleşi olacak gelebilir misiniz?sizi
aramızda görmek..." vs zırvalıkları tabi arkadan
"yalnız yol masraflarınızı ve konaklamayı kendiniz ödemelisiniz bizim böyle bir
bütçemiz yok",ordan burdan borç alır gidersiniz festivale,film için
borçlandığınız yetmiyormuş gibi. ve
orada şunu öğrenirsiniz ki festivalin uzun metraj bölümüne katılan reklam
kökenli paraya para demeyen yönetmenlerin hepsinin yol ve konaklama masrafları
festival tarafından
karşılanmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi aynı söyleşiye çıktığınız bu yönetmenler
akşam sizin yanınızda festival tarafından kahve içmeye,yemeğe vs ye davet edilir
ve sizi kimse
çağırmaz. uzun metraj yönetmenleri otellerinden özel arabayla alınırken siz gece
yarısı daha önce hiç görmediğiniz ve pek de tekin olmadığını sandığınız bir
dünya kentinde metroya
kadar size eşlik edecek bir tek festival çalışanı bulamazsınız. yok bu olmadı
baştan...
şimdiiiii
ülkenizde bir festival düzenlenir. filminiz gösterime seçilmiştir. ama kimse
size haber vermez, attığınız emailler cevaplanmaz, filmin gösterildiğini
arkadaşlarınızdan ya da gelen tebrik
emaillerinden öğrenmişsinizdir. yok bu da olmadı, baştan
şimdiiiiii
ülkenizde bir festival düzenlenir, filminiz ödül almamıştır gala da bir jüri
üyesi telefon eder "yaa aslında...işte biliyorsun...falanca okulun öğrencisine
vermemiz lazımdı ödülü, yani o
yüzden...mansiyon verelim sana..." yok yok bu hiç olmadı,baştan
şimdiii
yoook olmadı,olmaz da zaten...
Yelda YANAT
Günaydın;
Genel olarak kısa filmle (ya da sanatın herhangi bir alanıyla ya da bir şeyle
uğraşan insanların)ilgili insanların festivallerin kalitesini çok ciddi olarak
incelemeye başlamasını
önemsiyorum.
Az sayıda insan bunu yapmaya başladı. Burada iki önemli konu var; bunlardan
birincisi hala sessiz kalan çok geniş sayıda kısa filmci gurubunun kendisine
kişisel olarak bir şey
yapılmasını beklemesi; ki şüphesiz onlar da genel anlamıyla biliyorlardır
katıldıkları festivaldeki etiksiz, ilkesiz durumları, davranışları,
uygulamaları...
Burada önemli olan geniş bir sanatçı kitlesinin içeriği olmayan festivallere
katılmayı reddetmesidir. O zaman bir düzelme şansı olabilir belki.
Bu mektubunuzdaki yabancı festivali merak ettim;
Sakıncası yoksa söyler misiniz.
Sizinle festivaller üzerine bir yazımı bir kez daha paylaşmak isterim.
Sağlık dileklerimle
Ethem ÖZGÜVEN
Festivaller/ türkiye'de festival niye yapılır
Mekanı tanımlamak; (festival/ler, sanat, sanat eser/leri) Sanal ya da gerçek
mekanı tanımlamadan içinde olan biteni tam olarak değerlendiremeyiz.
Her ne kadar bir kısa film festivali ile bir nükleer laboratuar ya da beyin
ameliyathanesi (özellikle de ilk bakışta) aynı şey değilse de gerçekten süreçte
oluşturabilecekleri toplumsal
fayda ve zararın toplamına bakıldığında hepsinin de aynı hassasiyetle ele
alınması gerektiği görülecektir diye düşünüyorum.
Bu nedenle festivali bir mekan olarak kabul edersek bu mekanın fiziki
altyapısının oluşumu, konsepti, felsefi ve düşünsel tasarımı son derecede
önemlidir. Bu nedenle bu mekanı ve
bunun içinde işlev görenleri ve (kendimizi) konumlarını çok açık tanımlayabilmek
zorundayız. Çünkü tam olarak tanımlamakta güçlük çektiğimiz bir mekana (ve bu
mekanla ilgili
dinamiklere ve işleyişe ve sebeplere ve sonuçlara ve bölümlere ve genele ve
detaya) dair oluşturduğumuz söylemin önemli bir bilgi içerdiğini düşünmek
olanaksızdır. Tam olarak
tanımlanamayan bir mekanda, ondan sonra ulaşılacak yeni mekana, duraklara ya da
o mekanın bölümlerine dair herhangi bir öngörü sahibi olunacağı düşünülemez.
Sanat
kavramının özne olduğu (olması gerektiği) tüm mekanlar için de bu durum aynıdır.
Önce mekanı tanımlamak zorundayız.
Bu mekanı bir coğrafi alan (bir orman), bir üretim mekanı (bir matbaa), bir
tüketim mekanı (festival) ya da bir sanal alan olarak düşünebilirsiniz;
söyleyeceklerim tüm bu alanlar ve ötesi
için geçerlidir. Tanımı açık, belirgin olmayan ve tarafımızdan yeterince
kavranmamış bir mekandaki her davranış, o an için asla öngörülemeyecek sonuçlara
gebe olabilir, bu nedenle
en iyi davranış orayı terk etmektir, bu mümkün değilse daha az iyi olmakla
birlikte ikinci ideal davranış hiç bir şey yapmadan beklemektir. Bu davranışı
tercih edenler en azından
başkaları için tehlike yaratmazlar belki ancak mekanın barındırdığı bilinmeyen
tehlikelere kendileri maruz kalabilirler.
Çağcıl bir insan için ne birinci seçenek ne de ikinci seçenek geçerlidir. Bizim
bir kısmımız sanat eseri üretmek ve bazılarımız da sunmak için aday oluyor.
Yani; burayı (festivalleri) terk
etmemiz ya da sessizce beklememiz söz konusu değil. O halde mekanı ÇOK BÜYÜK BİR
CİDDİYETLE VE ÖZENLE tanımlamak zorundayız. Aksi taktirde tehlike altındayız ve
tehlikeli
oluyoruz demektir.
Sanat eserinin üretim koşulları, sunum koşulları bunlara bağlı olarak belirlenen
hukuksal ve ahlaki alan bir kaç yıl öncesinden farklı bir yapı ve buna bağlı
olarak da farklı özellikler
göstermekte. Bir kaç yıl sonra bugünkünden daha farklı bir yapı kazanacak¸bu çok
doğaldır. Bu alanın ve alanın özelliklerinin çok iyi bilinmesi, gelişmelerdeki
ivme artışı nedeniyle
eskisine oranla daha karmaşık ve hiç şüphesiz gelecekte daha karmaşık olacak.
Kısa film gibi "alternatif" kabul edilen bir alan çok basit bir ifadeyle
"muhalefete" yakın durmaktadır, durmalıdır. bu da en basit anlamda "main streama"
karşı olmak demektir. aslında
yalnızca bir dal olan kısa filmin değil, genel olarak sanatın tanımlarından biri
de muhalefeti merkeze koyan bir tanımdır; SANAT MUHALEFETTİR. Ben kendi adıma
kısa filmi kısa
videoyu, digital art, web art'ı bir çok sanat dalından muhalefet anlamında daha
uygun ve kullanışlı buluyorum. Belki de bu alanları biraz bilebildiğim içindir.
main stream'a karşı durmanın en birinci şartı onun teknoloji ile olan
ilişkisini, onun mesaj oluşturma yöntem ve tekniklerini bilmektir. Bundan daha
gerçek olan ve muhalifin mutlaka
üstesinden gelmesi gereken sorun ise tüm bu teknolojileri main stream'dan daha
yetkin kullanabilmek gibi bir zorunluluktur. Bu nedenle ne yeni teknolojilere
eski ve beylik söylemlerle
karşı durmak anlamlıdır ne de tam tanımlayamadığımız bir işlevle main streamin
önemsiz bir aygıtı olmak. Böyle olmamanın önemli yollarından biri
uzmanlaşmaktır.
Uzmanlaşma tanımını yaparken yazının ana konusu olan "alanı tanımlayabilmek"
anlayışının çok önemli olduğunu bir kez daha yinelemek istiyorum. Bu tanım
önemsenmeden küçük
bir alanda uzmanlaşmak yaşamımızı kurtaracaktır. Ama işte o kadar. Bir küçük
alanı görmek bütünü görmek anlamına gelmez. Bütünü görmeyince de aslında ne
yaptığımızı bildiğimizi
savunmak güçleşir.
Sanat eseri üretmenin ya da sunmanın kişiye önemli sorumluluklar yüklediği bir
gerçektir. Bu sorumluluktan doğan öz denetimi asla ihmal etmememiz gerektiğinin
bilincinde olmak
yeterli değildir. Bu denetimi yapacak zaman, günümüzün olağanüstü hızlı üretim
koşullarında artan oranlarda yok olmaktadır. Bu denetlemeyi gerçekleştirirken
hız kavramı her
durumda karşımıza çıkacak önemli bir engeldir. Hem üretim sürecinde bizden talep
edilen hız hem de kurguladığımız ürünlerin yapısına belirgin unsur olarak
sirayet eden hız bu
denetleme işini zorlaştıracak ve bazen de engelleyecektir. Bu akıl zorlayan
sürat içinde bir şeyleri yerli yerine oturtarak doğru yargılayabilmenin tek yolu
daha önceden edinilen bilgi
donanımıdır. Ancak yeterli bilgi donanımı olanlar kendilerine ne yapıldığını
fark ederler. Bundan da öte kendilerinin üretimleriyle topluma ne yaptığının ya
da ne yapmaya çalıştığının
farkına varabilmenin tek yolu da bilgidir. Farkında olmak önemlidir.
Antalya Altın Portakal Film ve Video Festivali'nin bugün yaşadığı sorunları
değerlendirmek için ilk yılda; festival yönetmenliğini benim ve yardımcılığını
eşimin yaptığı yıldaki rakamlara
bakmak ve bu bilgileri daha sonraki yıllarla karşılaştırmak önemli olacaktır.
Kaldıki ilk festival çok zordur. O dönemde internet de yoktu ve bütün iletişimi
telefon faks ya da mektupla
sağlıyorduk. Tüm bunlara karşın yarışmaya yaklaşık 30 ülkeden 290 civarında film
katılmıştı. Bunların önemli bir kısmı elendi festivalin film yarışmasına35, film
gösterimine 21, video
yarışmasına 14, video gösterimine 29 film seçildi. Özel gösterim bölümleri de
aşağıdaki gibiydi.35 media video köln , trt genç sinemacılar, unifrance fransız
kısa filmleri, ankara
uluslararası festivali seçkisi, ingiltere'den kısa ve kıvırcıklar, berlin sanat
yüksek okulu filmleri, berlin televizyon ve film yüksek okulu filmleri, romanya
tiyatro ve film akademisi filmleri,
izmir 9 eylül üniverstiesi stv bölümü seçkisi, viyana üniversitesi tiyatro
bilimi enstitüsü, viyana uygulamalı sanatlar enstitüsü, medya atölyesi filmleri.
Şimdi antalya festivalini yönetenler, yapanlar hem bu seçki ve sayılara, hem
konukların hala sakladığımız teşkekür mektuplarına, hem de çağın çok artan
iletişim immkanlarına bakarak
neden on yıldır bu ilk festivalin hiç bir anlamda yakınına bile gelemediklerini
tartışmalıdırlar.
Festivalin ilk yıl için büyük bir risk olduğu düşünülen "konuşmasız filmler
festivali" filmciler ve kısa film dünyası tarafından ilgiyle karşılanmıştı (bu
rakamlarla da belli). Bu konsepti neden
değiştirdiklerinden başlayarak on yıldır nelerin yanlış yapıldığını sık sık
değişen tüm çalışanların davet ederek katılımlarının sağlandığı bir toplantıda
her birine nereleri bozduğunu
sormak gerekir. Bunu da herkesin inanılmaz bir hızla değiştiği bu festival
ortamında sürekli kalabilmeyi bir şekilde başarmış, son derece kaabiliyetli bir
iki insan başarabilir ancak.
Gerçekten de bu festivalin şu anda ne halde olduğunu tam olarak bilmiyorum ancak
başvuru formunda kısa filmin tanımını "ticari şansı olamayan..." diye tanımlayan
bir festivalin kısa
filmi ve kısa film yönetmenini özne olarak görmesi maddenin tabiatına aykırıdır.
Altın portakal gibi çok uzun yıllardır önemli bir film festivali gerçekleştiren
kurumun web sayfası eğer bizim
okulda bir öğrenci tarafından yapılsaydı sınıfta kalırdı. Bu konular günümüzde
çok önemli.
Festivali düzenleyenler nelerin yanlış gittiğini kendileri bulmak zorundadır ve
bunu yapmak için de benim yazmamı beklemek gibi bir davranış içinde olmamaları
gerekir. Bugün ulusal
kısa film festivallerinin büyük çoğunluğu için geçerlidir bu söylediklerim.
Ben bu yazıda yıllardır bir yönetmen, eğitici, öğrenci olarak takip ettiğim
ulusal kısa film ve video ortamındaki genel ve önemli eksiklikleri
değişeceğinden umudumu tamamen yitirmiş
olarak yazacağım. Bugün bu ülkede kısa film yapanların büyük çoğunluğu
eserlerine daha fazla değer vermek, onları daha yetkin üretmek ve festivallerde
nesne konumlarına itiraz
etmek durumundadırlar.
Genel olarak ülkedeki kısa film festivallerinin önemli sorunları çok bellidir.
"sanatsal aktivite (festival vs) neden yapılyor"
Cevap bir: fonları kullanmak için, para kazanmak için
Türkiye'de bir gurup insanı bugün datça'da ertesi gün Diyarbakır'da (bir kaç
yıldır diyarbakır son derece önemli oldu. İnsan bu ilgiyi görünce acaba burası
bizim bildiğimiz yüzlerce
yıllık diyarbakır şehri mi yoksa başka bir kent mi yapıldı diye düşünüyor. Çünkü
bu kent çok zengin tarihinin en ihtişamlı dönemlerinde bile hiç bir döneminde
son beş yılda stk'lar ve
festival yapıcılar, kuratörlerden gördüğü ilgiyi görmedi.) bazı kuratörler kent
kent, bölge bölge, konsept konsept dolaşmakta. onların festival yapma
nedenlerinin sanatsal kaygı, talep
ve üretim ilişkilerinin mantık çerçevesinde kesişmesi, sanatçının ve üretiminin
övülmesi ve sunumu gibi kriterlerden çok bir yerlerde bir fon ya da finansın
ortaya çıkması olduğu
söylenebilir.
Gerçekten de bugün çok sayıda sanatçı ve kuratörün önemli bir kısmı pek de
evrensel anlamda bir karşılığı olmayan eserlerini büyük bir gayretle ve tekrar
tekrar Diyarbakırlıların
üzerine (tabir caizse) boca etmek gayretiyle yanıp tutuşmalarının en önde gelen
sebebi fonlar gibi görünüyor. Çünkü bu Diyarbakır bizim bildiğimiz Diyarbakır
ise son beş yılda
değişen bu büyük göçü gerektirecek bir şey olmaması gerekir.
Bu Diyarbakır çılgınlığının benzer bir kaç yıl önce Mardin için geçerliydi.
Durup dururken insanlar aniden Mardin ile ilgili kitaplar yazmaya, tasarımlar
oluşturmaya ve belgeseller
çekmeye başladılar. O rüzgarın altından unesco'nun Mardin'i dünya kenti seçmesi
ve bol sıfırlı milyon dolarlık bir fonu da bu bir yıl için bu kentle ilgili
sanatsal eserlere ayırması çıktı. O
rüzgar çabuk dindi fonlar yalnızca bir yıllık olduğu için
Bu Mardin ve Diyarbakır yolculukları doğuya yapılan her gezi gibi batılının
gözünde egzotik bir anlam taşımaktadır. Yıllarca önce batıya (Almanya) köylerden
ve hapisanelerden
toplayarak gönderdiğimiz işçiler bir Türk kentini (Ankara, İzmir gibi) bile
görmeden köln'e berlin'e inmişlerdi. Bizim doğuya giden aydınlarımızın hatırı
sayılır bir kısmının istanbul ile
Mardin arasındaki coğrafyayı ne kadar tanıdıklarını da merak ediyorum. Bir
kuratör için amacın nitelikli sanat eserlerini kitlelere uygun gösterim
olanakları içinde ulaştırmanın ilk hedef
olması gerekir.bugün kuratörlerin Diyarbakır'ı neden Müslümanlar için Kabe neyse
o hale getirdiklerini anlamanıza yukarıdaki cümle yetmemektedir. Parayı bu kadar
özne yaparsanız
o cümlenin içinden sanat kaçar. Çünkü sanat hep öznedir; nesne olamaz. Siz
özneyi başka bir kavrama verirseniz sanat orada var olamaz.
sanatsal bir aktivite (festival vs) neden yapılıyor
cevap iki: stk adı altında bir iktidar elde etmek için, var olmak için; aslında
kendini var etmek ve sürdürmek için
Bir diğer önemli sebep de bir vesile, bir sebep bir durum yaratarak, başkalarına
ve alana destek oluyormuş gibi görünerek kendi eserlerinin sunumu. Bu
festivallerde en önemli yeri
organizasyonun merkezi diyebileceğimiz yapı içerisindeki merkezdeki çok küçük
bir gurup almaktadır. iktidarı elde tutan ve asla bırakacakmış gibi görünmeyen
bu merkez her
yaptıkları etkinlikte, uluslararası davetlerde mutlaka kendi eserlerini
gösterime sokuyorlar ve bu yurt dışı davetlere genç öğrenci ya da belgeselcileri
değil ama sıklıkla kendilerini uygun
görüyorlar. Belki de türkiye'yi gençlerden daha iyi temsil etmek için. Bu tür
davetlerde katılacak filmler için bir ön eleme olmaması da katılımcılar
açısından diğer bir mutluluk verecek
husus olsa gerek. halbuki önemli olan gençlerin eserlerini sunmak ve stk'larda
başkanlık işini Süleyman demirle gibi inanılmaz bir sürece yaymamak ve tekele
dönüştürmemektir.
sanatsal bir aktivite (festival vs) neden yapılıyor
cevap üç: "sanat ortamını denetlemek ve kontrol altına almak için"
bugün gittikçe artan bir şekilde firmalar kısa film ve benzeri sanat
alanlarındaki faaliyetleri sahiplenmektedirler. İşte gömlek firmalarının,
bankaların ve bilgisayar firmalarının festivalleri.
bu sahiplenişte birinci amaç bir PR faaliyetidir ve ucuz olması nedeniyle
anlamlıdır. İkincisi muhalif seslerin şimdiden gençken (ağaç yaşken eğilir)
ehlileştirilime çabası olabilir.
Üçüncüsü de çok bağımsız bir söylemle ortaya çıkıyormuş gibi yaparak bir ülke
sinemasının main stream'in hemen arkasından gelen eserlerinin tanıtım ve
dağıtımında yeni olanaklar
açmak olabilir.
Bu arada çok düzeyli bir etkinliği yıllardır tek başına, sessizce ve kaliteden
hiç bir şey düşürmeden yapan Hilmi Etikan gibi insanlar gittikçe daha zor
şartlarda bu çabalarını
sürdürüyorlar. Rock festivalini çokuluslu içecek firmaları yapacak, film
festivalini bankalar yapacak peki sanat nerede kalacak, söyleyeceklerimiz ve
karşı çıkışımız nerede kalacak.
Bütün bunlar da ciddi olarak düşünülmelidir.
Bugün sanatçı bu ülkede en kalitesiz ve en kolay satın alınabilir konumdaysa
bunun sebeplerini yumuşak ve kemiksiz duruşunda aramalıdır. Kuratörlerin ve
sponsorların ellerinde
çomaklarla oraya buraya sürükledikleri bir sürü olmak durumundan çıkmalıdır
sanatçı.
Bugün festivallerin organize ve ortaya çıkış şeklinde ülkemizde kuratör-sponsor-sanatçı
üçlüsünün tüm iletişimi ve ilişkileri çok ciddi ve önemli bir tartışmayı
gerektirecek kadar karanlık
ve umutsuz durmaktadır. Kuratör sponsoru da arkasına alarak sanatçının çok
sorunlu yaşam alanını kontrol altına almaya ve bir hiyerarşi yaratmaya
çalışmaktadır.
sanatsal bir aktivite (festival vs) neden yapılıyor
Cevap dört dostlar alışverişte görsün diye yapılır
Bugün küçük ilçelerde bazıları bir bazıları bir kaç yıl süren festivaller oluyor
ve sönüyor. Burada genel olarak bir torba ya da çantaya doldurulmuş vhs
kasetlerle filmler gösteriliyor.
Bu festivallerin kuratörlerinin konseptleri belediyenin tesislerinde denize
bakan odada bir kaç gün kalmaktan, bir otelin havuzunu bedava kullanmaya kadar
uzanan bir çizgide
değişiyor. Bu festivallerin yapıldığı ve sona erdiği yerlerde genellikle kısa
film sözünü ağzınıza aldığınızda bile bir öfke görüyorsunuz. Göçebe bir ulus
olmanın verdiği psikolojik
sorunlarla olsa gerek bu tür etkinliklerde üçüncü yıl başarılıyorsa; yollara
asılan afişler geleneksel...diye başlıyor ama ne yazıkki bu geleneksel ksaba
festivali denemelerinin hiç biri
çifta haneli rakamlara ulaşamıyor.
Aslolan kalıcı ve sürekliliği olan bir ortam sağlamak sanatı destekleyecektir.
Günü kurtarmaya yönelik anlayışlarla ancak günü kurtarmaya yönelik faaliyetler
yapılabilir.
Yazımı bitirirken şunu da çok özür dileyerek vurgulamak isterim. Bugün toplu
gösteriler dışında (hemen tümünden ödül aldığım) ulusal festivallerin ve sanat
ortamının tamamen dışında
kalmam çok da iftahar ederek yaptığım bir şey değil. Son bir kaç yılda filmlerim
%90 oranında yabancı ülkelerde gösteriliyor. Bundan ciddi bir acı duyduğumu
itiraf etmeliyim. Ancak
sanat eserini ve sanatçıyı özne kabul etmeyen hiç bir ortamda bulunmamayı
sürdürmek zorundayım. Bütün bunları bir kereye mahsus kağıda dökmek ve paylaşmak
önemliydi.
Umarım yapıcı olur.
Ethem Özgüven
"KISA"ci cocuk! yazisi aslinda ciddi bir tartismayi acti.
Ben festivallere gonderme yapmakatan degil de kisacilarin kendilerine
gondermelerde bulunmasinin daha yararli olacagini dusunuyorum.
Neden her kisa filmci kendi basina krallik ister?
Neden takdir gormeyi beklerken baska kimseyi takdir etmez?
Gordugum kadariyla kisa filme -bunun icine kisa belgeselleri de katiyorum- kisa
filmcinin kendisi gerekli onemi ve degeri vermemektedir, degil ki bir festival
versin. Cunku herkes kendi
filmini begenir bir haldedir. Kimse kendinin disinda neler oluyor merak
etmemektedir. Kisa film festivallerinde bu ortaya cikar. Filmleri Ankara Film
Festivalinde cok kisi izlemeye gitmez.
Begendigi film varsa onu uretenle iliski kurmaz, kisa filmler tartisilmaz v.s.
Kimse begendigi filme iyi, begenmedigine kotu deme cesaretini tasimaz. Tasisa
bile gerek gormez. Halbuki
"kisa" aksine cesaret isidir.
Bunun sonucunda da kisa filmciler orgutlenemez. Belli bir anlayis icinde
kurumsallasamaz. Bu kurumssallyk Ifsak'tan beklenir BSB'den beklenir,
festivalden beklenir v.s'den beklenir.
Neden iyi filmi bizler kendi ozkaynaklarimizla festivale gonderemeyelim ya da
neden festivale gitmek icin kultur bakanligindan destek istedigimizde "meslek
birliginle birlikte basvur"
dendiginde kendi kurumsallygymyzla basvuramayalim v.s
"Kisa"ci olmak sanirim bizde hala cocukluk vaziyetinde de bu yuzden bize oyle
davraniliyor.
ve
Sanirim gunahin cogu bizde...
Saygilarimla
Orhan ESKİKÖY
Orhan Bey'in emailinden alınmış bir "kısacı" olarak...
1- her kısacı kendi başına krallık ister çünkü kısa film çekmek ülkemizde (en
azından bugüne kadar benim için, arkadaşlarım için ve öğrencilerim için öyle
oldu) tek başına göğüs
gerilen bir üretim sürecidir. üretim sırasında kimsenin destek olmadığı bir
yapıtta bittikten sonra da kimsenin hak iddia edemeyeceği ortadadır. işte bu
yüzdendir ki bir kısacı maalesef
yalnızdır,yalnız bırakılmıştır... ama bir kere film ortaya çıkmaya görsün herkes
"niye kendi krallığını istiyorsun,ne hakla" diye bağırmaya başlar. sebebini
söyleyeyim, ben filmlerimi
zaten ve yalnızca kendi krallığımda çektim de ondan...
2- Takdir edilmek... kim tarafından? hangi yetkiyle? böyle bir derdim hiç
olmadı.tek derdim derdimi anlatmak. takdir etmeye gelince sinemanın bir usta
çırak işi olduğunu bilen her akıllı
sinemacı gibi ustalarıma saygım sonsuzdur. (ama siz takdir derken saygıdan başka
birşeyi kastediyorsanız onu bilemem yağcılık, kralcılık vs. gibi)
3- kendi kendimizin dışında neler olduğunu merak etmeseydik hiçbirimiz böyle bir
email grubuna katılmazdık ve paylaşimazdık. ama takdir edersiniz ki ben en emin
olarak kendi
yaşanmışlıklarımdan bahsedebilirim, siz de sizinkilerden. paylaşım da böyle
birşey zaten...
4- bütün bu sonuçlara nerden vardığınızı çok merak ediyorum, hangi
istatisliklere veya verilere sayanarak bu kadar kesin konuşuyorsunuz
anlamadım.ben Akbank Film Festivali'nde
kendi filmimi izlemek için bile yer bulamamış ve söyleşi günü biletler tükendiği
halde kapıda bekleyen insanları yararak yukarıya zar zor varabilmiş biri olarak
"tahminlerinizin" doğru
olmadığını söyleyebilrim.
5- iyi filme iyi kötü filme kötü dediğimiz için dersten atıldığımız da olmuştur,
okulumuzun uzadığı da...
6- örgütlenmeye gelince sanırım bütün emailiniz boyunca haklı olduğunuz tek
nokta bu. bir türlü biaraya gelememek gibi bir sorunumuz var. ama sanırım bu
soruna da buradan son
verebilriz. bu grup yoluyla bir toplantı, bir tanışma vs düzenleyebilir ve
örgütlenme için neler yapabileceğimizi konuşabiliriz.
7- kısa filmcilik bizde ne halde olursa olsun hatta kısa filmcilik olsun olmasın
hiçbir insan evladının hiçbir nedenle ayrımcılığa uğramasını hoş göremem ve evet
yaşadığım için
söylüyorum , yine hiçbir koşul ve sebep altında kimsenin emeği küçünsenemez,hor
görülemez..
8- boşuna bahneler aramalayım lütfen bize böyle davrananlara. eğer kısa filmin
uzun film gibi bir pazarı olsaydı festivaller uçak paramızı da öderdi, otel
paramızı da! filmimiz daha
güzel olduğu için değil sadece para ettiği için....
hayalkırıklıklarımla....
Yelda YANAT
Kızdırmayın Yelda hocamızı..)
Örgütlenme kısmı hariç, Bütün görüşlerinize katılıyorum.
Bahsettiğiniz gibi bu yapı ister istemez kendi krallığını ilan ettiriyorsa
insana, bu kralları yan yana getirmek de başkalarına düşmeli . Yani bu krallar
yan yana gelmez, getirilirler. Bu
işlerin profeyonelleşmesi ve yöneticiler tarafından organize edilmesi lazım. Çok
küçük bir örneği olarak haber gurubumuzu verebilirim. Bir yığın sıkıntı içinde
koşturan kısacıların dernek
toplantıları veya kurullarla uğraşacak zamanları da niyetleri de olmuyor. Sadece
kısa filmci değil sanatın tüm alanlarında olanlar için geçerli bu.
Yakın bir gelecekte ülkemizin yapısal bir değişime adım atacağı falan da
görünmüyor..((
En iyisi üretene ayak bağı olmamak, elden geldiğince yardımcı olmak. Dürüst ve
saldırmadan eleştirmek ve de film gibi film çekmek için çaba harcamak. Böylece
eleğin delikleri büyür
ve kim kısacı, kim değil belli olur . O zaman hem maddi anlamda hem de sanatçı
tatminini de içeren, değer verilecek bir rant ortamı da oluşur. Gerisi de gelir.
Bu geçirilen dönem için
buna inanıyorum.
M. Naci
Haricten gazel okuyan biri olarak (bir kısa filmim bile yok, anlıyor musun!!!)
belirtmek istedigim iki husus sudur ki,
- kısa film üretimi, -teknolojinin de destegiyle- kollektif bir sürec olmayı
yuzde yuz gerektirmedigi icin, daha ozgür (krallık belki de) bir eylemdir ve
her özgürlük gibi insani fena halde
mutlu eder. O halde kısa filmci yalnızligindan, horgörülmekten, parasızlıktan,
ayrimcılıktan şikayet etmektense bu özgürlügün tadini cıkarmak, inadina filmler
yapmak, kimse begenmese
de, festivallere cagrilmasa da, odul almasa da, aldiginda otel paramız, odulumuz
verilmese de, inadina filmler yapmak bence daha iyidir. Eminim ki kısa
filmcilerin mutluluklari,
dertlerinden daha coktur... Bu listede onlarin mutluluklarini da dinlemek
isterim dogrusu, o üretirken duyulan hazzin kelimelerle ifade edilmesini duymak
isterim. Ama derdi olanlari
dinlemek de tabii ki boynumuzun borcu, elimizden bişey gelmese bile...
-Kısa filmcilerin en cok imeceye gereksinimleri oldugu bir gercek. Yani kiminin
kamerasi olmaz, kiminin ısıgı, kiminin artisti... O halde imeceyi hedefleyen bir
kısaci örgütü hem gerek
hem de yeterdir. Yani sendika , dernek, oda vs gibi bir örgutlenme modeline
gerek yoktur. Hatta deneyimlerimden hareketle diyeyim ki, olmamasi olmasindan
daha evladir.
sevgili şenol
lütfen ilk filmini çektikten sonra filminle ilgili mutlu anlarını paylaş
bizimle,mutlu anın olursa,ozamana kadar hoşçakal. merakla bekleyeceğim...
Yelda YANAT
sevgili hocam,
Kızmamı mazur görün ama bilirsiniz pek gelemem haksızlıklara! kısa filmciler
olarak biz bile kurduğumuz ortak email grubunda bize kötü davrananları,
emeğimizi sömürmeye çalışanları
hoş görmeye çalışıp bahneler üretiyoruz. yakışmıyor hocam, hoşgöremiyorum.
kusura bakmayın...
Bu arada Bengisu'cuğum bak yine karıştırdın oratalığı ama sesin çıkmıyor, içine
çekilme paylaşmaya devam et lütfen..ve hasır'da konuştuklarımızı
unutma...özellikle savaşmak üzerine
olan kısmını ve ülkeyle...sevgiler
Yelda YANAT
BİZİM KRALLIĞIMIZ
Sanırım olaya özelde olduğu kadar genelden de bakmak gerekir; bizim gibi
ülkelerde acaba sanata yaklaşım nasıldır bir de onu incelemeliyiz. Bu tabi uzun
bir konu; ama kısa filmci
olarak yakındığımız her şey bir devletin kurumlarının, insanlarının,
örgütlerinin, her kim olursa olsun sanata nasıl yaklaştığı ile ilintilidir. Bu
karşılıklı bir alışveriştir. Eğer halkalardan biri
koparsa beslenemez; kaldı ki bizde bu zincir bile oluşmamıştır henüz.
Özeline baktığımızda ise kısa film bir krallıktır çünkü üretim koşulları
fazlasıyla kişiseldir. Sadece ekip anlamında değil bir bütün olarak; yani
projenin oluşturulması, kotarılması, oyuncu
bulunması, ekipman sağlanması, ekip oluşturulması, mekan taraması, oyuncuların
başı ağrırsa ilacının bulunması, eve geç kalırsa ailesine rica edilmesi; doğal
olarak da bir kısa filmcinin
ürünü onun için artık film olmanın ötesinde bir şey durumuna gelir. Neredeyse
çocuğudur. Eğer bu deneyimlerinden sonra diğeri için enerjisi ve isteği kalır
ise yeni bir filme başlar. Bu
da sancılı bir doğumdur. Tek avuntusu ise; filmi bitince karşısına oturup
keyiflice izlemektir. Oysa ne büyük bir kandırmacadır bu; niye ilk aşamasından
beri aynı keyifle çalışamayalım,
aynı keyfi almayalım?
Bunu dönüp dolaşıp söylüyorum; kısa film çekmeyen zorluklarını bilmez. Bu onun
doğasından kaynaklanan değil, aksine tamamı ile olanaksızlıkların yarattığı,
karşınızda sonsuz ve
yıkılmayacak bir duvar gibi duran zorluklardır. Her defasında omuz ata ata
duvardan bir tuğla indirerek kendinize bir delik açmaya çalışırsınız; olur belki
ama her yerinizde çürümüş,
yara bere içinde kalmıştır.
Bu kadar sıkıntının ardından da kısa filmcinin kendini eleştirecek hali, mecali
kalmamıştır. Kaldı ki izleyen kişiler de samimi bir eleştiri de bulunma
zahmetine katlanmaz bile. Kolaycılığına
kaçılır işin ve “bu neydi ya” ya da “çok güzel olmuş, ellerine sağlık” denilip
geçiştirilir.
Peki kısa film kimin için yapılır? Eğer yaptığım film ile ben kendi derdimi,
kendimce anlatacak birileri bulmakta güçlük çekiyor, bulduğum zaman “nesne”
konumuna düşen ürünümü iş
bitince koltuğumun altına alıp eve yollanıyor isem ne anlamı var yaptıklarımın?
Ben bunu kendim içim yapıyorum diyen kaç yönetmen çıkar bilmiyorum ama film gibi
zengin
görsel-işitsel ögeleri içeren bir sanat ürününün, hele bir de o kadar zahmetli
yapım aşaması düşünülünce bir köşeye atılıp tozlanmaya bırakılması çok acıdır.
Ama öyledir işte; çünkü
koşullar bunu gerektirir.
Durum bu iken kısa filmler (ama kısa film yönetmenleri değil) festivallerin
vazgeçilmez unsuru, bu filmlerin kaydedildiği medyalar (VHS, DVD, VCD, vs..vs)
ise malzemeleridir. Evet bu,
bu kadar net ve açıktır. Çünkü kısa film festivaller açısından zahmetsizdir.
Yönetmene, filme karşı fazla sorumluluğunuz yoktur. Ödül, özendirme vs. gibi
şeyler ya çok düşüktür, ya
yoktur ya da varsa bile ödenmez. Ama festival kataloglarında, tanıtım
broşürlerinde bir abide gibi “kısa film bölümü” durur. Çünkü çok ekonomiktir.
Her açıdan; zaman, insan, para…
Birkaç festivali kenara koyduğumuzda sadece isim yapmak, yapılmış olmak için
yapılmak, aşka gelerek yapılmak gibi bir durumla karşılaşırız. Kimi festival
daha başlamadan biter. Sizin
elinizde doldurulmuş broşür, özgeçmişler ve filminizin bir kopyası kalır. Ama
daha önemlisi hevesiniz kursağınızda kalır. Neye heves duyuyorsak artık? Ama bu
bile, kısa filcilerin
filmlerini bir biçimde birileriyle paylaşmak istediğinin en samimi
göstergesidir.
Örgütlenmek, bir araya gelmek. Bunlar son 20 yıldır unuttuğumuz kavramlar. Ya da
unutturulmaya çalışan. Ama bu bile başlı başına ayrı bir konu. Şöyle bir durup
bakınca ne kadar
çok insanın bir ya da bir kaç kısa film çektikten sonra bu alandan kopmak
zorunda kaldığını göreceksiniz. Eğer bu ilgi ve bu merak olmasaydı kısa film
şimdiye kadar çoktan ölmüştü.
Ama tüm zorluklarına rağmen hala yapılmaya, yaşatılmaya çalışılıyor. Öyle ya da
böyle.
Gönül tabi ki bu işlerin, çalışanların yaratıcılığını ve özgürlük alanını
kısıtlamamak kaydıyla, parasal desteğin de sağlandığı örgütlü yapılanmalar
içinde gerçekleştirilmesini ister. Bu
sadece üretim değil, düşüncelerin tartışılması, yeniden üretilmesi ve bir baskı
grubu oluşturmak açısından da önemli olacaktır. Ama bu şimdilik pek mümkün
görünmemektedir.
Son bir şey daha; en azından bu yazı için… tabi ki kısa filmciler kendi
krallıklarını kurmuşlardır. Bir kraliçe ya da prensler, prensesler olsa bile
özgürlüğün yolu krallıktan geçer.
Sevgilerimle…
Enver ÖZÜSTÜN
Merhaba,
Bir kisa film cekimi icin gereken teknik sistem: bir handycam+ucuz capture kart+
dvd li bilgisayar. Bu sistem bir cok insanda mevcut. Hobi amacli film
cekebiliyor insanlar ve yarismalara
katilabiliyor isterse birakiyor sonra ya da belki bir film daha cekebiliyor. Ve
bunu kimse engelleyemez. Engellenmesi gerektigini dusunenler oluyor bu ayri
tartisma konusu. Her gun
kisa film cekmeyi dusunenlere yenileri ekleniyor. Hobi olarak, digerlerinden
daha iyisini yapacaklarini dusunerek. Kisisel kanim isin zorlugunu farkettikleri
ve sinemaya seyirci olarak
kazanildigina yonelik zaten iyi olanlar da siyriliyor. illa bu isin okulunu
okumakta yetmez (ya da gerekmez) elbette insanin ilgilendigi sanat alanina kafasi
da basmali dimi?
Simdi konuya soyle bakalim, bir iki kisi bir dergide yada sirkette otururken
diyor ki, ya reklam lazim, uzun soluklu, para da harcamamak lazim bi kisa film
festivali duzenleyelim ortalama
10-15 milyara 3-4 ay gider reklam. Bu bir bakis acisi, eyvallah bunu yapanlarda
vardir. Yine ayni dergide yada sirkette oturup, ya sinemanin ve bu genc
insanlarin tesvige ihtiyaci
var cevremizde bu konu ile ilgilenecek insanlari kiskirtalim... Cocuklar
ugrasiyorlar ama yazik emekleri deger gormuyor...
Simdi baska bir konuya daha bakalim, Turkiye'de sinema sektoru yok yeniden dogma
asamasinda, sanat ulkede degersiz goruluyor, degerli olduguna inanan insanlar
bir avuc,
sinema veya tiyatronun bir diger amaci da aileyi rutininden kurtarmaktir.
Bizler (kisa filmciler) cogunlugu ogrenci (bolum fark etmez) yada yeni mezun,
calisma disiplinine siklikla sahip olmayan piyasanin serseri mayinlariyiz. Cunku
oylesine kolay ki film
cekmek. Sen Adi taninmis bir emekci degilsin ki senin filmini neden beklesin
festivaller? Ya kotu bir is cikardiysan? Ya yaptigin is sadece hobi ise? Ayrica
bir yer nezaket gostermisken
uste cikip serzeniste bulunmak niye? Cok mu onemliyiz de insanlar bizimle
ugrasmak zorunda? Bir filmin elemeleri gecip gosterime uygun, senaryoya sahip,
bir skec degilde
gercekten kisa film olduguna karar verildikten sonra, onun kenara itilmesi kadar
rahatsiz edici bir sey yok, bu yaziyi ilk yazan, sohbeti baslatan arkadasima
katiliyorum. Ancak film
cekiyorsun yetistirememissin, kimse sana tevazu gostermek zorunda degil,
disiplinli calis mazeret uretme 2 gun erken basla yada bir sonraki festivale
katil ama bir noktaya gelipte
odulunu alamiyorsan ovgunu alamiyorsan bu ayip, verilen deger o festivalin -bir
anlamda- ne amacla
yapildigina dair bir gostergedir.
Anil Armutcu
Not: Lutfen kimse alinmasin, yapilan isi gormeden elestirmek mumkun degildir,
genel gecer dusuncelerim bir mailin arkasina denk geliverdi.
herkese merhabalar
kisa film ile ilgili dü?üncelerimi söylemek istiyorum
1- takip edebildi?im kadar kysa filmleri, festivallerden, gösterimlerden ve
cevremdeki üniversiteli arkadaslaryn yaptyklaryndan takip etmeye calisiyorum ve
-kendim de dahil olmak
üzere- bu konu da bir eksi?imiz oldu?unu dü?ünüyorum çekti?imiz kysa filmlerde
taklitten kaçamyyoruz -tabi burada ço?unluktan bahsediyorum istisnalardan de?il-
yapty?ymyz
?eylerin hiçbir kyymeti harbiyesi yok filmler izlendi?inde olsada olur olmasada
havasy esiyor bende, film hakkynda dü?ünceler söylendi?inde yönetmen
hazmedemiyor biliyormusun
biz bu filmi çekmek için .....gibi sözler syralanyyor ne yapalym bende u?ra?yyorum
evet emek harcamy?syn takdire ?ayan ama yaptyklarynda hiçbir?ey yok
2- yaptyklarymyzy fazla abartyyoruz (krally?ymyzy ilan etmek gibi) evet
bir?eyler yapylmy? sanatçyya dü?en eseri yaptyktan sonra eser hakkynda hiçbir
yorumda bulunmamak
ele?tirileri dinlemektir yapty?yn i?i savunmak de?il e?er savunacaksan bunu
filmminle kanytlayacaksyn burada ?una de?inmeden edemiyece?im grupta sanat,sanatçy
gibi kelimeler
kullanylyyor in?allah anlamy hakkynda kafa yormu?turlar
3- maillerin birinde -yanly? hatyrlamadyysam- yapty?yn filmde derdini anlatmak
için yapylaca?y gibi kelimeler kullanyldy derdini anlatacaksan anlatyrsyn film
yapmana gerek kalmaz
fim açykça anlatamadyklaryn içindir yok derdimi bu yolla analatacam dersen
ortaya vasat ?eyler çykar
tabii bu mevzularyn ucu dü?ünsel hayatymyzdan, ki?isel duru?umuzdan geçer bunlar
için de zaman gerekir neyse .... yazyyy bitirmeden ?unuda ekleyeyim 1 kysa filme
sahibiz ve
ikincisinin çekim a?amasyndayyz......
Halil DOĞAN
Şenol bey,
öncelikle görece özgür olan bu alanın keyfini çıkarmak ve hatta mümkünse
krallığını olabildiğince genişletmek güzeldir. Ama bir noktada gelip
tıkanıyorsunuz. Çünkü sanat biraz da
paylaşılmak ister; sevmek ve sevilmek ister. Sanatın kendi yapısında anarşist,
başkaldıran, aykırı bir yanı hep vardır ama ne olursa, nasıl olursa olsun
paylaşmayı ister. Ve sanatın
nesnesi yoktur. Herkes öznedir orada; onu üreten, üretilen ve onu tüketen. Zaten
güzelliği de buradan gelir.
Yaptığımız işin keyifli yanı olmaz olur mu? olmasaydı inanın ki bu kadar
güçlüğüne rağmen üretilmezdi; yapılmazdı. Dediğiniz gibi teknolojinin sağladığı
kolaylıklar kısa film üretimini en
azından teknik anlamda çok ciddi olarak rahatlattı. (hem ekonomik hem işlevsel
anlamda)
Diğer yandan kendi aramızda oluşturduğumuz küçük gruplar var; en azından
Ankara'da böyle. Ama bunlar birbirinden çok kopuk. Bunları birleştirecek, ama
yeni bir enerji
oluşturacak şekilde bir araya getirecek bir yapılanma söz konusu değil. Bunu da
bizler yapamıyoruz çünkü gerçekten iyi niyetle ama profesyonelce çözülmesi
gerekiyor bu sorunun.
(sorun diyorum çünkü öyle)
Aslında yaptığınız işe ne kadar olumlu yaklaşırsanız hem siz hem de çevreniz
bundan etkilenir. Olumlu enerji dalga dalga yayılır; ve bu enerjiden herkes
beslenir. Ne güzel değil mi?
Biz zaten bundan yararlanıyoruz ve yakında bu deneyimlerimizi sizlerle
paylaşacağız.
Taa başlara bu tartışmaya bizi taşıyan noktaya dönünce, konu festivallerden
açılmıştı. Sanırım bu neredeyse tüm kısa filmcilerin ortak sıkıntısıdır. Mantar
gibi biten ama sizi beslemeyen,
size ilham vermeyen, niçin yapıldığı tartışma konusu olan festivaller; Bununla
ilgili herkesin o kadar çok anısı vardır ki; eh maden konu buraya geldi ben de
anlatayım bir tanesini.:))
“geçen yıl düzenlenen bir belgesel festivalinden derece ve hani hiç de fena
olmayan bir para ödülü almıştım. Ödülü almaya gittim. Bana ödemeyi çekle
yapacaklar. Odada memurlar
var. Yazıp çiziyorlar. Ellerinden geldiğince kibar davranmaya çalışıyorlar. Ama
bir yandan da benim aldığım ödülün kaç memurun maaşına denk geldiğini, hala
ikramiyeyi
alamadıklarını, evde çocukların yemek beklediğini falan söylüyorlar. Ben şimdi
ne diyeyim: “bana ne kardeşim; sizin derdiniz beni mi gerdi”, “Bu para benim,
veremem valla”, “eee..
yapabileceğim bir şey yok; hakkınızı söke söke alın”..Velhasıl dertlerini
paylaştım biraz ama çeki alınca koşar adım önce binayı sonra da o kenti terk
ettim:)
Güzellikler güzellikleri doğurur; ve bizler bunları ne kadar paylaşırsak her şey
o kadar şenlenir. Dediğiniz gibi Şenol bey bunları da paylaşmak gerekir; bu
konuda size katılıyorum.
Sevgi ve selamlarımla
Enver ÖZÜSTÜN
1- siz kim oluryosunuz da benim neye kafa yorup neye kafa yormadığımı
yargılıyorsunuz
2- siz kim oluyorsunuz da hangi birikiminizle, hangi sıfatla benim derdimi nasıl
anlatmam gerekıtiği konusunda bana fetva veriyorsunuz
3- siz kim oluyorsunuz da kimin sanatçı kimin olmadığına karar veriyorsunuz
4- siz kim oluyorsunuz da bu kadar insanın emeğini ,hem de onların paylaşım
grubunda aşağılıyor ve yine "engin" sinema deneyim ve bilgilerinizle onları
taklitçilikle suçluyorsunuz
5- siz kim oluyorsunuz da benim veya herhangi bir arkadaşımın filmi için "olsa
da olur olmasa da olur" gibi cahilce ve küstahca biryorumda bulunabiliyorsunuz
6- yazdıklarımızın tek kelimesini bile anlamamışsınız ki krallığımız derken
kastettiğimiz düşsel dünya ve içe dönüşü sadece bildiğiniz krallık sanıyorsunuz
7- siz kim oluyorsunuz da izlemediğiniz bir film için vasat olduğu kararına
varıyorsunuz
8- ya hakikaten siz kimsiniz kuzum?
9- sevgili kısa filmciler allah rızası için tepki lütfen
10- sevgili moderatörler, hiçbirşeyi kişiselleştirmemeye ve konuyu kısa film
çevresinde tutmaya çalışıyorum ama eskiden sessizce takip ettiğim, okumaktan
keyif aldığım içi dolu emailleri
de çok özledim. sanırım gruba insanları kabul ederken biraz daha seçici olmak
gerekiyor, yoldan geçen dur bir gruba uğriim de birilerine taş atiim olay çıksın
diye mail atıyo haklısınız
belki ciddiye almamam lazım, biraz seçici olalım mı..ne dersiniz?
Kızgınlıklarımla
Yelda Yanat
Enver bey,
Anlattiginiz hatiraniz cok trajikomik dogrusu... Bu hikayeden cok guzel bir kısa
film olabilir gibi geldi bana...Festivallerde de aciliş filmi olarak
gösterilebilir...Hem nalina hem mihina
vurmus olur... Vallahi yetkin biri olsam bunu cekmek isterdim...tabii iyi bir
oyunculuk da gerekir...
Sevgiler...
Senol CANDAŞ
Sevgili yelda hanım,
Ben bu kadar hiddetlenecek bir durum goremedim dogrusu... (şimdi buna da 'sen
kim oluyorsun da...' diye baslayan cumleler kurarak yanıt verirseniz zaten
tartisma bastan bitmis
olur) Hele ki moderatoru goreve davet etmenizi hic anlamadim.
Mesajı gonderen arkadas, tamamen kendi nesnel degerlendirme ve yargilarini
aksettirmis, ve degerlendirmesi genele yapılmıs, sizi hedef alan bir yorum
goremedim (ki alabilir de)
Uslupda da herhangi bir saygisizlik vs göremedim ben, mail ortamında jest ve
mimikler ne yazik ki yansitilamadigi icin size ters gelmiş bir uslup olabilir
ama bence öyle degil.
Bence bu listede bu tip karsi cıkıslar, aykırı dusunceler , begeniler ve
elestiriler, hatta ahkam kesmeler, atip tutmalar, ukalalıklar vs olmasini
hosgormeliyiz... Eger kisisel bir saldiri
yoksa, her laf her yorum her haykırıs dinlemeye degerdir bence...
Saygi ve sevgilerimle...
Senol CANDAŞ
Dusunerek Konusmak ve saygı Duymak
Sevgili Halil Bey,
Bence sizi elestiren arkadas haklı. Oncelikle parcası oldugunuz ortamı
paylasırken biraz daha dikkatli olmalı, saygılı ve bilincli bir ifade tarzını
benimsemelisiniz. Elbette ki kısa film
cekmek kimsenin tekelinde olan bir faaliyet degil ve bu isi hem hobi olarak
hemde ileriye donuk ciddi bir uzun metrajlı film yonetmeni olarak tercih
edebiliriz. Cektigimiz kısa filmler
sadece nasıl oldugu için degil ayrıca cekip cekemiyecegimiz konusunda on anki
yasadıgımız hislerimizin yogunlugudur. Tecimsel bir amac pesinde kosuyorsanız
tabiki nasıl olucagı
sadece sizi degil digerlerinide baglar ama hobi veya sanatsal yada felsefi bir
ifadeyi, bir oykuyu anlatma istegi ve bunun heyacanı (amator bir ruh beklentisi)
sadece sizde saklı kalır
digerlerinin fikirleri asla baglayıcı olmaz olamaz cunku bu digeri icin yapılan
bir eylem degildir. Tabiki cok kotu kısa filmelr vardır ve herkes yaptigi isin
ovulmesini bekler ve aksi bir
dusunce onu uzer. Ama siz belkide bu konuda basarısız oldunuz ,bu belkide
sizin motivasyonunuzu olumsuz etkiledi ve bu tur faaliyetleri artık olumlu
goremiyorsunuz ve onemsemiyorsunuz. Ama bu digerlerininde aynı kaderi
paylasacagı anlamına gelmez.
Bende iletişim fakültesi bolumu mezunuyum ve ugruna ne gunlerimi feda ettigim
meslegimi yapamıyorum ve baska bir alanda calısıyorum. Okulumun en parlak
ogrencilerinden
biriydim ama piyasaya adapte olamayınca yeteneklerinizin hic bir anlamı kalmıyor
ve bende bazı konularda da belki yetenegim yoktu ama her zaman kısa veya uzun
bir film cekmeyi
cok arzu ettim ve etmeye de devam ediyorum. is yogunlugumdan malesef cok
istememe ragmen kısa film festivallerine gitmeyi basaramiyorum.
Birde ben belli bir zaman sonra sunu daha iyi anladım . asla anlatıcagın bisey
yoksa kamerayı eline alma. yani akilli ca yazilmis bir oykun yoksa once boyle
bir oykuyu olusturmaya
zaman ayir. ben mesala bu konuda pek iyi degildim yada yetenekli degildim. Bence
boyle bir cevrede bulunan kisiler hitap seklini daha uygun bir seviyede
tutmalılar..uzun film
yonetmeni olmak icin bence filmlere birazda izleyici gozuylede bakmak lazım ki
ben bunu asla yapamazdım hep teknik yonden bakardim. vs. vs vs.
sonuc olarak belki kizicaksin ama bence bayan hakli.
fikirlerini paylasirsan sevinirim
saygılar
İlyas GÖK
Şenol Beye çok katılıyorum. Yalnız ufak bir ekleme yapmak isterim, hoşgörmenin
yanında yapılan eleştirileri bir kenarından alıp kulağa küpe yapmak insan
olmamızın ve
evrimleşmemizin bir gereğidir. Yani Yelda hanım, yakın zamanda, karpuz
kabuğundan gemiler yapıp bizi okyanuslarda yüzdüren "kim olduğunu bilmediğimiz"
(ifadem tırnak içindedir!)
yaratıcı beyinlerin varlığının, statikocu ve muhafazakar bir anlayış ile
bağdaşamayacağını anımsadık sanırım. Bir amaca yıllarımızı veririz, hepimiz de
aynı şeyi yapıyoruz. Ama bu illa
da başarılı olduğumuz anlamına gelmiyor elbette ki. Başarı nedir ki, paradigması
ile başka bir tartışma açma niyetim olmamakla birlikte, yelda hanıma
seslenirken, aslında olayı kişisel
boyuttan çıkarıp tüm biz gelinlere atfetmek niyetindeyim. Sevgiyle :)
Emre MİNEOĞLU
sevgili kısa filmci, kısa filmci olmayan, kısa filmle hatta sinemayla yakından
uzaktan alakası olmayan tüm "kisafilm" email grubu üyesi arkadaşlar,öncelikle
gelen desteklere teşekkürler.
uslubumdan rahatsız olan veya eleştri kaldıramadığımı düşünen "entellektüel"
arkadaşların da bildiği gibi bir eseri eleştirmek için önce izlemek gerekir.
izlemediğiniz bir film için "böyle
dert anlatılmaz" demek eleştri değildir. yazan arkadaşın gerçekte kim olduğunun
bir önemi yoktur bu emaili bana Woody Allen da atmış olsaydı ve bana "filmle
dert anlatılmaz" " zaten
kısa filmler taklitten öte değildir" "siz kim krallık kim" diyerek zırvalasaydı
ona da cevabım aynı olurdu.yanidrumun okumuş olmakla değil sinemayı ciddiye
almakla ilgisi var. kendini
yetiştirmekle.
Bazı arkadaşların talepte bulunduğu gibi onlarla yeni bir grup kurup yazışmaya
devam edeceğiz. diğer arkadaşlar da bana email atarak gruba katılım isteklerini
bildirebilirler. ben grup
üyeliğimi bu emailden sonra sona erdiriyorum çünkü vaktim çok
değerli...aşağıdaki yazı Sayın Pof. Dr. Semir Aslanyürek'in "Senaryo Kuramı"
adlı kitabının önyazısıdır.sanırım bütün
bu tartışmaya da cevap olacaktır. hadi size iyi yazışmalar...
...Şu 780 bin kilometrekare üzerinde , güzel sanatların tümünde ve özellikle
sinema alanında profesyonel olmakla amatör olmak arasında hiçbir farkın veya
ayırımın olmaması
düşünmeye değer bir konu. Dünyanın birçok yerinde asıl mesleğinin dışında bir
veya daha fazla dalıyla ilgilenen insanlar vardır. Doktor, mühendis, işçi,
muhasebeci, avukat, çiftçi
veya çoban olup da boş zamanlarını resim yapmakla,müzekle vs. değerlendiren
insanalşr vardır. Bunun yanı sıra kendini ve yaşamını olduğu gibi snatına
adamış, sanatından başka
hiçbir uğraşı olmayan sanatçılar da vardır. Bütün yaşamını sanatına adamış bir
sanatçıyla asıl mesleğinin yanı sıra boş zamanlarını değerlendirmek, tabiri
caizse bir tür stres atmak
amacıyla sanatla uğraşan amatörün bir tutulması mümkün değildir.
Her isteyenin karaborsa jeton satamayacağı, ayakkabı boyacılığı veya tuvalet
bekçiliği bile yapamayacağı ülkemizde belki de dünyada en çok uzmanlık
gerektiren senaryo
yazımında veya film yönetiminde herhangi bir kurala veya yaptırıma
rastlayamazsınız. bir restoranda garsonluk için başvurun hemen sizden bonservis
isterler.ama...
Ama sinema sözkonusu olduğunda HERKES SİNEMACI...Bir senaryo yarışması ilan
edilmeye görsün,en profesyonel senarist ile hayatında bir senaryo yazmamış, bir
senaryo
okumamış, senaryo şöyle dursun iki kitap okumamış her meslekten ve kesimden
insan yarışmaya senaryo gönderir. İnanın bunda bir kötülük göremiyorum ama
herşey kendi
kategorisinde değerlendirildiği sürece ...gerçi TRT'nin kameraman alırken
yaptığı sınavı Sinema Tv mezunlarının değil de orman fakültesi mezunlarının
kazandığı bir ülkede bunları
tuhaf karşılamamak gerekir.
...Acaba sinema sanatı belli bir uzmanlık,bilgi,yetenek gerektirmiyor mu?
gerekiriyorsa futboldan, garsonluktan, dolmuşçuluktan vs daha mı az
gerektiriyor? bildiğim hiçbir meslek bir
insanın 24 saatini yani vaktinin tümünü talep etmez.sinemacının rüyaları bile
kendinin değildir.
Sinema sanatına amatörce yaklaştığımız sürece amatör filmler yapmamız kaçınılmaz
olacaktır. Bununla profesyonel olup da amatör bir ruhla film yapan ve ısrarla
"ben bu yolun
yolcusuyum" deyip öğrenmeye ve olanaklar elverdiğince kendini yetiştirmeye
çalışan,düşünen ve yaptıklarının muhakemesini yapıp kendi kendine eleştirel bir
tavırla yaklaşmasını
bilen insanları kastetmiyorum.
HİÇBİR ALAKASI OLMADAN BÖYLE DAMDAN DÜŞER GİBİ
SENARİST,YÖNETMEN KESİLENLERİ VE KENDİLERİNİ TÜRK SİNEMASININ
DEVLERİ OLARAK GÖRÜP HATALARINDA ISRAR EDENLERİ KASTEDİYORUM.
"Yarım doktor candan, yarım imam da dinden eder"...
Yelda YANAT
Halil bey,
söylediklerinizden genel olarak kısa film hakkında pek bir bilgi sahibi
olmadığınız, kısa filmin Türkiyedeki durumu hakkında ise hiç bir bilgi sahibi
olmadığınız hemen belli oluyor.
Ne yazık ki çevremizde az da olsa sizler gibi eleştirmek ile kabalaşmak çizgisi
arasındaki o ince çizgiyi ayıramayan ve eleştirirken suçlar havasından
kurtulamayan bir grup insan var;
hep de var olacak. Aşağıda madde madde belirttiğiniz konuların hepsi sizin
düşüncelerinizdir ama ne saygı duymak mümkün ne de kendimize bir pay çıkarmak.
Eğer bizler ile ilgili düşünceleriniz bu ise size küçük bir öneri; bırakın Türk
kısa filmcilerini izlemeyi; onlarca yabancı kısa film gösteren etkinlikler,
festivaller var oraya gidiniz; mutlaka
dünyanız genişleyecektir.
Benim için tartışma bitmiştir. Bundan sonra bu grupta yaptıklarımız ve
yapacaklarımız üzerine konuşmanın keyfini çıkaralım derim biraz.