Kısa Filmin Uzun Mutluluğu ve Yaşamın Kısa Filmleri
Ülkemizde çok güzel şeyler oluyor. Bunlardan biri de, Sayın Hilmi ETİKAN’ ın
düzenlediği, “Uluslararası Kısa Film Festivali” Hani tadı damağınızda kalan
kısacık filmler, şu sıkılmaya fırsat kalmadan bitiveren filmler…
Yoğun bir cumartesi günü Fransız Kültüre uğradım. Maksadım filmlerin program
kitapçığını almak ve hemen bir panele yetişmekti. Girer girmez Hilmi Beyi ve
eşini gördüm. Hal hatır sorduktan sonra program kitapçığı için geldiğimi, hemen
gideceğimi, söyledim çok alelacele. Bu arada eşi ayağa kalktı. “Acaba tokalaşmak
için mi,” diye düşünürken gitti. Bu arada Hilmi Bey öğrencilerle çektiğimiz
filmi sordu. Kurguda kalındığını söyleyince, “bu festival bitsin, gelin birlikte
bakalım,” dedi. Kitapçığın satıldığı kata inince eşinin orada olduğunu gördüm.
Önce anlamadım. Çantamdan para çıkartmak çabasıyla meşgul olurken, sürekli
engelleniyordum. Nihayet anlayabildim. Kitapçığı bedava vermeye çalışıyordu ve
hemen aşağıya inmesi de, kitapları satan gence benden para almamasını söylemek
içinmiş meğer. Aslında miktarı azdı, ama sanırım masraflara gidiyordu bu para.
Fakat bu incelik beni o kadar duygulandırdı ki… Gerçekten küçükmüş gibi görünen,
aslında çok büyük bir yürek taşıyan bu tür olaylar beni çok duygulandırır. Bir
de afişlerinden hediye etti. Ben de atölyemin duvarına astım. İlk konum “afiş
tasarımı”. Bu nedenle iyi de oldu.
O günü, kısa filmlerle uzun bir şekilde tamamladım. İlk film çok kısa sürede
yazılıp yine kısa sürede çekilmiş. Yönetmeninden öğrendik bunları. Bazı sahneler
bilgisayar vasıtasıyla tersyüz edilmiş. İkinci film daha uzun zamanda çekilmiş
ve bir hayli emek harcandığını gösteriyor her sahnesi. Ama ben yine de ilk filmi
beğendim.
Birkaç yıl önce de gittiğim ve hiç aklımdan çıkartamadığım bir kısa film var…
Kendisine ait sandığı bisküvilerin, başkasının olduğunu, uçak kalkınca anlayan
bir güzele ait filmdi…
***
Beni en çok etkileyen görüntülerden biri de duvar diplerinde beliren otlar,
duvar çatlaklarından fırlayan yeşilliklerdir. Onlara bir başka özel bakarım. Ve
çok duygulanırım. Yaşamı betonlaştırmamıza karşın, bize inat yaşar o güzelim
yeşil - yeşillikler.
Başımı yazımdan çevirdim ve ciddi şekilde irkildim. Penceremin karşısındaki
duvar dibinin doğanın inadı yeşillikler yok ediliyordu. Odamdan nasıl çıktığımı
bilmiyorum. “Ne yapıyorsunuz, ben oları seyrediyorum,” diyen, daha doğrusu
haykıran sesimle kendime geldim. Temizlik görevlileri, aldıkları emir üzerine
temizlediklerini beyan ettiler. Hakikaten yeşili temizleyip, geriye griyi
bıraktılar. Yeşillik iyice az kalmıştı ama yine de bu körü körüne olan temizliği
yarıda bıraktırdım.
Bir televizyon haberinde izlemiştim. Ankara’da yağmur bardaktan, hayır oluktan
boşalıyor ama bir belediye işçisi çiçekleri suluyor, “emir böyle,” diye. İşte
sorun buralarda yatıyor. Mantıkla, düşünerek çalışmadığımızda. Ortaokulda bir
öğretmenimiz, “Cumhurbaşkanı ve çöpçü eşittir. Çünkü ikisine de bu ülkenin
gereksinmesi vardır.” Demişti. Unutmuyorum.
***
İlgilenenler olabilir diye, görme özürlülere kitap okuma - sesli kitap ile
ilgili bilgiler:
Beyazıt'ta da varmış ama biz Taksim Atatürk Kitaplığına gittik. Alt katta pek de
yalıtılmamış - ses yalıtımı çok iyi yapılmamış odalarda kitap okuyabiliyorsunuz.
Onlar kitap verebiliyorlar, önerdiğiniz bir kitabı da, eğer daha önce
okunmamışsa okuyabiliyorsunuz. Ders kitaplarına gereksinme varmış. Taleplere
bakıyorlar. Evinizde de yapabilirsiniz ama oradaki kayıt aletlerinin daha
kaliteli olduğunu söylüyorlar.
Başka çözüm üretilebilir. Bir stüdyo da okunup verilebilir diye düşünüyorum.
Veya ilettiğim adreslerde başka öneriler var. Ben fakültede çözmeyi düşünüyorum.
Çünkü 2 saat yola vereceğim her hafta. Bu başka işlerimden zaman çalmak
demektir. Umarım Müzik ve Sahne Sanatları Bölümünde hallederim.
“Ben ‘yaratıcılık’ ile ilgili kitap okuyacağım,” dedim. Bunları salt onlara
değil, sitelere de göndermeyi düşünüyorum ki herkes yararlansın.
Birkaç okuma odası var. Ama orada okuyacaksanız eğer mazeretli olduğunuzda
gelmediğiniz zamanı, haklı olarak bildirmenizi rica ediyorlar. O zaman odayı
başkasına veriyorlar. Okuma kuralları var. Önce onları okutuyorlar... Örneğin
sayfa numarasını söylemek gibi... Güzel bir şey.
Dün deneme için okurken, Öğretmen Okulundaki yıllarımı anımsadım. Rehberlik
dersinde sesli kitap okuturdu öğretmenimiz. En çok okuyanlardandım. Dün film
şeridi gibi geçerken o yıllar gözümden, tane tane okudum kitabı…
***
Cumartesi günü “Köy Enstitüleri” ile ilgili bir fotoğraf sergisine gittim.
Samsun ve Ladik’ten bahsedilmiş. Nitekim böylece LADER diye bir derneği
öğrendim. Internet adresi: http://www.lader.org.tr Samsun, Ladik – Akpınar Köy
Enstitüsü, İlk öğretmen Okulu…Çevresinde oluşturulmuş bir dernek. Ben de Samsun
İlk öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü mezunuyum. Umut bu ya o
dönemlerden arkadaşlarıma rastlarım diye aradım. Henüz ses çıkmadı.
Şu an Köy Enstitüleri ile ilgili yazılar ve kitaplar okuyorum. Elimde Mahmut
MAKAL’ın “Köy Enstitüleri ve Ötesi” isimli kitabı var. Kitapsızların arasında
okuyarak ya da okumaya çalışarak, gevezeliklerini düşünmeye çeviririz umudu
taşıyarak elimizde tuttuğumuz kitaplar, yaşama can verenler, onları seviyorum.
***
Çok sevdiğim, takdir ettiğim ve asistanlığı hiç aksatmayan bir öğrencim, “Bilim
İlaçta tanıdığım var, resim sergisi açmışlar, jüri üyeliği yapabilir misiniz,”
diye sordu. Kabul ettim. Salı öğleden sonra gittim. Sadece kendi çalışanlarının
çocukları arasında resim yarışması düzenlemişler. Bunu her yıl yapıyorlarmış.
Çok hoşuma gitti. Harika bir teşvik. Seçim bittikten sonra, kendi ürünlerinden
olan makyaj malzemelerini hediye ettiler.
***
En büyük titizliğim, öğrencilerime eşit davranmak konusundadır. Genellemelerde
bu nedenle isim vererek yazmam. İsmini yazmadığım arkadaşım incinmesin diye. Ama
bazen olağanüstü bir durum yaşıyorum çok nadir de olsa isim kullanıyorum. Bu
öyle bir teşekkür mektubu. Tabii başka mektuplar da yazıyorum. Uyaran,
bilgilendiren, fark ettirmeye çalışan. Bu yazılanlar aslında atölyede de
konuşuluyor. Fakat yazının kalıcılığına çok inanıyorum… İsmini vermediğim
öğrenci arkadaşlarımdan özür diledim…
Merhaba Sevgili arkadaşlar,
Öncelikle dersimi seçen ama seçmekle kalmayıp devam eden ve katkı veren, dersten
mezun olduğu halde gruptan ayrılmayan, iletişimi kesmeyen değerli arkadaşlarım,
hepinize en anlamlı teşekkürlerimi iletiyorum...
Ve ben de paylaşıyorum...
Mutlulukların en anlamlısıdır sizi tanımak…
Sabaha güzel uyanmak, sayenizde mutlulukların en anlamlısıdır.
Çalışmalarına kendini veren ve kendini çok güzel ifade eden arkadaşlarımıza
yürekten teşekkürler…
Var olmak; hücrelerinize kadar bir renkle, bir çizgiyle yeryüzüne adım atmaktır,
yüreğinizle birlikte…
Kendinizi anlatan, “yaratıcılığım” dediğiniz yazılarınız; olağanüstü düşlerle
dolu gecelere neden olan, eflatun bir sabaha uyandıran, mavi bir gülümseme yayan
güne, harika bir anlatımla donatılmış… Ne kadar kutlasam, teşekkür etsem,
sözcüklere sığdıramadığım içtenliğiniz ve yaratımızdaki zarafet, görkemlilik
muazzam…
Özel olarak kutlamaktan mutluluk duyacağım, kitap okuduğu , araştırma yaptığı
için tebriklerimi sunacağım Tuncay KORKMAZ, sağol…
Kağıdı farklı kullanarak meramını, yaratıcılığını anlatan EKİN ÇENGİZKAN,
farklılığını kutluyorum…
Derste verdikleri yanıtla yetinmeyen iki kez düşünüp çizgisini anlatan İKTİSAT’
ın güzellerine; Buse, Medine, Tuba’ya, iki kez düşündükleri için teşekkürler…
Ve itirafım; “sakın tanımlama yapmayınız ya da yaratıcılığa dair yorumlama
getirmeyiniz” diyen bana karşın inanılmaz derecede özgün, özgür bir şekilde, hiç
okumadığım, duymadığım bir tarzda yaratıcılığı-nı tanımlayan, akademik tanım
dışına çıkarak, yaratıcılığa renk kazandıran, çizgisini farklı anlatan
arkadaşlarıma da teşekkürler, okurken gülümsettikleri için…
İsmini sayamadığım ama ileride yazacağım, içlerinden sözcüklerini, cümlelerini
kullanmayı düşündüğüm ve sitemiz olurda hepsini yayınlarız dediğim tüm sevgili
arkadaşlarıma bir kere daha GÖNÜLDEN teşekkür ediyorum. SİZ HARİKASINIZ, SİZ
YAŞAMIN ANLAMISINIZ, SİZ BİRER DÜNYASINIZ, DÜNYAYA GÜNEŞSİNİZ…
Renklerle reklamın ilişkisini kurarak, araştırma yapan sevgili Mor Ozan’a,
sihirli sözcüklerin sahibi güzel gözlü Çiğdem’e gönülden teşekkürler…
Dersi yönetme cesareti gösteren tüm arkadaşlarıma, özellikle çok farklı soru
üreten sevgili Janti’ ye yürekten teşekkürler…
Hiçbir mecburiyetleri olmadığı halde, hiç aksatmadan asistanlık yapan değerli
öğrenci dostlarıma en sıcak, en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Örneksiniz,
niteliklisiniz, özelsiniz, özenilesiniz…
Ve çöpü alırken, çöp sepetine bakıp, “kahvaltı yapmamışsın,” diyen sevgili Ergül
Hanıma tüm varlığımla teşekkür ediyorum. İşte arkadaşlar farklılık, farkederek
yaşamak budur. Yaptığınız işin Profesörü olmak budur. Tabii etiketini değil,
etiğini taşımaktı aslolan…
Gerçekten size bu yazıları yazmak için kahvaltıyı ertelemiştim…