Hepimizin bildiği gibi ilk
anlatı filmleri kısa metrajlı filmin sınırlarını aşmıyordu. 1910'lu yıllarla
birlikte uzun metrajlı filmler yapılmaya başlandı. Film sürelerinin uzaması ile
sinemanın endüstrileşmesi arasında paralellik söz konusudur. Buna karşılık önce
deneysel sinemacılar ardından da sinemaya gönül verenler tarafından üretilen
kısa film, alt yapısında iki önemli kavramı barındırmaktadır. Sinema endüstrisi
dışında olma ve sinemanın sanat olduğunu vurgulama.
Ancak tüm dünyadaki toplumsal deşişimler elbette ki kısa filme de yansıdı.Bu gün
hala kısa filmin ruhuna sadık kalan sinemacılar olsa da, maalesef bu olgunun
protest ve sanatsal vurgulamasıyla oluşan yan anlamın epeyce törpülendiği
söylenebilir.
Bu gün gelinen noktada artık dünyanın hemen her yerinde kısa film çekiliyor.
Ancak genel yanılgı kısa filmlerin gençlere sinemayı öğrendiği bir alan olarak
değerlendirilmesidir. Oysa kısa film asla - tüm dünyadaki kısa film yarışma
şartnamelerinde genel olarak kabul edilen ölçüye göre (30 dakikayı geçmeyen)
film tanımlamasına sığacak kadar basite indirgenemez.
Kısa film çekmek her şeyden önce anlatılmak isteneni kısa sürede anlatabilecek
yoğunlukta içsel birikim ve sinema diline hâkimiyet gerektirir.
Süreyya AHISKALIOĞLU
Kurşun kalemle dünyanın en güzel romanını yazabilir, Elinizdeki kamera ile de
dünyanın en güzel filmini çekebilirsiniz.
Nuri Bilge CEYLAN