Sessiz sinema, bu yeni sanatta
en son olarak varlık gösteren genç Sovyet okuluyla en gelişmiş durumuna
ulaştı. Sessiz sinema, böylelikle kendi başına bir sanat, kendine çzgü kuralları
olan, belli ilkelere dayanan bir anlatım olmuştu ki, birdenbire ortaya ses öğesi
çıktı. Ses öğesinin sinemada herşeyden önce sözlendirme için kullanılacağı,
filmlere
ara yazılar konulmaya başlandığından beri anlaşılmıştı. İlk sessiz filmlerde ara
yazı yoktu: daha sonraları bir çekimden öbürüne geçerken zaman bakımından
ilerlemeyi göstermek, bulunulan yeri belirtmek, kişilerin kimliğini
ortaya koymak için ara yazılar kullanılmaya başlandı.
Giderek bunlar yerini ''konuşma'yı
gösteren yazılara bıraktı. 1920 yıllarına doğru senaryonun gelişmesi, görüntüler
kadar arayazılar, çekimler arasında açık kapatmak ihtiyacını duyan kurgucunun
isteğine göre değil, senaryocunun isteğine göre hazırlanıyordu. Sessiz sinemanın
son birkaç yılı içinde ''konuşma''yla ilgili sözler o kadar önem kazandı
ki, herhangi bir oyuncu ağzını açıp söz söylemeye başlarken çekimi kesip bir arayazıyla
bu sözü vermek alışkanlık haline geldi.
Sinemada sesin, daha doğrusu
sözün saltanatı başlamıştı. Ses sinemaya giriyor. . . Sinemada ses, sinemanın
kendisi kadar eski bir buluştur. Sesli sinemanın ilk zamanlarında sesle
görüntünün birlikte gitmesini sağlamanın güçlüğü, sesin yeniden çalınması, kolay
aşılır engeller değildi. Bundan başka sessiz filmin kendine özgü yapısı, sanatı,
tekniği bunun dışındaki ilerlemeler, mikrofonların gelişmesi bu alandaki
çalışmaları hızlandırdı.
Fakat bütün sinema tekniğini ealtüst edecek
böyle bir yeniliğe sinemayı ellerinde tutan tekeller karşı koyuyorlardı. Öte
yandan sesli film üzerinde bulunan başlıca usüller de iki tekelin elinde
(Amerika'da ''western electric co. , Almanya'da ''A. E. G. Tobis-Klangfilm'')
iyeliğindeydi. Western kendi patentini HOllywood'un büyük ortaklıkalrına teklif
etti, fakat hiçbiri geleceğine inanmadıkalrı bu buluşa yanaşmadılar. Sonunda iflas
durumuna gelmiş küçük bir ortaklığın sahipleri olan Warner kardeşler, talihlerini denemek üzere ''western''in
buluşunu aldılar.
İlk olarak yarı opera
olan Don Juan 6 Ağustos 1926'da New York'da gösterildi. Yalnız müzikli olan bu
filmden sonra müzik ve konuşma taşıyan The Jazz Singer 6 Ekim 1927 de
oynatıldı. Her iki filmdede seslendirme için plaklar kullanılıyordu. Sonradan
sesin optik yolla film üzerine alınması denemelerine girişildi. İki filmin
gördüğü rağbet, sesli filmin birdenbire gelişmesini sağladı. Sesli film
ortaya birtakım önemli meseleler çıkardı: Sesleri elverişli olmayan sessiz film
çağının birçok önemli ünlü oyuncusu birden kendilerini endüstrinin dışında
buluverdiler: yaklaşan iktisadi bunalım, sesli filmin çıkışı sayesinde,
sinema endüstrisini bu sarsıntının dışında bıraktı: sinemanın büyük ustaları
sesli film karşısında kararsızlığa düştüler.
Sesli filmin ilk yılları sanat bakımından
oldukça başarısız geçti. Halk sesli filme büyük ilgi gösterirken, Chaplin, Clair, Pudovkin, Eisenstein, Murnau.
. . gibi
büyük sanatçılar sesli filme cephe aldılar. Öbürlerinden ayrı olarak Eisenstein, Pudovkin
ve Aleksandrov, sessiz film çağının artık geçtiğini, ses öğesinin filmde
destekleyici bir rol oynayabileceğini kabul ediyorlar, fakat bir film sahnesine
eklenecek konuşmanın sahnenin bütün değerini, özellikle bir çekimden öbürüne geçişteki
özelliği yok edeceğini öne sürüyorlardı.
SİNEMA EL KİTABI NİJAT ÖZÖN
syf 32, 33, 34
Sesin filmlere eklenmesi sinemayı sessiz bir hareketli resimler
dizisinden çıkarıp hayatın bire bir kendisine dönüşmesini sağladı. Seslerinin
duyulmasıyla gerçek, canlı kişilere dönüşen karakterler, karmaşık ses efektleri ve
görsel aksiyonlar sayesinde puzzle tamamlanmış oldu. Sinemaya yepyeni bir boyut
getiren ve görüntüyü zenginleştiren ses her ne kadar mümkün olduğunca iyi
kullanılmaya ve geliştirilmeye çalışılıyorsa da hakkında daha öğrenilecek çok şey
var. Yazarların, eski sisteme göre uyguladıkları yaratıcılıklarını artık
çok daha genişlemiş olan bu yeni sahada sürdürmeleri ve sinema dünyasına yepyeni
ufuklar açan, görselliği zenginleştiren sesi görsellikle en mükemmel şekilde
birleştirebilecekleri çalışmaları ortaya koymaları gerekiyordu.
Yazarlar, ses
eklenmeden önce filmlerde ortaya çıkan eksikliğin başka yollardan giderilmeğe
çalışılması sonucu ortaya çıkan ve filmin akıcılığını, doğallığını bozan eksik ve
kusurlu ara yazılar yerine yeni alana en uygun şekilde anlamlı ve güzel
diyaloglar yazmak zorundalardı. Editörlerin ise eski geleneksel sessiz sinema
kurallarını yeni sistemle en iyi ve en kusursuz şekilde değiştirmeleri için yeni
hileler bulup, yeni metotlar keşfetmeleri ve işleri kusursuzlaştıracak en
küçük ipuçlarına karşı uyanık olmaları gerekiyordu.
Yönetmen içinde ilgilendiği saha
genişlemiş, olaylara bakış açısı zorunlu olarak değişmiş ve mesleğinin
karakteristik özelliklerine yeni artılar eklenmişti. Yönetmen hayatın seslerine
ve gürültülerine karşı daha dikkatli ve ilgili olmaya başladı:sessizliğin
yepyeni bir anlam kazandığı sesli sinemada , sesleri ve gürültüleri aksiyonla en
iyi şekilde birleştirip gerçek dünyaya en yakın görselliği elde etmek çabasına
girdi. Eski sistemin üzerine yüklenen yeni düzenlemeler prodüksiyon çalışmalarına
da yansıdı ve yönetmenin sahip olduğu sorunların sayısında büyük
bir artış oldu. Sesin sinemaya girmesiyle kalıplaşmış prosedürler değişti, sesi
görüntüyle en mükemmel şekilde birleştirecek personeller ekibe dahil oldu.
Daha
önce karşılaşılmamış olan yeni teknik problemler ortaya çıktı ve yönetmen
yeteneğini bu yeni alanda da uygulamak zorunda kaldı. Yönetmen ya bu yeni sisteme
ayak sağlayıp isteklerini görüntü ve ses üzerinden birleştirip yaratacaktı yada
eski geleneksel düzende unutkanlıklar arasında kaybolup gidecekti.
Teknisyenlerin sesin elektroniğini çözmeleri, bu konuda eğitim almaları ve sesi
yaşamda ki en gerçekçi, ve tekniğinde de en doğru şekilde birleştirmeleri
gerekiyordu.
Fakat sınırları çoktan kesinleşmiş olan bazı prosedürler ve limitler
vardı ve yönetmenin bu sınırları göz önüne alarak isteklerini ve ekibini
yönlendirmesi gerekiyordu. Teknisyenlerde bu grubun içindeydi.
DON LIVINGSTON FILM
AND THE DIRECTOR/A HAND BOOK&GUIDE TO FILM MAKING PN1996. 7. L58. 1969 PUDOVKİN
Ses konusundaki teknik buluş tamamlanalı epey oluyor:seslendirme alanında da
parlak denemeler yapıldı. Ancak sesin teknik gelişmesi ile bunun bir anlatım
aracı olarak kullanılması arasında büyük bir başkalık vardır. Sesin anlatım
yönünden başarıları, teknik olanaklarının epey gerisinde kalmaktadır. Sesi
sadece, görüntünün doğallığını arttıran mekanik bir araç olarak görmek tamamıyla
yanlıştır. Sesin filmlerde oynayabileceği rol ''film içeriğinin anlatım gücünü
Ses sinemayı gerçeğe daha çok yaklaştırmıştır. Konuşmaların ve doğal seslerin
bundaki rolü büyüktür.
Bunlar günlük yaşayışımızın ayrılmaz birer parçası
olduklarından filmlerde yer almaması büyük eksiklikti. Eksikliği gidermek için
ortaya çıkan ara yazılar filmin akıcılığını ve tabiiliğini bozuyordu. Ses bunu
düzeltti. Sesin sinemaya eklenmesiyle görüntü daha da etkili bir hale geldi. Sesin
eklenmesi sessizliğinde kendi başına dramatik bir öğe olarak ele alınabilmesini
sağladı. Büyük bir uğultunun, şiddetli bir gürültünün, konuşmaların her hangi bir
sebepten dolayı birdenbire kesilmesinin ne kadar büyük bir etki uyandıracağı
bellidir. Öte yandan son derece sessiz, çıt çıkmayan bir sahnede ufak bir
gürültüden şiddetli bir patlamaya kadar çeşitli seslerin yine çok etkili bir
yoldan kullanılması mümkündür.
Yine ses sayesinde bir filmin kahramanının
düşüncelerini içinden konuşmayla vermek, dıştan ses işlemiyle bir filmin
görüntülerinin altalıması demek olan açıklamayı yapmak, ya da bir filmin
olaylarının anlatılması demek olan öykülemeyi sağlamak mümkündür. Nihayet müzik
yardımıyla görüntülerin etkililiği arttırılabilir.
SESİN ÖZELLİKLERİ
Görüş
alanımız sınırlı, işitme alanımız geniştir. Denemelerin ortaya koyduğu üzere
görsel kavrama, işitsel kavramadan daha hızlıdır. Görüntü ve sesin eşlemesi çok
uyumlu olmalıdır çünkü seyirci görüntülerin anlamını hemen kavrayıp arkadan
gelen görüntülere geçicek fakat sözün anlamını daha geç kavrayacaktır. Sadette
seyirci kendisini görüntülere kaptırırsa sesi izleyemeyerek sözü anlamaya
çalışırsa görüntüleri kaçırıcaktır. Herhangi bir kavramın somut olarak ortaya
konması aynı kavramın sözle anlatıılmasından daha kestirmeli ve etkileyicidir.
V. I PUDOVKIN /Sinemanın Temel İlkeleri PN1996. P8213 1966
KURGUDA MEVCUT OLAN
SESLER
Senkronizasyon ve Asenkronizasyon Sese başka bir açıdan senkronizasyon ve
asenkronizyon perspektifidir. Senkronizasyon: Senkronizasyonda ses ve görüntü
, sesin kaynak aldığı nesneyle görüntü olarak birleşmesidir. Senkronizasyon sadece
ses ve nesnenin birleşmesiyle sınırlı değildir. Birçok filmde karakterler bir
taşıtta olabilirler ve görüntü sadece karakterlerin içinde bulundukları taşıtı
göstermesine rağmen karakterlerin konuşmalarını duyulur. Prodüksiyon aşamasında
diyaloglar görüntüle eşlenir ve senkronize edilir. Senkronizasyonun bunun
dışındada başka sofistike formları vardır. Mesela bir insana ait olmayan ses bir
insan görüntüsüyle eşlenebilir. Senkronizasyon birçok kez yaratıcılığı
arttırmada da kullanılabilir. Filmdeki karakterin geçmişi hatırlar. Geçmişi
hatırlayan insanın sesiyle ona geçmişi hatırlatan nesnenin görüntüsü
eşlenebilir. Yada geçmişi hatırlatan insanın yüzüyle o an duyulan ses
birleştirilebilir. Senkronizasyonda ses ve görüntü sözün gelişine, mekana,
günlük akışa göre anlatılır. Asenkronizasyonda ise ses ve görüntü sembolik olarak, mecazi
ve ironik bir şekilde anlatılır, eşleştirilir. Birtakım sesler duyulduktan
sonra görüntünün daha farklı bir yönde gelişmesi beklenir. Asenkranizasyon bir sesi bir
nesnenin yerine koymak yada aynı anda var olamıycak ses ve görüntüleri yanyana
koyma gibi imkanlar tanır film yapımcılarına.
BERNARD F. DICK//ANATOMY OF FILM
PN1995. 8. D53 1998 SYF23
SİNEMAYA Giriş Prof. Dr. Jur. Alim Şerif
PN1995. 8. 053. 1999
Asenkronik Ses: İşittiğimiz ses gördüğümüz görüntüye uymazsa etrafın görünür olmadığı bir yakın çekimde, kaynağının neresi olduğunu
bilemediğimiz gizemli bir ses çekimde duyulur. Bu ses seyircide yarattığı merak
veya umut sayesinde görüntüde ki gerginliği arttırır. Bazen seyirci bu sesin ne
olduğunu ya da nerden geldiğini anlamaz fakat filmdeki karakter bu sesi
seyircilerden önce duyar ve suratını sesin geldiği yöne çevirir. Ele alınan
sahne ve ses, efektlerin sağladığı gerilim ve sürprizler için daha geniş ve
zengin fırsatlar sunar.
Asenkronik ses bir filmde hesaba mutlaka katılması gereken
şekilde önemlidir. Eğer ses görüntünün kaynağıyla birleşmezse, ileriki boyutlarda
gelişir. Daha sonra ses bir şans eseri değil de, evrensel geçerlilikde bir bildiri
olarak belirir. -------
BELA BALAZS/THEORY OF THE FILM PN 1995. 8. B 3414 1972 Page
209
The asynchronization is remarkably subtle.
Ironically, mesela banu bi olay
yaşar ve artık çocukluğuna ait masumiyetini kaybettiğini büyüdüğünü farkeder. Bunu
farkettiği sırada önündeki bi çocuğun elindeki uçyrtma şiddetli bir rüzgar
sonucu elinden kurtulur ve gökyüzüne bilinmeyene doğru uçar.
Asenkronik ses
efektleri.
BELA BALAZS/THEORY OF THE FILM PN 1995. 8. B 3414 1972 Page 218
Bir sahne
esnasında duyduğumuz ses, sahnenin değişmesine rağmen devam ediyorsa bu iyi bir
geleneksel efekt sayılır. Büyük muheteşem bir kentin sıkıcı sessiz görüntüsünün
Ölü bir adamın yattığı odada geçen sahneyi izlerken hala dışarıda ki gece
klübünden gelen jazz müziğini duyarız. Bu önceden yapılan hazırlık sahnedeki
gerilimi ve atmoseferdeki çekiciliği arttırır.
GERÇEK SES ve YORUMSAL SES
(ACTUAL AND COMMENTATIVE SOUND)
Bir ses formu olan gürültü ekranda görülmeyen bir
kaynaktan yaylıyor olabilir. Sesin kaynağının nerede olduğunu bilmek zorunda
değilizdir. Sadece bir kaynağın olduğunu bilmemiz gerekir. Asla orda biryerlerde
bir kaynağın yerini göremeyiz. Ses bizim göremediğimiz doğal bir kaynaktan
geliyor olabilir. Duyduğumuz sesin dışarıda devam eden fiziksel dünyadan
geldiğini de yorumlayabiliriz kendimizce. Belkide en yorumlanabilir ses
filmlerdeki background müziğidir. Bir karakteri, bir mekanı yada fiziksel bir
çevreyi yorumlamamızda duyguları etkiler. Perdede gördüğümüz yada göremeyip
işittiğimiz , olgunun bir kısmını oluşturan eşya ve kişilerin çıkardığı seslere
'gerçek ses' denir. Mesela bir hastanede :acil kapısına gelen ambülansların siren
seslerini, yakını öldüğü için haykıran insanları, sedyeyle koşuştururken bağaran
doktorları ve hasta bakıcıları ve ağlayan bebekleri duyabiliriiz. SİNEMA EL
KİTABI NİJAT ÖZLÜ
Subjektif ses
Anlatımsal yada tanımsal durumlarda filmlerdeki
kişilerden birinin işittiği sestir. Böylece filmdeki gerçek bir sesi duyarız ama
filmdeki kişinin etkilendiği. Subjektif ses filmdeki bir kişinin sadece hayalinde
yada anısında mevcut olan müzik gürültüsü veya söz içinde söz konusudur. Bir
kişi mektup okurken bazı sözleri anımsarken duyulur.
SUBJEKTİF SES:(İÇİNDEN
KONUŞMA, ÖYKÜLEME, AÇIKLAMA)
Konuşmaların günlük yaşayıştaki duruma uygun kulanışları yanında sinemaya özgü kullanılış biçimleride vardır.
. Öznel ses:Bu ses filmdeki kahramanın sadece düşündüklerinin seyirci tarafından
duyulmasıdır. bernard dick Anlatımsal ses:Tanımlanan anlatılan gerçeğe özellikle
ait olmayan öğeler tarafından ortaya konan tüm gürültüler, sözler ve seslerle ile
ilgilidir. ***iki kadın tartışıyor. ses---döğüşen iki kuşun çığlıkları. Dıştan
ses:Sesin görüntü içinde bulunmayan bir kaynaktan ortaya çıkması durumudur. Bazende
sesin kaynağı görüntü içindedir fakat duyulan sözler bir konuşmanın sonucu değil
onun aklından geçirdikleridir. Bu sonuncular çok kez, dıştan ses işlemiyle ortaya
çıkar. Bu sonuncu duruma ''İÇİNDEN KONUŞMA'' adı verilir. Filmin kahramanı
karşımızdadır, bir olayı hatırına getirir, brişeyi düşünür, dudakşarı kıpırdamadığı
halde aklından geçenleri duyarız. Zaman içinde mevcut olan ses:Filmde bir
sahnede daha önceki sahnelerle bağdaşan bir müzik, tempo yada ses duyulur ve buda
filme büyük bir heyecan katar. Zenciler kadını yiycek. Bı sırada filmin öteki
planları daha öncekilerle bağdaştırılarak onun yardımınıa koşmakta olduklarını
gösterir. Bu planlarda o an hazırlık yapanzencilerin gerçek sesleri
işitilmez:ancak köydeki hazırlıkalrı sırasında söyledikleri şarkı duyulur.
Öyküleme:Dıştan sesin bir başka çeşidide ''öyküleme''dir. Bunda filmin kahramanı
görüntüde ve görüntü dışında, yada bir üçüncü kişi görüntü dışında filmin
olaylarının bir bölümünü anlatır. Bunun, belge-filimlerde görüntülr üzerinde
aydınlatıcı bilgi vermek için kullanılan çeşidine ''açıklama'' denir.
KONUŞMALAR&DiyaloglarSİNEMA EL KİTABI NİJAT ÖZLÜ Konuşmalar sinemada son derece
ölçülü ve gerçeğe çok yakın olarak kullanılır. Bir filmin konusu görüntülerle
gelişir. Diyaloglar insanoğlunun ağzından çıkan sözlerin aktarıcısıdır. içinde
şunlar olmalıdır. *Normal yaşamdaki insanların konuştukları gibi gerçek (doğal)
olmalıdır. *Bayağlıktan kaçınılarak sinemasal anlatım ve tanımlamaların içinde
önem kazanarak anlamlı olmalıdır. *Konuşmaların gerçek zaman içinde meydana
gelmesi filimsel zamanla uyuşması(senkronizasyon). Çekimlerin uzunluğunu
belirleyen konuşmalardır. Yönetmen gerçek zamanı bir dereceye kadar kısaltıp filimsel zamanı sağlar
, fakat konuşmalar gerçek zaman içinde ortaya çıktığından
bunlarda bir kısaltma yapamaz. Bunun sonucu olarak da birçok durumlarda
çekimlerin uzunluğunu belirleyen, sessiz filim çağında olduğu gibi kurgu değil,
konuşmalardır. Filmlerde sessiz filim çağındaki kadar akıcılık, canlılık
elde edilmek isteniyorsa konuşmaların yapısını filimsel zamana göre düzenlemek
gerekir. Diyalog dışında söz, açıklama ve yorumlama olarak da
kullanılır. Sinematografi kurallarına uymaz ama bazen belgeseller röportajlar
için kaçınılmaz olur.
DOĞAL SESLER, GÜRÜLTÜ
Doğal seslerin kullanış yerleri
bellidir. Bunlar doğada hangi şartlar altında ortaya çıkmışlarsa filimde de aynı
şartlar altında meydana gelmiş olarak kullanılırlar. Bir kapının kapanışından
çıkan ses, tabiatiyle bu kapının kapanışını gösteren görüntüyle
verilir. Belgesellerde, sahnenin gerçekliği , canlılığı görüntüler kadar bunlarla
eşlemeli olan seslere de bağlıdır. Balta girmemiş bir ormanın görüntüsünde hiçbir
hareket yer almasa bile, çeşitli yaratıkların sesleri bu görüntülere büyk bir
zenginlik ve canlılık kazandırabilir. Bu gerçekçi, doğalcı kullanışın yanında
gürültüde dramatik bir etki elde edilmesini sağlayabilir. Gürültüler çevre
oluşturur ve filme büyük bir gerçeklik sağlar ve akıllıca bir kullanımla otantik
bir dile dönüşür. . . . Böylece kısa bir sahne içinde gürültünün dramatik etkisi
bunu ardından sessizliğin etkisi, sonra yeniden gürültü büyük bir ustalıkla
kullanılmaktadır. Gürültü aynı zamanda bu gürültünün kaynağı gösterilmeksizin
bunu varlığını duyurmakta , bu gürültüyü duyan kimsenin üzerindeki etkiyi
belirtmekte de kullanılır. Yine gürültü, kaynağı gösterilsin gösterilmesin
filmlerde bir ''ses dekoru'' meydana getirmek
, o yerin '' hava''sını
yaratmaktada kullanılır. Bi garın, bir limanın kendine özgü çeşitli sesleri, o
yerin havasını vermekte dekorlar kadar önemli bir rol oynar.
SİNEMA EL KİTABI NİJAT ÖZLÜ SİNEMADA MÜZİK VE FİLM MÜZİĞİ-SOUNDTRACK THE SIGHTS AND SOUNDS ROBERT
EDMUND PN96 E35 1982 PAGE211Müzik
MÜZİK SANATI VE SİNEMA
Müzik sesin sinemadaki
en eski koludur ve kullanımına göre iki ana sınıfa ayrılır. Birincisi seyircinin
görüntüyü izlerken genellikle duyduğunun farkında olmadığı 'film müziği'olarak
adlandırılan ve temelini sessiz film zamanında filme eşlik eden piyanodan almış
olan müzik türüdür. İkincisiyse görüntüler yerine dikkati kendine çekmek için
yapılmış müziktir. En steryo tipik film müziği tek başına duygusal bir yoğunluk
yaratmayan fakat görüntülerle destekliğinde bir anlam bütünü yaratan şekilsiz
bir su kabarcığına benzer. 'Muzak'adlı filmde seyircinin müziği duyduğunun
farkına varmadan hissetmesi çok iyi düzenlenmiştir. Filmlerde kullanılmak üzere
binlerce film müziği yapılmış olmasına ve yüzlercesi evlerde de dinlenebilecek
düzeyde kaydedilmiş olmasına rağmen bunlardan sadece bir düzinesi belkide daha
azı kendini kalıcı kıldırabilmiş ve başarılı olmuştur. Bunlarda bireysel
çalışmaların ürünleridir. Bu alanda ki en başarılı 'film müziği' besteleyicileri
ve düzenleyicileri Franz Waxman, Max Steiner, Miklos Rozsa, Nino Rota, Bernard
Herrman, Georges Auric, Alfred Newman, Dmitri Tionkin, Erich Wolfganf Korngold, John
Williams'dır.
Bir film müziğini dinlemek maddesel ortamdan ve nesnelerden
uzaklaşıp başlangıcı ve sonu olmayan, ılık, rahatlatıcı bir duş almak
gibidir. Müzik devam eder ve akar gider. Sinemada müziğin ayrıldığı iki kolu müzik
için film ve film için müziği daha detaylı olarak incelersek: A)Müzik için
film:Müzik için yapılan filmlerin müzikle arasında bir uyum yoktur ve bazıları
hariç sinema sanatı bakımından değerleri yoktur. Müzik için yapılan filmlerde
film, üzerine ses kaydedilen her hangi bir araçtan fazla bir rol oynamaz. Bu gibi
durumlarda film, bir konu içine yerli yersiz sokuşturulmuş müzik parçalarını
kaydetmek için bir bahaneden ileriye geçmez. Operalar, danslı, şarkılı filmler bu
çeşit kullanışların başlıca örneklerindendir. Fakat herzaman istisnalar vardır
tabiiki.
Her müzik için yapılmış film **NİJAT ÖZÜN
Anlamsız olucak diye bir
kural yoktur. Mesela Pink Floyd'un The Wall albümü için yapılmış aynı ismi
taşıyan film, müzikle gayet uyumlu bir çalışmadır B)Film için müzik :Sinemada
müziğin asıl kullanılış biçimi film için müzik, yani film müziğidir. Genelde
kendine yeter bir müzik değildir. Ancak film görüntüleriyle birlikte meydana
getirdiği bütünde değerlendirilir. Filimlerde ses ilk olarak müziğin kullanılması
şeklinde ele alınırsa filmleri sinemanın başlangıcından itibaren sesli olarak
kabul edebiliriz çünkü ilk zamanlardan beri filmler gösterilirken bunlara
piyanoyla eşlik edilirdi. Piyanistin çaldığı parçalarla perdedeki görüntüler
arasında bir anlam bütünlüğü yoktu ilk zamanlarda. Daha sonraları piyanistler
piyanoyu sadece seyircilerin gürültüsünü bastırmak için çalmaktansa görüntülere
uyan melodilerle çalmayı uygun gördüler. Ve bir süre sonra bu bir alışkanlık
oldu. Filmlerde heyecanlı, neşeli sahnelerde hızlı parçalar, duygusal hüzünlü
sahnelerde ise temposu ağır parçalar çalmaya başladılar. Zaman ilerledikçe
yapımevleri filmin genel tempsunu belli sahnelerde çalınması gerekli parçaları
belirten açıklamaları oynatımcıya filmle birlikte yollamaya başladılar. Böylece
yavaş yavaş film için bestelenmiş özgün müzik hazırlanması yaygınlaştı.
Sesli
sinemanın ortaya çıkışıyla birlikte müziğinde öbür sesler gibi ses kuşağına
alınması, görüntüyle eşlemeli olarak kullanılması mümkün oldu. Bununla birlikte bu
teknik gelişme , müziğin sinemadaki kullanılış biçimi üzerinde büyük bir
değişikliğe yol açmadı:görüntülerin seslerle bir çeşit tasvirini yapmak işi yine
sürüp gidiyordu. *Gerçek bir ses yerine kullanılır. Müzik yerini aldığı sesin
ritmini verir. *Bir kimsenin düşündüğü veya hatırladığı bir ses yerine (mesela
hasta işçi geçmişi düşündüğünde traktör gürültüsü duyar) *Bir haykırışın yada
bir gürültünün devamı olarak. (Bombanın tik taklarını orkestra taklit eder
patlayana kadar) *Kişilerin mutlu/mutsuz oluşlarına göre psikolojik durumlarını
belirtmek için *Leit-motif olarak:Aynı kişi görüldükçe psikolojik bir gelişme
oldukça ve bir polis araştırmasında ilerleme sağlamadıkça aynı müziğin
tekrarlanması *Fon/Bu tür kullanım çoğu zaman gereksizdir. Bir çok filmde biran
bile fon müziği kullanılmasına ihtiyaç duyulmaz. Çünkü kullanıldığında hiçbir
etki yaratmaz. except monotonluk. *Müzikde gürültü gibi bir ses dekoru olarak
kullanılabilir. *Film müziği , filmin geçtiği çağın özelliğini o zamanda
bestelenmiş olması bakımından verebiliceği gibi, bundan daha da ileriye giderek
bir filmin temasını ortaya koymayada yarayabilir.
**SON İKİ YILDIZ NİJAT ÖZÜN
SOUNDTRACK
Kaydedilen sesin film karelerine dahil edilmesinde ortaya çıkan ilk
önemli sorun diskden çıkan sesin projektörden çıkan görüntüyle aynı anda
birleşmesi ve devam etmesiydi. . Daha sonra ses filmin üzerine dahil edildi ve
bugün soundtrack dediğimiz sesi görüntüyle en özgür şekilde buluşturan hale
dönüştü. Prodüksüyon dilinde ''track'' denilen fotoğraf kareleri biçiminde
kaydedilen ses, prodüksüyon işlemleri boyunca genellikle görüntülerden ayrı
tutulur. Bir karedeki resim diğerine geçerken track filmin üzerine eklenir. Ve
daha sonra track ile film karesi birleştirilir. Filmin track eklenmeden önceki
haline göre birçok soundtrack eklenebilir üzerine. Bir track sesi çekim boyunca
korur, yerini sağlamlaştırır. ''Direct recording''(doğrudan) kayıt yada ''live
sound''(canlı kayıt?) denilen bu track diyalogları ve sahneye göre dışarıdan
gelen ses efektlerini içerir. Çekimden sonra eklenen ses efektleri ayrı bir track
olarak alınır ve film karelerinin düzenlenmesinden sonra görüntüyle eşlenir. Bu track'lere ses efektli sahnelere yeni ses efektleri için 'direct recording'
uygulaması yapılmadanda eklemeler yapılabilir. Yada diğer track ler müzik ve
anlatım için yapılabilir ve prodüksüyonun son bölümünde 'mixing' yada 'dubbing'
olarak adlandırılan olayla bütün track'ler görüntüyle eşzamanlı bir şekilde
birleştirilip tek bir track haline getirilebilir. Bu track film üzerine
eklenir.
DON LIVINGSTON FILM AND THE DIRECTOR/A HAND BOOK&GUIDE TO FILM MAKING
PN1996. 7. L58. 1969
GÖRSEL -İŞİTSEL KARŞI SÜRÜM
Film müziğinin en güç fakat en önemli olanı, filmin
belirli bölümleri için bu bölümlerin genel kavramıyla uyuşan müzik parçaları
hazırlamaktır. Bir film müziği parçalarının görüntüleri hiçbir zaman için
bastırmaması, aksine bunların değerini daha cok belirtmesi çok önemlidir. ''sentein
için en iyi filim müziği görüntüler ile müzik arasında organik bir bağ kurmaya
elverişli olan müzikti. ''
SES KAYDINDA YAŞANAN SORUNLAR (THE SOUND MAN'S
PROBLEM)
Bir sesçinin başlıca problemi filme uygun olan ve olmayan sesleri doğru
şekilde kayıt etmektir. Mekanik mikrofonlar sesleri algılamamızı sağlayan insan
kulağının yapısından çok farklıdır. Bir mikrofon insanın üzerinde yoğunlaşmak
istediği sesi diğerlerinden daha dikkatli bir şekilde duyma işlemini
gerçekleştiremez. Mikrofon ortamdaki bütün sesleri kayıt eder. Mesela lisede bir
öğrenci olduğunuzu ve hiç çalışmadığınız zor bir tarih sınavına girdiğinizi
düşünün. Etrafta masaların üzerinde tıklayan kalem sesleri, öksüren öğrencilerin
sesleri, kopya çeken öğrencileri uyaran öğretmenin uyarıcı yüksek sesi ve okulun
yanındaki inşaatta çalışan dozerlerin gürültüsü.
Bu kadar çok gürültünün
arasında siz sadece yanınızdaki arkadaşınızın fısıltıyla cevapları size
söylemeye çalıştığı sesine odaklanırsınız. Fakat böyle bir ortamda mikrofon bu
ayrımı yapamaz. Mikrofon tamamen mekanik bir alet olduğu için ortamdaki bütün
gürültüyü, sesleri düzensiz bir şekilde kayıt edecektir. Ve kayıtları
dinlediğinizde arkadaşınız duymaya çalıştığınız fısıltılı sesi gürültünün
arasında ya zor duyulacak yada iyice kaybolup gidecektir.
Film prodüksiyonunda
Filmde duymak istediğimiz gerekli ve uygun işitsel tınılara ''ses'', duymak
istemediklerimize ise ''gürültü'' diyoruz. Aktörlerin diyalogları, onların
çıkardığı ayak sesleri ve kapanan kapılar ''ses'' kategorisine giren
tınılardır. Kameranın çıkardığı mekanik tıkırtı, sahne arkası personelin
çıkardığı ayak sesleri ve stüdyodaki aletlerin çıkardığı sesler ''gürültü'' dür.
Miks'cinin
görevi çekim boyunca mekanik mikrofonun bir insan beyni gibi çalışmasını ve
algılamasını sağlamak, gürültüleri elimine etmektir. Bunu başarmak için
genellikle eşzamanlı kullanabileceği birçok metodu vardır. Yapması gereken ilk iş
doğrudan setteki sesleri kayıt sırasında elimine etmektir. İkinci olarak
mikrofonu doğru yere yerleştirmek zorundadır. Üçüncü olarak yapması gereken ise
kayıt esnasında gürültüleri kayda girmeyecek kadar düşük bir seviyede
kaydetmektir.
Film çekimlerinde uyulması gereken en önemli kurallardan biri
çekim boyunca ortamın sahne için gereken sesler dışında sessiz
olmasıdır. Gürültünün meydana geldiği her sahne tekrar çekilir ve bu yapımcıya
yüzlerce dolardan binlerce dolara kadar çıkan bir artı masrafa sebep
olabilir. Tekrarlanan her sahnede Aktörlere ve ekipmana ödenen fazla para
masrafların hızlı bir şekilde yükselmesine sebep olur.
Bir sahne çekimi sırasında
ortamın bütün aletlerin gibi mikrofonlarında en uygun şekilde kayıt
yapabilmesini sağlamak için detaylı ve komplike prosedürler ve sistemler
saptanır, temin edilir. Bu önlemlere rağmen ve bunlar sayesinde yüzde yüz başarı
alınır fakat yinede bazı kesin seslerin doğrudan elimine edilemez. Film kendi
tabiatı içinde varolan bir gürültü vardır. Yüzeysel gürültü denilen bu ses, bir gramafon iğnesinin plak üzerinde çıkardığı cızırtılı sese benzetilebilir. Bu sesi
azaltmak için bir çok yol kullanılmıştır fakat bu işin teknik yanıda doğanın bir
parçası olduğu için yönetmenin düzeltmeler yapabileceği sahanında ötesinde
kalmıştır. Bu sorunu minimum düzeye indirmek için yönetmenler çekimler boyunca
sesi yapabilecekleri en yüksek seviyede tutmuşlar ve bu yolla yüzeysel (ground)
sesin minimum düzeyde kalmasına çalışmışlardır.
Mikrofonlar doğrudan kayıt eden ve doğrudan kayıt etmeyen mikrofonlar olmak
üzere iki gruba ayrılır. İsminden de
belli olduğu gibi doğrudan kayıt yapan mikrofonlar bir sesi diğer seslerin
geldikleri kaynaklar yerine belirli sadece bir kaynaktan alır. DON LIVINGSTON
FILM AND THE DIRECTOR A HANDBOOK&GUIDE TO FILM MAKING ON1996. 7. L58 1969 THE
SIGHTS AND SOUNDS/ROBERT EDMUND PN96 E35 1982 SYF225
KELİMELER
Sinemada
kelimeler iki kaynaktan bilgi alıp birleşerek bir bütün haline gelirler. Bu
kaynaklar, kelimelerin sese dökülmüş halleri ve anlamlarıdır. İnsan sesi bir müzik
enstrümanı gibidir ve kelimelerin anlamları ne olursa olsun kulağımıza bir
görüntünün gözümüze gelmesi gibi gelirler. Şiirden yada tiyatrosal metinlerden
alınmış diyaloglardaki kelimeler sinemada onlara stres, değişik tonlamalar ve
vurgular veren insana özgü vokal filtrelerden geçerek bize gelirler. FILM/RoGER
MANVELL/PN1995. 8. M26 1950 syf. 60
Alternatives for sound: a)Non-selective:Every
noise is included:soft tread of feet, heavy breathing of sleeper and any other
extraneous, heavy breathing of sleeper and any other extraneous noise coming from
next door, or traffic from the street outside. Only extraneous sound used. Complete
quiet as far as the visible action itself is concerned. Only the sound of the
traffic outside reproduced without conscious selection b)Selective:Selected
sounds used. Selected sounds originating from the scene only:breathing of sleeper, soft
tread of feet. Selected sounds originating from the scene only:breathing of
sleeper, soft trad of feet. Cry of man murdered, though all we see in the frame is
the swift flas of the falling knife.
KAYNAKLAR
SİNEMA EL KİTABI NİJAT ÖZÖN syf
32, 33, 34
SİNEMAYA Giriş Prof. Dr. Jur. Alim Şerif PN1995. 8. 053. 1999 V. I
PUDOVKIN /Sinemanın Temel İlkeleri PN1996. P8213 1966
DON LIVINGSTON FILM AND THE
DIRECTOR/A HAND BOOK&GUIDE TO FILM MAKING PN1996. 7. L58. 1969
BERNARD F. DICK//ANATOMY
OF FILM PN1995. 8. D53 1998 SYF23
FILM/RoGER MANVELL/PN1995. 8. M26 1950 syf. 60
BELA BALAZS/THEORY OF THE FILM PN 1995. 8. B 3414 1972 Page 209
THE SIGHTS AND SOUNDS
ROBERT EDMUND PN96 E35 1982 PAGE211