Kısafılmciler, sinemaya destek fonundan kendilerine pay ayrılmamasını
eleştiriyorlar
Bu yıl sinemaya 8 milyarlık bir destekleme fonu ayıran Kültür Bakanlığı "ticari
amaçlı" olmadığı gerekçesiyle kısa filmlere yardım yapmıyor. Kısa filmciler ise
Türkiye'de kısafilme hep ' 'yan gözle" bakıldığını ileri sürerek bu konunun
ciddiye alınması gerektiğini, kısa metrajlı filmin uzun metrajlının "temeli"
olduğunu söylüyorlar.
Kültür Bakanlığı'nın sinemaya yardım fonundan kısa metrajlı filmlere pay
ayrılmaması eleştiriliyor. Bakanlığın 8 milyar liralık yardımından
yararlanamayan kısa film yönetmenleri, maddi olanaksızlıklardan yakınıyorlar.
Kültür Bakanlığı müsteşar yardımcısı Cevdet Türkeroğlu, bakanlıkça yapılan
yardımın "ticari amaçlı" yapımlara yöneldiği açıklamasını yaparken, "Amaç
Türk
sinemasına canlılık getirerek, Türk sinema sektöründe ticari amaçlı kısa film
kullanılmıyor" diyor. Türkeroğlu, kısa filmlerin önümüzdeki yıl yardım kapsamına
alınabileceğini belirtiyor.
Telif Hakları ve Sinema Müdürü Turgut Aslan, kısa
filmlerin bu yıl göz ardı edildiğini kabul ediyor, ancak "Bu bir yıl denemeydi"
diyor: "Önümüzdeki yıl mutlaka bu görüş değerlendirilecek."
Ankara Üniversitesi
Basın Yayın Yüksek Okulu öğretim üyelerinden Rıfat Aras, sinema sektöründeki
sorunların ödenek yoluyla çözülemeyeceğini savunarak, kısafilmlerin ise
öncelikle
ele alınması gerektiğini belirtiyor.
Hilmi Etikan'ın yönetmenliğini yaptığı "Tarlabaşı Tarlabaşı" adlı kısa film
Lozan Uluslararası Şehircîlik ve Mimari Filmler Festivali'nin yarışmalı bölümüne
kabul edilmiş ve 710 film arasından ilk beşe girmişti. Belgesel nitelikli film
İstanbul Mimarlar Odası adına gerçekleştirilmişti. Aras, "Dünyaya Türkleri
tanıtmak, ulusal, evrensel değerleri anımsatmak, Türkiye'nin atılımını
gerçekleştirmek iddiasındaki siyasal iktidarın Kültür Bakanlığı, bu kapsamdaki
yapımlara ağırlık vermek zorunda. Ticari olmadığı, para getirmediği için sadece
kamu kuruluşları kısa filme yöneliyor. Kamu kuruluşları da siyasal erkin etkisinde
olduğu için sağlıksız filmler çıkıyor ortaya" diyor. Bu alanda öğrenim gören
gençlerin uygulama olanağı bulamadıklarına da dikkat çeken Rıfat Aras, "Eski
sinemacıların en iyisini yapması umuduyla. bugüne dek binlerce film üreten
insanlara ödenek veriliyor" diyor.
2. Ankara Film Şenliği'nde "Sinbad" adlı
filmiyle kısa metrajlı film yarışmasında ödül kazanan Semih Taytak da aynı
sorunlardan yakınıyor. Taytak, şunları soyluyor: "Bizim bütçemiz belli. Biz
geri ödemek kaydıyla kredi istiyoruz. Bakanlığa gittiğimizde ciddiye alıp
derdimizi dinleyecek kimse bulamıyoruz. Gerekli olan, senaryoda önemli isimlerin
olması. Onların dışındakiler ciddiye alınmıyor. Yeni kuşak yönetmenler
önemsenmiyor. Sus payı olarak ödül verdiler bana da." Semih Taytak, ödül kazanan
"Sinbad" filminin 25 milyon liraya mal olduğunu anlatırken, çekim sırasında
maddi açıdan büyük sıkıntılar çektiklerini söylüyor. "Sinbad'ı çok kötü
şartlarda çektik. En asgari duzeyde... Herkes ücret almadan çalıştı,
gerektiğinde cebimizden harcadık. Şenlikte ödül olarak 2 milyon lira verildi ki
bu sadece negatif parasıydı." Genç yönetmenlerin kendilerini kabul
ettirebilmek
için kısa film yapmalarının gerekliliğini vurgulayan Taytak, "Kısa filmin
tarihçesine baktığımızda bugün önemli olan pek çok yönetmenin adını görürüz.
Ömer Kavur, Lütfi Akad, Ali Özgentürk gibi yönetmenler sinemaya kısa filmlerle
başladılar" diyor.
İlk olarak 1986 yılında "Vapurlar" adlı kısa filmini
gerçekleştiren, bugün de kısa film çalışmalarını sürdüren Mehmet Güreli,
Türkiye'de kısa filme hep "yan gözle" bakıldığını belirterek şunları
söylüyor: "Öncelikle
kısa filmin ne olduğunun anlaşılması gerekiyor. Zaten yardım alan uzun metrajlı
filmlerde de uygulanan kriterlerin ne olduğu belli değil. Genellikle verenler ile
alanlar birbirinin aynısı. 'Ticari' sözünden anlaşılan nedir, bu da belli değil.
Belki de kısa film akıllarına bile gelmemiştir. Birçok şeyin unutulduğu gibi
kısa film de unutulmuştur. Kısafilm, film şirketlerinin de aklına gelmiyor
zaten. Ancak bir destekleme fonunun oluşturulmasında daha kapsamlı bir çalışma
yapılmalıydı."
Belgesel nitelikli bir kısa film olan "Tarlabaşı Tarlabaşı"nı
çeken Hilmi Etikan ise kısa film çalışmalarının yeni anlatım biçimlerinin
denenebileceği, güncel ilginç örnekleri seyirciye ulaştırabilen çalışmalar
olduğunu belirterek, "Ulusal sinema deyince sadece ticari sinemayı ve uzun
metrajlı filmleri algılayan bir düşünce Kültür Bakanlığı yetkililerince de
benimsenince, konunun daha da tehlikeli boyutlar kazandığı ortaya çıkıyor"
diyor
"Kısa metrajlı film, uzun metrajlı filmin altyapısıdır, temelidir. Bakanlığın
yapacağı ekonomik yardımla ülkemizdeki kısa film çalışmaları ne birdenbire
gelişir ne de batar. Birkaç kişiye belki geçici rahatlık sağlar hepsi bu. Esas
üzerinde düşünülmesi gereken nokta, ticari olmadığı için kısa filme desteğin
gereksiz olduğuna ilişkin düşüncenin Kültür Bakanlığı tarafından
resmileştirilmesidir."