12 Eylül belgeselinin metin yazarı Rıdvan Akar’ın bakış açısıyla 12 Eylül Belgeseli aşamaları ve belgesel çalışmaları üzerine…
1973-83 yıllarında, İki askeri darbe arasında Türkiye'nin yakın tarihinden bir kesit. "12 Eylül'e nasıl gelindi, hangi oyunlar oynandı, neler yaşandı? Bir askeri darbe nasıl gerçekleşti, yeni bir dönem nasıl başladı?" sorularını, dönemin tanıklarının ağzından aktaran belgesel.
Rıdvan Akar, 12 Eylül'ü Türkiye'nin miladı olarak görüyor ve aradan 18 yıl geçmesine karşın toplumun hâlâ 12 Eylül'ün izlerini taşıdığını, 12 Eylül hukukunun hakim olduğunu, sendromunun hâlâ aşılamadığını düşünüyor. "12 Eylül Türkiye'nin miladı. Çünkü gerek 12 Mart gerekse 27 Mayıs hareketlerinden farklı olarak bu sefer askeri rejim, anayasal bir güvence altına alınarak kalıcılaştırılıyor." diyor.
Belgesel, bir anlamda bu görüşten hareketle hazırlanmış.
"Biz bugün hâlâ yaşanan sorunların kaynağı olarak gösterilen bir siyasal, askeri sistemi yeniden gündeme getirmek istedik."
Rıdvan Akar, projenin mimarı Mehmet Ali Birand'a da dikkat çekiyor:
"Bu projenin mimarının Mehmet Ali Birand olduğunu dikkate alırsak, o daha öncesinde Türkiye'de çok partili döneme ilişkin iki belgesel yapmıştı. Bunlar 1946-63 yıllarını anlatan Demirkırat ve 1963-73 yıllarını ele alan 12 Mart Belgeseli. 12 Mart Belgeseli de Deniz Gezmişler'in asıldığı güne kadarki Türkiye'nin çalkantılarını yansıtıyordu. 12 Eylül Belgeseli ise, Deniz Gezmişler'in ölümüyle başlıyor ve Türkiye'de yeniden siyasi partilerin kurulduğu ve demokrasinin şekillendiği döneme geliyor. Bu da Türkiye'nin yaklaşık 10 yılını ele alıyor."
Rıdvan Akar belgesel ile ilgili kimi rakamlar veriyor.
"Belgesel dokuz bölümden oluşuyor. Hazırlanması tam olarak iki yıl sürdü. Bu iki yıl içinde yaklaşık 121 kişiyle konuştuk. 400 saatlik söyleşi bandı çektik. Bunlar satır satır deşifre edildi. Döneme ait yaklaşık 50 saatlik görüntü arşivi de kullandık."
Belgeseller hazırlanırken en önemli sorun arşiv. Arşiv konusunda fazla bir sıkıntı çekmediklerini söylüyor.
"Ajanslardan, sendikalardan, siyasi parti ve örgütlerden, demokratik kitle örgütlerinden ve Kültür Bakanlığı'ndan yardım aldık."
Akar belgesel ile ilgili rakamlar vermeye devam ediyor:
"Belgeselde kırk kişilik bir ekiple çalıştık. Belgeselin hazırlanmasında dönemin tanıklarına ulaşmak amacıyla yaklaşık yirmi civarında kent dolaştık."
Peki, bu kentler hangileriydi? Rıdvan Akar saymaya başlıyor:
"Özellikle 12 Eylül'e gidişte önemli kilometre taşları olan Maraş, Çorum, Sıvas, Antalya, Ankara, İzmir gibi katliamların olduğu her yerlere gidildi ve tanıklarıyla konuşuldu. Yurtdışında Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya'da çekimler yapıldı."
Belgeselin yapımında görev alan bir isim de Milliyet Gazetesi Yayın Koordinatörü Hikmet Bila. Bila ve Akar araştırma ve metin yazımını birlikte yürütmüşler. "Belgeselin hazırlanması aşamasında ilk etapta ele alacağımız dönem Türkiye'sinin on yılı gazete kupürlerinde tek tek taranarak önce yazılı bir arşiv elde edildi. Bu çok zor bir aşamaydı."
Sonra?
"Yaptığımız kimi söyleşiler karşılaştırıldı. Gerçeğe daha yakın olanlar tespit edildi. Örneğin liderlerle yapılan söyleşilerle liderlerin geçmişte yapılan tüm söyleşileri izlenerek yeni bir dil tutturulmaya gayret edildi. Dönemin tüm arşivlerine, yazılı kaynaklarına ve belgelerine ulaşmaya çalıştık."
Görsel arşiv konusunda, yurt içi ve dışındaki türlü kaynaklardan yararlanmışlar. Akar, izledikleri yöntemi şöyle anlatıyor:
"Biz metne göre görsel arşiv uyguladık. Örneğin Reuters'te bizim öngörülerimizin çok üstünde bir arşiv olduğunu gördük. Ancak o arşivin sadece bizim için gerekli kısmını kullandık. Bu konuda yardım istediğimiz hiçbir kurum (siyasi partiler, dernekler vs.) bizi geri çevirmedi. Hepsi kendi görsel arşivlerinden yararlanmamızı sağladı."
Belgesel yaklaşık 10 yıllık bir süreci kapsıyor. İlk bölümden son bölüme kadar 12 Eylül'e geliş anlatılıyor. Ayrıntılarını Rıdvan Akar'dan dinleyelim:
"Önce şunu belirtmek istiyorum. Bu belgesel ile kamuoyunun öğreneceği, yeni iddiaların ortaya atılacağı bir çalışma ortaya çıktı. Yani geçmişte çıkan 12 Eylül kitaplarından, çalışmalarından farklı olarak dönemin tanıkları ilk kez konuştular."
Konuşanlar neler söylediler?
"Bu konuşmalar gerçekten çok ilginçti. Çorum katliamından sonra, bu katliamı bastıran bir tuğgeneral Alevilere ateş açılması için bazı milletvekillerinden aldığı istek ve dayatmaları ilk kez açıkladı. Maraş katliamında ilk kurşunu atan kişiyle yapılan söyleyişi izleyeceksiniz. 16 Mart katliamının katil sanığı Zülküf İsot'u 16 Mart katliamında ölenlerin cenaze törenlerinde ilk kez göreceksiniz. Bu olay arkadaşlarımızın titiz çalışmaları sonucu tespit ettikleri bir şey."
Belgeselle gündeme gelen ilkleri şöyle sıralıyor Akar:
"Mesela Kenan Evren liderlerin asılması konusunda aldığı bir öneriyi ilk kez dile getirecek. Milliyetçi Demokrasi Partisi'nden veto yiyen milletvekillerinin neden veto yedikleri ilk kez anlatılacak. İbrahim Çiftçi ASALA'ya karşı 12 Eylül Hükümeti'nden aldığı teklifi ilk kez anlatacak."
Akar, belgeseldeki ilginç noktaları anlatmayı sürdürüyor:
"Devrimci Yol'un liderlerinden Oğuzhan Müftüoğlu, 12 Eylül Harekâtı'ndan bir gün önce nasıl haberdar olduğunu anlatacak. 1973 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karacılarla havacıların bir iç savaş ortamına nasıl sürüklendiğini ilk kez göreceksiniz..."
Rıdvan Akar daha birçok konunun belgeselle su üstüne çıkacağını söylüyor ve ekliyor:
"Bir şey daha söyleyeyim. Bu belgesel 12 Eylül olarak genişletilmiş haliyle bir kitap haline getirildi. Aynı zamanda bir CD-ROM çalışması da yapıldı."
Belgeseldeki önemli isimler kimler?
"Kenan Evren, Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel var. Bütün siyasi partilerin o günkü önemli ve kilit isimleri, sağdaki ve soldaki örgütlerin lider kadrosu var. Katliam yapanlar ve katliamı yaşayanlar, mağdur olanlar, işkence görenler ya da mağdur edenler. Dolayısıyla 12 Eylül sürecinin aşağı yukarı tüm aktörlerine ulaştık diyebiliriz."
Ulaşamadıkları ve konuşamadıkları dört kişinin olduğunu da ekliyor.
"12 Eylül'ün tüm aktörlerine ulaştık demiştim ama dört kişi var ki onları ayrı tutuyorum. Bunlar Milli Güvenlik Konseyi'ni Kenan Evren ile birlikte temsil eden dört general. Bu dört general konuşmama kararlarını 12 Eylül Belgeseli'nde de bozmadılar. Ayrıca Milli Güvenlik Konseyi'nin Genel Sekreteri Haydar Celasun önce bizimle konuştu daha sonra nedense bunu geri çekti. Biz de kullanmadık."
Bunu öğrenince başka söyleşisini çeken var mı diye soruyoruz?
"Hayır. Söyleşisi yapılıp daha sonra söyleşisini çeken başka kimse yok."
Çorum ve 16 Mart...
Ve gelelim belgeselin bölümlerine. Belgesel Deniz Gezmiş'in asılmasıyla başlıyor. Her bölümde kayda değer bir hikâyeye yer vermişler.
"Biz olabildiğince fotoğrafın kendisini yansıtmaya çalıştık. Belgesel 1972'lerde Denizler'in yaşamlarını yitirdikleri günle başlıyor. Seyirciler ilk bölümde ünlü cumhurbaşkanı krizini, siyasal partilerin yeniden 1973 seçimlerine katılışını, bunun bize bir umut oluşunu ve Milli Selamet Partisi'ni kurdukları bölümü izleyecekler. İkinci bölümde toplumsal çatışmaların ve gerilimin giderek artışı yer alacak. Aşağı yukarı her bölümde adım adım 12 Eylül 1980 darbesine gidişin kilometre taşlarına değindik."
Belgeselde belli bir düzenin izlendiğini ve konuların birbirini takip ettiğini anlatıyor. İzleyiciyi sıkmamak için ve konuları daha iyi anlatabilmek için her bölümün hikâyeleştirilerek gösterildiğini söylüyor.
"Örneğin bir bölümde Çorum, bir bölümde Maraş, bir bölümde 16 Mart, bir bölümde 1 Mayıs gibi konuları ele aldık. Önemli ve 12 Eylül öncesine gidildiğinde hep hafızalarda olan şeylere değindik."
Belgeseli hazırlarlarken objektif olmaya özen göstermişler.
"Burada dikkate aldığımız şeyler vardı. Tarafları olabildiğince karşılıklı ve objektif şekilde konuşturmaya gayret gösterdik. Örneğin 16 Mart katliamının sadece sanıkları değil, mağdurları da konuştu. Savcısı da avukatı da konuştu."
Biraz da belgeselin arka planına bakalım. Çekim aşamasında ilginç şeyler yaşamışlar mı? Rıdvan Akar, fazla ilginç olmasa da yaşadıkları bir olayı anımsatıyor:
"Biz, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in böyle bir 12 Eylül Belgeseli'nde olmasını düşünüyorduk. 12 Eylül sürecinin en önemli mağdurlarından biri olan Demirel böyle bir belgeselin tanıklığında çok önemli gelişmelere ışık tutabilirdi. Cumhurbaşkanı'nın gündeminin yoğun olması nedeniyle tam altı ay randevu için sabırla bekledik. Bu bekleyiş belgeselin gecikmesinde pay sahibi oldu. Ama Süleyman Demirel olmadan kullanılmayacaktı."
Ne var ki ellerindeki fazla malzeme onlar için sorun olmuş...
"Biz belgeseli başlangıçta sekiz bölüm olarak düşünmüştük. Kanalla da böyle anlaşılmıştı. Ancak elimizdeki malzemenin, olayların ve anekdotların çokluğu nedeniyle dokuzuncu bölümü yapmaya karar verdik."
Rıdvan Akar, "Keşke bir dokuz bölüm daha yapabilseydik" diyor. 12 Eylül Belgeseli'nin doğurgan bir kadın gibi olduğunu ve bununla pek çok belgesele zemin hazırladığını düşünüyor:
" Tahmin edebileceğiniz gibi, 400 saatlik söyleşi, 50 saatlik görsel arşivi olan bir paket dokuz saate sığmayacaktı. Dolayısıyla 12 Eylül sürecine gidişte bizler açısından detay olarak algılanan bazı konular birer cümle ya da birer paragrafla geçiştirildi."
Akar, 12 Eylül ile ilgili her şeye değinmeye çalıştıklarını, o nedenle kimine bir cümle kimine bir paragraf, kimine ise, sayfalar ayırdıklarını anlatıyor.
"Bizim 12 Eylül Belgeseli'nde yansıttığımız her olay, örneğin bir Çorum, Maraş, 16 Mart katliamı ve 12 Eylül gecesi yapılan hazırlıklar, liderlerin o geceki duygu ve düşünceleri, hepsi başlı başına birer belgesel konusudur."
Belgesel televizyonda gösterilmeye başlandı. Önce Cine 5'te ardından da Show TV'de yayımlanacak. Belgesel toplumdan nasıl bir tepki alacak diye soruyoruz.
Rıdvan Akar bu konuyu çok düşündüklerini söylüyor. Daha önce yapılmış belgesellerin (Demirkırat ve 12 Mart) Türkiye'nin yakın geçmişine ışık tuttuğunu ama 12 Eylül'ün etkilerinin halen devam ettiğine dikkat çekiyor.
"12 Eylül hâlâ Türkiye'nin sonuçlarını yaşadığı bir olay. Herkesin bir şekilde ortak bir tarihi ve anısı var. Dolayısıyla herkesin bildiği ve herkesin bir şekilde etkilendiği bir süreci anlatmak ciddi bir sorumluluk istiyor. Örneğin herhangi bir yeri eksik bıraktığınızda o süreci yaşayanlar neden buna yer vermediniz diye sizden hesap sorabilirler. Onun için olabildiğince titiz ve duyarlı olmaya gayret ettik. Bu tepkilerde iki şey olabilir. Biz 1973-83 yıllarına bir ayna tuttuk. Daha önce o dönemi kendi sirk aynalarında seyredenler bizim tuttuğumuz aynadan rahatsız olabilirler. Kiminin gözü kamaşabilir, kimi ise kendi duyarlıkları, yaşadıkları, olaya bakışı ve dünya görüşü açısından bizi sorgulayabilir. Ancak önemli bir konu var. O da belgeselin objektif bir dili var."
12 Eylül'ün müziği...
Başka bir konuya geçiyoruz. O da Mehmet Ali Birand'ın belgesellerinde öne çıkan müzik. Mehmet Ali Birand daha önceki belgesellerinde Fahir Atakoğlu'yla çalışmıştı. Peki ya şimdi?
"Önce şunu belirtmek istiyorum. Özenli müzik çalışmalarının belgeseli taçlandırdığına inanıyorum. Ayrıca daha önceki belgeseller Atakoğlu'nun önünün açılmasında önemli bir rol oynamıştı. Mehmet Ali Birand bu kez dört kişilik Kybele grubuyla çalıştı. Bu grup 12 Eylül Belgeseli'nin sanıyorum hafızalardan çıkmayacak olan müziğini yaptı. Kyble Grubu 12 Eylül Belgeseli'yle Türk kamuoyuna tanıtılmış olacak."
Gelelim montaj safhasına. Bir belgeselde belki de en zorlu aşama montaj. Çekilen görüntüler titizlikle yerine yerleştirilecek ve ortaya insanların beğeneceği bir belgesel çıkacak.
"Önce şunları söyleyeyim. Belgeselin yönetmeni Mustafa Ünlü, yapımcısı ise Ali İnandım. Bu iki arkadaş Shakti Yapım'da çalışıyorlar. Bir de Kıbrıs Belgeseli'ni hazırlayan 32. Gün'ün ilk ekibinden arkadaşlarımız var. Montaj safhasında tek ve yetkili bir isim var, yönetmenimiz Mustafa Ünlü. Yönetmenimiz ve Shakti ekibinin aylar süren bir montaj süreci oldu. Sanıyorum, diğer belgesel dillerinden daha yetkin ve son derece hareketli, dinamik ve kolay izlenebilen bir montaj dili oluşturdular."
12 Eylül'ün üzerinden tam 18 yıl geçti. Peki o günden bugüne Türkiye'de neler değişti? Belgeselle birlikte o dönemi tekrar yakından yaşayan Rıdvan Akar bu soruya şöyle cevap veriyor:
"Biz sadece tarihsel gerçeklere ışık tutmakla kalmadık. Bugünün siyasetçilerine ve siyasi aktörlerine, vatandaşından en tepedeki siyasetçiye 12 Eylül dönemini anlatmakla aslında bugünü anlatmış olduk. Örnek verirsek, 12 Eylül darbesinin ilk hazırlıklarında Kenan Evren bir çalışma grubu kurulmasını istiyor. O çalışma grubuyla şimdiki çalışma grubu arasında bağlantı kurmayanlar ya da böyle bir gerçekliğin varlığından habersiz olanlar, Batı Çalışma Grubu'nu kendi içinde değerlendirdiklerinde bir sonuca varmayabilirler. Ama 12 Eylül'deki çalışma gruplarıyla şimdiki çalışma gruplarını karşılaştıranlar bugünkü gelişmelerin çarpıcı olduğunu söyleyebilirler. Yine o dönemin komutanlarının ve askerlerinin ilk kez o dönemde Harbiye Marşı'nı tek bir ağızdan hep birlikte büyük bir duyarlılıkla söylemesi aslında ordu içindeki rahatsızlığın kamuoyuna karşı dile getirilmesidir. Bunlar anlamlı uyarılardır. Bu uyarıların tarihsel boyutlarını bilenler bugünü daha iyi okuyabilirler diye düşünüyoruz. 12 Eylül Belgeseli de bugün yaşananlara geçmişin içinden bir yanıt verebilir diyebiliriz."
12 Eylül Türk toplumunu derinden etkilemiş bir olaydı. O güne şahit olanlardan bazıları şu an hayatta değil. Yaşayanlar 12 Eylül'ü nasıl hatırlamışlar? Akar ilginç şeyler söylüyor:
"Biz insanlara kamerayı yönelttiğimizde, onların tanıklığına başvurduğumuzda, örneğin Çorum katliamı, Maraş katliamının son derece vahşi olaylarını yaşayanlarla, ailesi öldürülenler, işkence görenlerle konuştukça kimisi ağladı, kimiyse hüzünlendi. Şunu anladık ki 12 Eylül belki kabuk bağlamıştır ama hâlâ bir yaradır."
Rıdvan Akar o dönemin tanıklarından çoğunun bir iç muhasebe yaptığını, hatta çoğunun kendi aleyhine de olsa ilginç itiraflarda bulunduğunu anlatıyor. Birçoğu da o süreçte yaşananları acımasızca eleştirmiş.
"Herkes kendi açısından 12 Eylül dönemini sorgulamış. Birkaç örnek verirsek; 12 Eylül'ün komutanlarından bir orgeneral 12 Eylül yönetimiyle 12 Eylül müdahalesinin artık ayrılması gerektiğini, müdahalenin doğru, yönetim politikalarının yanlış olduğunu düşünmeye başlamış. Mesela bir ülkücü lider o dönemde kullanıldıklarını, aslında darbeye adım adım gidilen bir süreçte kendilerinin bu adımı hızlandıran bir katalizör görevi gördüklerini itiraf etti. Devrimci bir örgüt lideri, devrimcilerin o dönemdeki silah fetişizmini eleştirdi. O dönemin bir sendikacısı, sendikaların politikleşmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Yine o dönemin bir işadamı aslında işçilere karşı sert olan tavırlarını eleştirdi. Dolayısıyla herkes kendince bir muhasebe yapmış. Bu Türkiye'nin gelecekteki demokrasi kültürü açısından son derece önemli bir konu. Demek ki hâlâ taşlar yerine oturmamış diyebiliriz."
Söyleşinin sonuna geldik. Bundan sonra ekibin geleceğe dönük planları ne?
"Mehmet Ali Birand'la yeni bir proje yapacağız. Bu sefer sanıyorum Türkiye'nin 1983-93 dönemi gündeme gelecek. Yani Özal'lı dönem. Özal'lı yıllar 12 Eylül dönemi kadar Türkiye'nin toplumsal yapısını ve dokusunu değiştiren son derece önemli bir dönem. Biz hem ekip olarak çok partili dönemin tarihini yaptığımız bu çalışmalara devam etmiş olacağız, hem de Türkiye'nin yakın geçmişine yine tarafsız, objektif ve araştırmacı bir gözle ışık tutmaya gayret göstereceğiz."