Popstar ahlâksızca bir programdır ve ne yazık ki bu türden bir ahlâksızlık
(müstehcenlik) dünyada prim yapar...
İlkel toplumlardan günümüze kurban törenleri her zaman büyüleyici bir niteliğe
sahip oldu. Arenalarda gladyatörlerin ve vahşi hayvanların öldürülmesi, Ortaçağ
ve Yeniçağ Avrupa'sında belli aralıklarla kent meydanlarında suçluları ya da
cadıları cezalandırmak için düzenlenen şölen havasındaki törenler gibi.
Kurbanların ya da suçluların bedenleri acılar içinde kıvranırken seyirciler bu
cezalandırma gösterisinin suç ortağı olarak yarı korku yarı sadist duygular
içinde olayı büyülenmiş bir şekilde izlerlerdi. Bütün bu törenlerin temel amacı
kolektif bir arınma ve korunmaydı. İlkel toplumlar tanrıların ya da ölmüş
atalarının ruhlarının gazabından korunabilmek için belli aralıklarla bu
törenleri düzenlemek zorundaydılar. Böylelikle kötülüklerden, uğursuzluk ve
talihsizlikten korunduklarını düşünüyorlardı.
Modern toplumlar artık bu türden törenler düzenleyemiyor. Televizyon denilen
popüler araç ilkel insanlardan kalan bu alışkanlığın belli ölçülerde ve başka
biçimlerde, günümüz modern toplumları tarafından sürdürülmesine dolaylı katkıda
bulunuyor. Örneğin tüm trafik kazalarının görüntüleri bu kurban törenlerinin
güncel bir versiyonuna benzer. Rehine olayları için de benzer şeyler
söylenebilir. Ancak burada seyirci doğrudan olayın bir parçası, suç ortağı
değildir. Bu yüzden bu türden televizyon görüntüleri gerçeğinden daha müstehcen
görüntülerdir. Parçalanmış cesetler, inleyen, şok geçiren kazazedeler ya da
yaşamı askıya alınmış rehine görüntüleri Baudrillard'ın deyimiyle müstehcen
görüntülerdir. İnsan bedenleri ve rehine en özel anlarından biri olan cinsel
ilişki gibi bir anda yani kaza geçirdikleri ya da rehine alındıkları o çok özel
anda teşhir edilirler. Bu insanlar tam da görülmemeleri, izlenmemeleri gereken
bir anda birer kurban gibi izlenirler. Trafik canavarının kurbanlarına ait
görüntüler, her gün seyircinin kan görme isteğini (?) giderir.
Gelelim Popstar'a
Popstar gibi bir program bu çerçevede ele alınabilir. Öte yandan bu programın
İngiltere ya da bir başka modern toplumda sunulması olayın izleyici tarafından
birebir aynı şekilde algılandığı ve yorumlandığı, seyirci profilinin aynı olduğu
anlamına gelmez. Çünkü İngiltere'de de futbol oynanır Türkiye'de de.
İngiltere'de de dondurma sevilen bir yiyecektir Türkiye'de de. Ancak bu
benzerlikler iki toplumun kafa yapısının aynı olduğu anlamına gelemez. Örneğin,
bu programın İngiltere'de izlenme oranıyla Türkiye'de izlenme oranı ve nedeni
aynı mıdır? Türkiye rasyonel bir ahlâki yapıya sahip bir toplum değildir. Eğitim
düzeyinin ve kalitesinin düşüklüğü, sözcüğün gerçek anlamında laik, rasyonel bir
ahlâk anlayışına sahip bir toplum olmaması bu türden programlara olan ilgisini
körüklemekten başka bir işe yaramaz.
Ayrıca yapımcının kabul ettiği gibi Popstar, popüler kültüre değil kitle
kültürüne özgü bir üründür. Popüler bir program olması popüler kültür ürünü
olduğu anlamına gelemez. Çünkü popüler kültür toplumun alt katmanlarında doğup,
gelişip, yaygınlaşırken popstar tipi kitle kültürüne özgü programlar ticari
amaçlı olup, genelde entelektüeller tarafından sıradan seyirci için üretilir.
Yapımcı birkaç yıl sonra bu programı kimsenin hatırlamayacağını söylerken böyle
bir düşünceyi dile getiriyor.
Kitlelerin televizyon ekranı karşısında mıhlanıp kalmalarının en önemli
nedenlerinden biri bu programın sadistçe duygularını tatmin edebilmesine katkıda
bulunmasıdır. Bu gerçek bir kurban verme töreni ya da ritüeli değildir. Bu
gerçek görüntülerden oluşan sahte bir kurban törenidir. Çünkü bu kurbanlar
kendilerine rağmen değil, bilerek ve isteyerek oradadırlar. Dolayısıyla onlar
birer gerçek kurban değil, kurban rolü oynamayı kabul eden insanlardır. Bu bakış
açısı doğrultusunda ahlâki yapılarının sorgulanması gerekiyor (bu türden
programların yapımcıları kamera önüne çıkan insanlardan psikopat şeklinde söz
ediyorlar!). Kurban rolü oynamayı kabul etmek sado-mazoşist bir kişiliğe sahip
olmayı da beraberinde getirir (diğerlerinin elenmesinden alınan zevk ve zevk
almaktan dolayı çekilen acı, suçluluk duygusu gibi).
Seyirci açısından ilginç
olan da budur. Bir bakıma tek kişi (yarışmayı kazanacak kişi) dışında herkes
rezil olmayı baştan kabul eder. Kazanacak kişinin de böyle bir garantisi
olmadığından o da aynı durumdadır. Seyirciyse her hafta kimin rezil olacağına
karar verir ve bu kişinin nasıl rezil olduğunu izleyerek sadistçe bir zevk alır.
Bir anlamda gladyatör arenalarında olduğu gibi Popstar yarışmacıları gücül
düzeyde bile olsa her hafta sırayla yok ediliyorlar. Programın büyüleyici olan
yanı budur çünkü seyirci her hafta kimin 'yok edileceğine' karar verir. Ancak
seyirciler hangisinin saf dışı edilmesi konusunda fikir birliği içinde
değildirler. Bu yüzden çeşitli yarışmacıların çevresinde (programın formatı
gereği) halkalanır ve her seyirci kitlesi kendi yarışmacısını diğerlerine karşı
korur ve onun saf dışı edilmesini engellemeye çalışır.
Ekran başındaki seyirci bir bilgisayar oyununda hedefleri vuran oyuncu
konumundadır. Hangi seyirci kitlesi daha iyi atış yaparsa diğer kitlenin
oyuncusunu devirir ve zafer çığlıkları atar. Bu yarışmanın izleyicisinin de
ahlâki bir tavır sergilemediği ortadadır. Çünkü bu oyunda belirleyici olan
ahlâki kurallar değildir. Örneğin en dürüst yarışmacı değil oyunda kalmak için
ekranda her türlü ödünü vermeyi kabul eden (ödün vermiyormuş gibi görünerek ödün
vermek de dahil. Çünkü orada olmak zaten insanın kişiliğinden verebileceği en
büyük ödünlerden -milyonlarca seyirci karşısında rezil olmak gibi- biridir.
Yarışmacı aşağılanmayı baştan kabul etmiştir) kişi oyuna devam edebilir.
Her
eleme aşamasında adayların jüri karşısındaki tavır ve davranışları seyircinin sadizm düzeyi tarafından belirlenir gibidir. Çünkü jüri yarışmacılara seyircinin
verdiği tepkiye göre sadistçe ve aşağılayıcı sorular sorar. Seyirciyse bu
sorulara en korkusuz, akıllıca (?) ya da saldırgan bir tavır sergileyerek yanıt
verenleri oyunda tutar, korkak, politik bir tavır sergileyenleri yani oyunda
kalmak için çabalayanları saf dışı eder. Eleme anında birkaç dakikalığına üzülse
bile daha sonra sadistçe duygular yine kendisine hakim olur. Burada bir drama
yoktur, burada dramatik unsurlara sahip oyuna benzeyen bir şey vardır, zaten adı
bu yüzden yarışmadır.
Oynayanlarsa yarışmacılardan çok yarışmacılar üzerinden diğer seyircilerle oyun
oynayan izleyicilerdir. Bir tür at yarışı gibi bir şey. Herkes oynadığı atın
kazanması için çığlık atar. Ekranda yarışmacıların duygusal anları seyirci için
bir tür sadistçe duygularını tatmin edebildiği bir araçtır. Yarışmacılar
arasında eski bir suçlunun bulunmasının ve yarışmada kalmasının nedeni kader
kurbanına acımaktan çok diğer yarışmacıları tutanlara karşı onu oyunda
tutabilmektir. Burada bir tür meydan okuma oyunu oynanır.
Kısaca Popstar ahlaksızca bir programdır ve ne yazık ki bu türden bir
ahlaksızlık (müstehcenlik) dünyada prim yapar. Hiç kuşkusuz popüler kültürün iyi
kötü, yararlı ve yararsız ürünleri vardır oysa kitle kültürünün temel amacı
genelde para kazanmaktır. Kazandığının küçük bir parçasını da 'kazanan' kişiye
verir. Seyirciyse bütün bu aşağılanma sürecine dayanan kişiyi öteki uca geçerek
tam bir iki yüzlülükle yerlere göklere koyamaz. Bu yüzden bu türden bir program
düzeltilemez. Oraya bir sosyoloğun alınması söz konusu olamaz çünkü bu
yarışmanın mantığına tamamen aykırıdır. Yapımcılar böyle bir şey yapmaktansa
muhtemelen programı yapmamayı tercih edeceklerdir. Aksi takdirde sosyologun bu
programın kurbanlarından biri olmayı baştan kabul etmesi gerekir!
Prof. Dr.OĞUZ ADANIR
Oğuz ADANIR (Arşivi)
18/01/2004