Reklama sosyal reklama ve tarihe dair yeni ve önemli olduğunu düşündüğüm bir tehlike;
Propaganda filmlerinin tarihi son yüzyılda çok hızlı bir "format" değişimini içermekte. daha önceki yazılarımda bu konulara "belli bir açıdan" ayrıntılı yaklaşmaya çalıştım.
Bu değişim süreçlerinde sosyal ve çevresel gereksinimlerin mi yoksa çok sık olduğu gibi ekonomik yapının ve ticari konjonktürün mü daha
yoğun rol oynadığı açıkçası benim kafamda da çok sarih değil. Zaten bu yazı belki de taşıdığını düşündüğüm aciliyet nedeniyle buraya nasıl gelindiğinden çok buradan sonra gidilecek tüm sokakların çıkmaz sokak özelliğini açıklamaya yönelik.
Günümüzde propaganda filmlerinin özellikle televizyonda sık kullanılan türüne "reklam" deniyor.
Başlı başına bir program reklamlar ve televizyonun en önemli programı. Açık olanları ve gizli olanları var. son bir iki sene içinde "sosyal reklam" (ki bu kavram batıda sanıyorum tam bu şekilde kullanılmıyor)
süreçte sıklaşarak kullanılıyor. Bunu yani sosyal reklamın kullanılacağını daha önceden (çok doğal olarak) öngörmek olasıydı ve bu gerçekleşiyor şimdi.
Batıda olanlara bir on yıl ekleyip beklemek yetiyor bazan olacaklarla ilgili öngörüde bulunmak için…
Son iki ay içinde bir çikolata firmasının ve bir bankanın reklamları; batılı üretim biçimleri ve kavramların bu coğrafyaya ulaşırken batıdaki kirliliği ve açmazının da ötesinde kirlendiğine ve tehlike barındırdığına dair kuşkularımı da beslemekte.
Sanıyorum kent firmasının çikolata reklamında (insanları çocuk esirgeme kurumundaki öksüz çocukları bayramda ve sürekli daha sık ziyaret etmeye ve onlarla ilgilenmeye ikna etmeye çalışan bir reklam; çok estetik, çok iyi imkanlarla çekildiği belli olan, çok etkileyici bir çalışma / en azından bana göre) buradaki tehlike firmanın logosunun görüntü içinde olması.
Kesme ile film bitip siyaha düşüldüğünde firmanın logosu konulsa sorun çözülecektir (ki siyaha fade ile düşüldüğünde bile eleştirilecek şeyler var).
Fakat bu logonun filmin içine konmasının daha tehlikeli örneği hemen aynı anda üretilmiş ve şu günlerde sıklıkla televizyonlarda gösterilen bir banka (sanıyorum vakıfbank) reklamında görülmekte; bu reklamda sokakta yaşayan çocuklarla ilgili bankanın bir vakıfla ilgili yaklaşımı ve desteği anlatılırken filmin sonunda ya bir kaydırmayla (ki böyle olması filmin bütçesi ve perspektifte bozulma olmaması yönleriyle daha muhtemel) ya da bir zomutla açıkta beton bir merdivende uyuyan bir çocuğun görüntüsünün arkasında bankanın bir bankanın giriş kapısı görülüyor.
Bu görüntü kurumuyla ilinti kurma açısından diğer çikolata reklamında kullanılan logodan da daha büyük ve önemli bir görüntü.
Dünyanın bir çok yerinde devlet, çok uluslu şirketler ve ulusal şirketler reklamları destekler ve bunu da reklamın sonunda belirtirler.
Bunu yapılışı batıda genellikle benzer formatların kullanımında kesme ile siyaha düşüldüğünde
yorumsuz bir logo ya da cümle ile oluyor. aksine örnekler bulunursa bu benim savımı çürütmez yalnızca bana onların da bir şeyi yanlış yaptığını düşündürür; bir çok diğer konuda olduğu gibi…
Ancak eğer mamul, ürün, kurum, hizmeti her neyse o ve onlar sosyal reklamın içine sokulmaya başlanırsa; öykünün içine sokulmaya başlanırsa (görsel ya da sözel olarak) bunun sonu gelmez.
Sosyal reklam alanı sonsuz bir yalan çağı olan çağımızda doğruyu söylemek için kirletilmeden saklanması gereken son alanlardan biri.
İçinde yaşadığımız yalan ve nefret yüklü çağda her gün gördüğümüz gibi (ırak) insanlar düşmanlarını öldürmekle (ki öldürme eyleminin insanlık dışı bir durum olduğu konusunda hiç birimizin şüphesi olamaz) yetinmiyor; cansız bedenlerin üzerinde zıplıyor veya o bedenleri parçalıyor, eziyor.
İnsanlar başka insanların bulunduğu kafelere, çalışma ve ibadet etme alanlarına bomba yüklü kamyonlarla dalıyor.
Her türlü çevresel ve sosyal sorun şiddetini artırarak yaşam alanlarımızı zorluyor. kısacası insanların ve kurumların- doğruları bildiğini- toplulukların ve bireylerin daha mutlu sağlıklı yaşamalarını dilediklerini ve bunu sağlamanın yollarını bildiklerini ve bu yolda destek verdiklerini savunanların (devlet, çok uluslu şirketler ulusal şirketler ve onların reklamcıları
-ajanslar prodüksiyon şirketler kreatif direktörler prodüktörler metin
yazarları senaristler özgün müzikçiler kurgucular…) o doğruları söylemek için kirletmeden (daha fazla kirletmeden) saklamaları gereken bir alana şiddetle ve çok ciddi olarak ihtiyaçları var.
Bu alana herkesin ihtiyacı var ve aslında bu alan herkesin… bu alana hem etken hem edilgen olarak ihtiyacımız var. o nedenle (belki de ideal olanı yalnızca desteklenen STKnın logosunu olması veya yalnızca sorunun ortaya konması olsa da) firmaların bir an önce öykünün içine görsel olarak karışmaktan vaz geçip alandaki kirlenmeyi durdurmaları ve logolarını kesme ile siyaha geçilmiş alanda mümkünse sessiz ve yanına bir şeyler eklemeden kullanmaları gerekmektedir.
Niçin acil, niçin bu gerekiyor; şunun için bugün yalnızca kent firması logosunu koyabilir yarın da bir banka bankamatik kulübesini gösterir bir başka gün bir diğeri alzheimer hastalarına sattığı
tişörtü giydirir öbür gün lösemi hastalarına bir diğeri sattığı yoğurdu yedirir bir diğeri cinsel tacize uğramış bir çocuğun yanına sattığı tamponun kutusunu yerleştirir, bir başkası şizofreni hastalarına sattığı kot pantolonu giydirir ve gösterir.
Bunları öykünün içine koyar ve öyküyle birlikte bir bütünmüş gibi sunar...
İşte o zaman bu alan da tekrar temizlenmemek üzere kirlenmiş olur; insanlar kendilerine bir şey mi satılmak isteniyor yoksa toplumsal veya çevresel bir soruna mı dikkat çekiliyor şaşırırlar.
Reklam sektörü belli zorlukları yaşıyor olabilir; belki de yaşıyordur ve bu zorluk da
kim bilir hemen hepsi neredeyse aynı olana bin türlü araba markasından birini diğerlerinden farklıymış gibi pazarlamanın ya da öne çıkarmanın temel amaç olduğu bir reklam oluşturmanın çılgınlığı ve güçlüğü olabilir, bilemiyorum.
Belki de sosyal reklam bu anlamda cazip geliyor ve kullanılacak. Ancak gerçekten de bu alanı çok sakınarak kullanmak gerekir; bu alan da battal olur ve kullanılmaz hale gelirse doğruları söyleyecek başka hiç bir yer yok.
Bugün fevkalade çalışan bedenleriniz yarın sizlere bir oyun oynadığında özürlü oluverirsiniz işte o zaman bu doğru söylemek için saklanan alanın önemi daha iyi anlaşılır.
Aslolan ve önemli olan bu trajik olguyu beklemeden, örneğin özürlülerin yararına kullanılması gereken bu alanın önemini özürlü olmadan anlamak ve bu alanı temiz tutmaya çalışmaktır.
Çok geç olmadan bunu tartışmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum nerdeyse tamamen çökmüş olan eğitim sistemimizi, sağlık ve hukuk sistemimizi tartışmak zorundayız.
Her şeyi tartışmak zorundayız. bu ülkedeki bazı üst düzey televizyon yöneticilerinin sosyal reklamı para ile gösterilen veya parasız gösterilen reklam olarak
ayrığını ve parası verilen hiç bir reklama biz dokunmayız ve içeriğine karışmayız diyebildiği de düşünülürse; alanın en yeteneklilerinin istihdam edildiği yer olan reklam sektöründeki çok zeki ve yetenekli insanlar şunu tartışmak zorundalar; yarın töre cinayetlerinin durdurulması ile ilgili bir sosyal reklam üretmek için bir otomobil firması para verdiğinde ve öldürülen kadının cesedinin kendi ürettiği arabada taşınacağı bir senaryo dilediğinde ve diretiğinde ne tepki vereceğini yalnızca yönetmen yapımcı değil ama
ışıkçı sette çalışan aşçı veya çaycı da düşünmek durumundadır. bugün hızla buraya gidiliyor korkusunu duyuyorum…
Bu korkumu paylaşmak istedim; çok geç olmadan…
Belki de yanılıyorum ve abartıyorum ama biri beni ikna etmeli…
Aslında ben yanılmış olmayı çok isterim.
Ethem ÖZGÜVEN
reklama sosyal reklama ve tarihe dair yeni ve önemli olduğunu düşündüğüm bir
tehlike;
propaganda filmleri son yüzyılın ikinci yarısında çok hızlı bir "format"
değişimi yaşadı.
bu değişimin en belirgin özelliği "estetik" arayışın doğal(?) ve öngörülemeyen
sürprizleri değildi.
asıl büyük değişim bu filmlerinin sürelerinin kısalmasıydı.
daha önceki yazılarımda bu konulara farklı açılardan ayrıntılı yaklaşmaya
çalıştım. bu değişim süreçlerinde sosyal ve çevresel gereksinimlerin mi yoksa
çok sık olduğu gibi ekonomik yapının ve ticari konjonktürün mü daha yoğun rol
oynadığı açıkcası benim kafamda da çok sarih değil. zaten bu yazı belki de
taşıdığını düşündüğüm aciliyet nedeniyle buraya nasıl gelindiyle ilgili değil.
bu yazı özellikle de "sosyal reklam", ya da "sosyal amaçlı film" düşünüldüğünde
buradan sonra gidilecek tüm sokakların çıkmaz sokak özelliğini açıklamaya
yönelik.
günümüzde propaganda filmlerinin özellikle televizyonda sık kullanılan türüne
"reklam" deniyor. başlı başına bir program reklamlar ve televizyonun en önemli
programı. açık olanları ve gizli olanları var.
haberler, ekonomi, eğlence programları ve kuşak programları ve yarışmalar ve
aklınıza gelecek neredeyse her program bir reklam programı televizyonda.
televizyonda "hava durumu" bile bir reklam programıdır; sunucunun giydiği elbise
bir firmanındır ve bu bazan bir logoyla belirtilir bazan da sunucunun üstünde
durması yeterli olur ya da bununla yetinilir. anlaşmanın şartlarıyla ilgili
ayrıntılardır bunlar...
son bir iki sene içinde "sosyal reklam" (ki bu kavram batıda sanıyorum tam bu
kelimelerle kullanılmıyor) süreçte sıklaşarak kullanılıyor. bunu yani sosyal
reklamın kullanılacağını daha önceden (çok doğal olarak) öngörmek olasıydı ve bu
gerçekleşiyor şimdi. batıda olanlara bir on yıl ekleyip beklemek yetiyor bazan
ülkemizde olacaklarla ilgili öngörüde bulunmak için...
bu aslında çok hüzün verici bir şey bu topraklarda yaşayan biri olarak
bakarsanız...
son iki ay içinde bir çikolata firmasının ve bir bankanın reklamları; batılı
üretim biçimleri ve kavramların bu coğrafyaya ulaşırken batıdaki kirliliği ve
açmazının da ötesinde kirlendiğine ve tehlike barındırdığına dair kuşkularımı
arttırdı.
sanıyorum kent firmasının çikolata reklamında (insanları çocuk esirgeme
kurumundaki öksüz çocukları bayramda ve sürekli daha sık ziyaret etmeye ve
onlarla ilgilenmeye ikna etmeye çalışan bir reklam; çok estetik, çok iyi
imkanlarla çekildiği belli olan, çok etkileyici bir çalışma / en azından bana
göre) buradaki tehlike firmanın logosunun görüntü içinde olması.
kesme ile film bitip siyaha düşüldüğünde firmanın logosu konulsa sorun
çözülecektir. (ki siyaha fade -yavaş yavaş kararma- ile düşüldüğünde bile
eleştirilecek şeyler var). fakat bu logonun filmin içine konmasının daha
tehlikeli örneği hemen aynı anda üretilmiş ve şu günlerde sıklıkla
televizyonlarda gösterilen bir banka (sanıyorum vakıfbank) reklamında
görülmekte; bu reklamda sokakta yaşayan çocuklarla ilgili bankanın bir vakıfla
ilgili yaklaşımı ve desteği anlatılırken filmin sonunda ya bir kaydırmayla (ki
böyle olması filmin bütçesi ve perspektifte bozulma olmaması yönleriyle daha
muhtemel) ya da bir zoom out ile açıkta beton bir merdivende uyuyan bir çocuğun
görüntüsünün arkasında bankanın bir şubesinin giriş kapısı veya bankamatiği
görülüyor. bu görüntü kurumla ilinti kurma açısından diğer çikolata reklamında
kullanılan logodan da daha büyük (iri) ve önemli bir görüntü.
dünyanın bir çok yerinde devlet, çok uluslu şirketler ve ulusal şirketler sosyal
reklamları destekler ve bunu da reklamın sonunda belirtirler. bunu yapılışı
batıda genellikle benzer formatların kullanımında kesme ile siyaha düşüldüğünde
yorumsız bir logo ya da cümle ile oluyor. aksine örnekler bulunursa bu benim
savımı çürütmez yalnızca bana onların da bir şeyi yanlış yaptığını düşündürür;
bir çok diğer konuda olduğu gibi...
ancak eğer ticari marka (mamul, ürün, kurum, hizmet her neyse) sosyal reklamın
içine sokulmaya başlanırsa; öykünün içine sokulmaya başlanırsa (görsel ya da
sözel olarak) bunun sonu gelmez.
sosyal reklamın daracık temiz alanı sonsuz bir yalan çağı olan çağımızda doğruyu
söylemek için kirletilmeden saklanması gereken son alanlardan biri. içinde
yaşadığımız yalan ve nefret yüklü çağda her gün gördüğümüz gibi (ırak) insanlar
düşmanlarını öldürmekle (ki öldürme eyleminin insanlık dışı bir durum olduğu
konusunda hiç birimizin şüphesi olamaz) yetinmiyor; cansız bedenlerin üzerinde
zıplıyor veya o bedenleri parçalıyor, eziyor. insanlar başka insanların
bulunduğu kafelere, çalışma ve ibadet etme alanlarına bomba yüklü kamyonlarla
dalıyor. her türlü çevresel ve sosyal sorun şiddetini artırarak yaşam
alanlarımızı zorluyor. kısacası insanların ve kurumların- doğruları bildiğini-
toplulukların ve bireylerin daha mutlu sağlıklı yaşamalarını dilediklerini ve
bunu sağlamanın yollarını bildiklerini ve bu yolda destek verdiklerini
savunanların (devlet, çok uluslu şirketler ulusal şirketler ve onların
reklamcıları -ajanslarprodüksiyonşirketlerkreatif
direktörlerprodüktörlermetinyazarlarısenaristlerözgünmüzikçilerkurgucular...) o
doğruları söylemek için kirletmeden (daha fazla kirletmeden) saklamaları gereken
bir alana şiddetle ve çok ciddi olarak ihtiyaçları var. bu alana herkesin
ihtiyacı var ve aslında bu alan herkesin... bu alana hem etken hem edilgen
olarak ihtiyacımız var. o nedenle (belki de ideal olanı yalnızca desteklenen
STKnın logosunu olması veya yalnızca sorunun ortaya konması olsa da) firmaların
bir an önce öykünün içine görsel olarak karışmaktan vaz geçip alandaki
kirlenmeyi durdurmaları ve logolarını kesme ile siyaha geçilmiş alanda mümkünse
sessiz ve yanına bir şeyler eklemeden kullanmaları gerekmektedir.
niçin acil, niçin bu gerekiyor; şunun için bugün yalnızca kent firması logosunu
koyabilir yarın da bir banka bankamatik kulübesini gösterir bir başka gün bir
diğeri alzheimer hastalarına sattığı tişörtü giydirir öbür gün lösemi
hastalarına bir diğeri sattığı yoğurdu yedirir bir diğeri cinsel tacize uğramış
bir çocuğun yanına sattığı tamponun kutusunu yerleştirir, bir başkası şizofreni
hastalarına sattığı kot pantolonu giydirir ve gösterir. bunları öykünün içine
koyar ve öyküyle birlikte bir bütünmüş gibi sunar... işte o zaman bu alan da
tekrar temizlenmemek üzere kirlenmiş olur; insanlar kendilerine bir şey mi
satılmak isteniyor yoksa toplumsal veya çevresel bir soruna mı dikkat çekiliyor
şaşırırlar.
reklam sektörü belli zorlukları yaşıyor olabilir; belki de yaşıyordur ve bu
zorluk da kim bilir hemen hepsi neredeyse aynı olana bin türlü araba markasından
birini diğerlerinden farklıymış gibi pazarlamanın ya da öne çıkarmanın temel
amaç olduğu bir reklam oluşturmanın çılgınlığı ve güçlüğü olabilir, bilemiyorum.
belki de sosyal reklam bu anlamda cazip geliyor ve kullanılacak. ancak gerçekten
de bu alanı çok sakınarak kullanmak gerekir; bu alan da battal olur ve
kullanılmaz hale gelirse doğruları söyleyecek başka hiç bir yer yok. bugün
fevkalade çalışan bedenleriniz yarın sizlere bir oyun oynadığında özürlü
oluverirsiniz işte o zaman bu doğru söylemek için saklanan alanın önemi daha iyi
anlaşılır. aslolan ve önemli olan bu trajik olguyu beklemeden, örneğin
özürlülerin yararına kullanılması gereken bu alanın önemini özürlü olmadan
anlamak ve bu alanı temiz tutmaya çalışmaktır. çok geç olmadan bunu tartışmak
zorunda olduğumuzu düşünüyorum nerdeyse tamamen çökmüş olan eğitim sistemimizi,
sağlık ve hukuk sistemimizi tartışmak zorundayız. her şeyi tartışmak zorundayız.
bu ülkedeki bazı televizyon yöneticilerinin reklamla sosyal reklam arasındaki
farkı; para ile gösterilen veya parasız gösterilen reklam olarak ayırdığı ve
parası verilen hiç bir reklama biz dokunmayız ve içeriğine karışmayız
diyebildiği de düşünülürse; alanın en yeteneklilerinin istihdam edildiği yer
olan reklam sektöründeki çok zeki ve yetenekli insanlar şunu tartışmak
zorundalar;
yarın töre cinayetlerinin durdurulması ile ilgili bir sosyal reklam üretmek için
bir otomobil firması para verdiğinde ve öldürülen kadının cesedinin kendi
ürettiği arabada taşınacağı bir senaryo dilediğinde ve direttiğinde ne tepki
vereceğini yalnızca o filmin yönetmeni yapımcısı değil ama ışıkcı sette çalışan
aşcı veya çaycı da düşünmek durumundadır.
bugün hızla buraya gidiliyor korkusunu duyuyorum...
bu korkumu paylaşmak istedim; çok geç olmadan...
belki de yanılıyorum ve abartıyorum ama biri beni ikna etmeli...
aslında ben yanılmış olmayı çok isterim.
çok güncel bir örnek olan bir petrol istasyonu reklamında bir ayı tarkan'ın
yolunu açıyor, yola düşen kütüğü kenara çekiyor ve petrol istasyonunun çevre
duyarlığı vurgulanmaya çalışılıyor. çok yakın bir zamanda bu sosyal reklam
alanlarını şirketler öylesine yoğun işgal edecekler ki örneğin; çevreyi kirleten
atıkların veya tiner kullanan çocukların oluşmasına ve çoğalmasına yol açan
sosyal sorunların sebebi (müsebbibi) olarak yalnızca sen, ben ve sıradan insan
kalacak. dünyayı ahlaken ve çevre olarak bu hale dev çok uluslu şirketler değil
hasan, ayşe, mary, michael, dietmarr, olga, muhammed getirmiş olacak.
burada bir çözüm varsa (yok galiba) o da sosyal konularda para koyan ve destek
veren şirketlerin sosyal içerikli reklamları üretirken ve kullanırken belirli
ahlaki ilkeler içinde davranmaları. yoksa bu alanda çok kısa sürede bitecek.
yaratıcı gurubun bu tür bir üretimde para verenden ahlaki olarak bağımsız bir
noktada bu üretimi yapması çözümün çok önemli bir parçasıdır.
bir yönetmenin doğal su kaynaklarının kirlenmemesi konusunda uğraşan bir ngo stk
ile bir film yaratma çabasına girmesi ve bu filmin parasının bir şirket
tarafından verilmesi ve filmin bittiği noktada siyah üzerinde bu firmanın
logosunun gösterilmesi çok başka bir şeydir.
bütün bu sosyal filmin yapım sürecinin o firmanın reklamı olarak oluşması ve
gerçekleşmesi
çok başka bir şeydir.
birinci süreçde yönetmen ve ngo-stk bir çok konuda çevrsel ve etik olarak
firmayla hesaplaşabilir, zorlayabilir, ikna edebilir, vaz geçebilir. hatta
firmanın desteğini o firma uygun olmadığı için baştan reddedebilir. Bu süreç
sağlıklı yaşanma ihtimali olan, öğrenme, ikna etme, ikna olma gibi insani
kavramları barındırması muhtemel bir süreçtir.
ikinci süreçte her şey o firma adına satın alınmış bir süreç ve emek bütünüdür
ve patron ne isterse o olur. bu bir sosyal film oluşturma süreci değil bir
yıkama; kara para aklama sürecine daha yakın; en azından böyle tehlikeleri ciddi
olarak barındıran bir süreçtir.
mutlaka belirtmem gereken çok önemli bir nokta da aslında ngo ve stk adı altında
toplanan kuruluşların büyük çoğunluğunun da kirlenmiş ve kötü çalışan yerler
olduğunu düşündüğüm gerçeğidir. yani bir stk devreye girdiğinde bütün sorunlar
çözülmüyor. ancak bütün bunlara karşın bu sosyal film üretim süreci bu stkların
iyi çalışan, temiz ve ahlaklı olanlarını kontrolünde ve izah ettiğim şekilde
(veya buna benzer bir anlayışta) gerçekleşmelidir. böyle stklar (ngo) var.
ulusal ve yabancı örnekleri mevcut.
bu yazıları bu mevzular on yıl sonra tüh diyerek konuşulacağı için şimdiden
yazıyorum. ama o zaman alan kirlenmiş olacak diye korkuyorum bizler denizleri,
toprakları çabuk kirletebilen insanlar olduğumuzu bu coğrafyada yarım yüzyılda
kanıtladık; sanal ve kavramsal alanlar da çok önemli belki koruyabiliriz...
Yoksa bu yazıları bu sıklıkta yazmam ve konuyu bu kadar düşünmemin sebebi sosyal
reklam alanının benim için önemli olması değil.
bu alan herkes için önemli ve herkesin ama ben bunun biraz daha farkındayım...
ne yazık ki...
sağlık dileklerimle
Ethem ÖZGÜVEN
Daha önce sosyal reklamın ne olduğuna ve üretim süreçlerinin nasıl daha sağlıklı
işleyeceğine dair iki beyhude yazı yazmıştım.
Bu beyhude yazılara niye bu kadar vakit ayırdığımı düşünenleriniz olacağına
eminim.
Ben bu beyhude yazıları kötü bir omurgayla yazmanın ötesinde bu sosyal
reklamların %90ını hiç bir bütçe olmadan çekiyorum
Hem de alanlarında çok önemli isim olan reklamcı eğitimci besteci eğitimci en az
on on beş arkadaşımı da kandırarak.
Bazen bu hiç bütçesiz süreç sonunda oluşturduğumuz filmleri kaderleri tüm bu
yazdıklarımdan daha hicran verici oluyor.
Bir ara anlatırım...
Saygı ve sevgilerimi iletiyorum.