Dışavurumculuk : Arnheim
Gerçekçilik : Kracauer
İncelemeleri ve Karşılaştırılması
GENEL HATLARIYLA ARNHEİM‘ İN KURAMI VE SİNEMA DÜNYASI
Arnheim bir sanat eleştirmeni ve psikolog olarak ününü 1932 yılında yayınlanan
‘Sanat olarak film’ sayesinde kazanmıştır. Gestatlt psikolojisi okulu mezunudur.
Diğer sinema kuramlarına karşı çıkan tavrı onun sabit fikirli olarak anılmasına
yol açmıştır. Arnheim kitabının ilk cümlelerinde sinemanın sadece sanat yönüyle
ilgilendiğini belirtmiş diğer estetiği olan araçlardan örnekler vermiştir.
Kartpostal, askeri marşlar, striptiz,estetiği olmayan olgulardır. Maddenin
sihirini yaratan ona göre estetik özelliğidir. Asıl olarak Arnheim sinema
sanatının temelinde yatan maddenin temelini sorgulamıştır. Ona göre madde filmde
gerçeklikten az olmaya yarayan faktörlerin tümüdür.
Bu durumu Arnheim şu maddeler ile açıklamıştır.
1 - İki Boyutlu yüzey üstündeki katıların tasarımı,
2 - Derinlik duygusunun azalımı ve mutlak imaj boyutu problemi,
3 - Işık ve rengin yokluğu,
4 - Görüntünün çerçevesi,
5 - Kurguya bağlı olan uzam – zamanının yokluğu,
6 - Diğer duyumların verilerinin yokluğu.
Filmde bulunan her görüntü bu altı gerçek olmayan görünüm ile etkileşim
içindedir. Arnheim film deneyiminin gerçek dışı olduğunu savunur. Gerçektende
birçok görsel gerçek retinada tıpkı selüloidin üstünde olduğu gibi görülür fakat
gerçekçilik için hissettiğimiz duygular retinadaki oluşumdan daha derindir.
Yapılan deneylerde de görüntü retinadaki, algılama, bağ kurma hafıza
oluşumlarının toplamından oluşur. Film yada fotoğraftaki kompozisyon görsel
gerçek veya yetersizliğin fonksiyonudur. Film sanatı Arnheim e göre insanlara
ilişkin görüntünün değil, teknik anlamda görüntünün kullanılması üzerine
kurulmuştur Ona göre filmin olası teknik kaybı sonucu ortaya çıkan, ancak insan
için gerçeklik teşkil eden farklılıklar sadece sanat amacıyla kullanılabilirler.
Arnheim bundan sonra teknolojini görünümü olarak hammaddeyi tanımlandırmaktadır.
Ayrıca görüntünün iki boyutluluğunun kullanımı olarak derinlikteki
kompozisyondan yararlanır. Arnheim kısacası doğada var olanın mutlaka
farklılaştırılarak vizörden içeriye girebileceğini, salt olanın kullanmanın
sanat olmayacağını belirtmiştir.
DIŞAVURUMCULUK KAVRAMI OLUŞUMU VE DIŞAVURUMCU SİNEMA
Dışavurumculuk (Ekspresyonizm), 1900 başlarında Almanya'da ortaya çıktı. Bu akım
İzlenimciliği, Gerçekçiliği ve Doğacılığı reddetti ve öznel ya da içsel gerçeğin
yansıtılmasını savundu. Almanya'da bütün sanat dallarında etkili olan bu akım,
hem sanatta hem de toplumda kabul görmüş biçimlere ve geleneklere başkaldırdı.
Toplum dışına itilenlerin yanında yer aldı ve yerleşik kurumlara karşı çıktı.
Özellikle yaratıcı yetenekteki sanatçılara, yeni bir düzenin ve yeni bir insanın
yaratılmasında öncülük yapma görevi yükledi. Alman sineması Weimar Cumhuriyeti
döneminde altın çağını yaşadı. Dışavurumculuk akımı bu dönemde sinemaya
sıçramıştı. dışavurumcu Alman sineması için dekorlar, makyaj ve aydınlatma büyük
önem taşıyordu. Biçim, her zaman içerikten önce geldi. Doğaüstü olayları,
kişilik değişimlerini ve ruhsal çatışmaları konu edindi.
Doğal mekanlar yerine stüdyoları, çarpıtılmış gerçek dışı dekorları, tüm
kuralları alt-üst eden perspektifi ve alışılmamış bir aydınlatma tekniğini
tercih etti. Bu akımın aydınlatma tekniklerine getirdiği yenilikler tüm dünyayı
etkiledi ve özellikle korku filmlerinin temel aydınlatma prensiplerini
oluşturdu. Dışavurumcu Alman sinemasının ilk örneği olarak, Das Kabinett des Dr.
Caligari (Dr. Caligari'nin Kabinesi-1919)'yi verebiliriz. Bir mimar olan Robert
Wiene'nın yönettiği filmin dekorlarını dışavurumcu ve kübist ressamlar
hazırladı. Bu dönemin diğer örnekleri ise, Dr. Mabuse, Golem, Nosferatu, Gölge
Kurucusu, Mumyalar Müzesi ve Die Nibelungen'dir. 1925 yılına kadar etkinliğini
sürdüren Alman Dışavurumculuğu, Nazizmin yükselişiyle dejenere bir sanat
anlayışı olarak mahkûm edildi. Giderek yerini daha gerçekçi bir anlatıma
bıraktı. Frankfurt Okulundan Siegfried Kracauer "Caligari'den Hitler'e" adlı
kitabında, dışavurumcu Alman sinemasının faşizmin habercisi olduğunu belirterek,
Caligari ile Hitler'i özleştirir.
Nazizm tarafından dejenere ilan edilen bir akımın böyle nitelendirilmesi ancak,
dışavurumcuların yaratıcı sanatçılara uygun gördükleri yeni bir insan yaratma
misyonuyla açıklanabilir. I. Dünya Savaşından yenik çıkan Almanya, kendini
ekonomik ve siyasal açılardan bir bunalımın içinde bulmuştur. Bu tür bir alt
yapının etkileşimiyle doğan dışavurumcu sinema o dönemin çözülen insanlarını,
karmaşık bir ruhsal yapıyı ve kimlik arayışlarını yansıtarak, gerçeklere sırt
çevirmiş ve gerçeği çarpıtmıştır. İnsanlara, toplumu ve doğayı yeniden
biçimlendirebileceği mesajını aktarmaya çalışan bu akım, karamsar ruhların kimi
zaman şiddet içeren anlatım aracı olmuştur. Sinema ve toplum ilişkisini ele
aldığımızda, bunların birbirlerini etkileyen bir döngü içinde olduklarını
görüyoruz. Ekonomik alt yapının kültürel üst yapıyı oluşturması, sanatın tüm
dallarında olduğu gibi sinema ve medya için de geçerlidir.
Toplum sanatı, sanat da toplumu etkiler. Ancak çoğu zaman sanat, toplumun
beklentilerine, düşlerine veya karabasanlarına sözcülük etmiştir. Aslında gözler
önünde olan ama bakıldığı halde görülmeyen birçok şeyi sanat, kimi zaman
kafalara vura vura anlatmış ve nasibine düşen karşı çıkışları, yasakları ve
sansürleri bulmuştur. Sinemanın bir sanat olması da ancak bu haykırışlarla
mümkündür. Aksi halde sinema, eğlence dünyasının bir unsuru olmaktan öteye
işlevi bulunmayan bir gösteriye dönüşür.
Siegfried KRACAUER ve Onun Fotografik Bakış Açısı
1960 yılında yayınladığı "Theory of Film” adlı eserinde filme bakış açısında ve
film kuramında farklı yaklaşımlar ortaya koymuştur. Rakiplerinden farklı olarak
daha katı ve eğitime yönelik bir yaklaşım sergileyen kitap, özellikle İngiltere
ve Amerika' da oldukça yankı uyandırmıştır. Bunun nedeni o dönemde film
çalışmalarının özellikle bu ülkelerde yaygın olmasıdır. Kracauer'in film kuramı;
düzenli, sistematik ve kolayca anlaşılacak bir biçimdedir. Diğer kuramlardan
daha otoriterdir. Bu kitapta çeşitli film örnekleri, film kuramcıları ve farklı
alanlardan film ile ilgili düşünceler derlenerek farklı bir yaklaşım ortaya
konmuştur. Kracauer, kitabının önsözünde çalışmalarını daha önceki tüm
kuramlardan ayırmıştır. Ve kendi materyal estetiğini bir kapsam üzerine
oturtarak kuramını oluşturmuştur. Diğer kuramcıların kendi çalışmalarını
sanatsal biçim üzerinde temellendirmelerine karşılık Kracauer, farklı film
türlerini incelemiş ve sinemasal gelişimi ortaya koymuştur. Kitabın ilk
yarısında sinemanın tam bir çözümlemesi ve tanımlaması yapılmıştır. Sinemafarklı
konu ve farklı araçlar kullanarak kendi bilinçliliği olgusunu oluşturmuştur.
Daha sonraki bölümde kompozisyon konusu üzerinde durarak çalışmasının temel
maddesini ortaya koymuştur.
Siegfried KRACAUER, 1960’larda ortaya koyduğu Film Kuramı adlı kitabıyla
gerçekçi kuramcılar arasında önemli bir yer edinir. Onun film kuramı düzenli,
sistematik, kolayca anlaşılır bir şekilde oluşturulmuştur. Kracauer'in kuramında
oldukça karmaşık bir yapı bulunmaktadır. Film aracı, konu maddesi, konu
işlemesi, sinemasal hammadde ve sinemasal tekniklerin bulunduğu bu karmaşık yapı
estetik evren içinde tektir. Çünkü, Kracauer bir sanat dünyası yaratmak yerine,
aracı, kendi materyaline geri dönme eğilimi içerisinde göstermiştir. Soyut ve
hayali bir dünya değil, maddesel bir dünya vardır. Kracauer film gelişimini
şöyle açıklamaktadır :"Rahimdeki embriyo gibi fotografik film de kendini
oluşturan parçalardan ayrılarak gelişmiştir. Bu oluşum Muybridge ve Marey'in
daha önce kullanmış olduğu cam üzerine işlenmiş resimleri büyüterek beyaz
perdeye aktaran ve magic lanter adı verilen aygıtın farklı bir cihazla
kombinasyonundan doğmuştur. Buna daha sonraları ses ve editing (sinema filminden
ürün çıkarma) gibi fotografik olmayan öğelerin de katkısı olmuştur. Bununla
beraber fotoğraf, özellikle enstantane fotoğraf, mantığa uygun olarak fotoğrafik
olmayan diğer elemanlara göre bir önceliğe sahiptir. Bir filmin ana temasının
saptanmasında sonuca götüren faktör fotoğraftır ve bu inkar edilemez bir
gerçektir.
Siegfried KRACAUER’in sinemaya bakışı fotoğraf temellidir demek çok yanlış
olmaz. Kracauer’e göre; 1. Sinema bir kurgu veya diğer biçimsel oluşumların
ürünü olmaktan daha çok, bir fotoğraf ürünüdür. 2. Fotoğraf nesnesini dönüştüren
bir oluşum olmaktan daha çok,nesnesine bağlı olan bir oluşumdur 3. Sinema
nesnesine ve olaylara hizmet etmek zorundadır. Filmin temel özellikleri tamamen
fotografiktir Kracauer ‘e göre. Sinemanın görülen dünyayı ve eylemleri kaydetme
yeteneği vardır. Dünya fotoğraflanabildiği şekilde fotoğraflanmış olarak vardır
ve bu dünya film yapımcısı için uygun hammaddedir.
Kurgulama, yakın çekim, optik efektler, aracın sahip olduğu özelliklerdir.
Kracauer teknik özelliklerin kapsam ile yalnızca dolaylı olarak ilgili
olduklarını söylemektedir. Yani sinemanın konu maddesi fotoğraflanabilir dünya
dır. Kracauer kendi fotoğraf görüşlerini gerçekçi görüş ile birleştirir. O’na
göre, sinema fotoğrafçının çocuğu ve mirasçısıdır. Buradan hareketle de doğayı
fotografik bir oluşum olarak görür. Sinemasal yaklaşım dediği şey de gerçekçi
yaklaşımı içinde barındıran bir öğe olarak çıkar karşımıza. Sinemanın öncelikle
konu maddesinin doğanın kendisi olduğunu ve ikinci olarak da eğilimler ile
planlanması olduğunu söyler. Yani film yapımcısı gerçekliğe ve gerçekliğin
sinemasal kaydına dikkat etmesi gerekmektedir. Aletin özellikleri doğrultusunda
gerçekliğin kaydı ve araca uygun olan özelliklerin mantıklı kullanımı ile bu
gerçekliğin anlaşılması amacı güdülmektedir. Kracauer bunların
gerçekleştirilmesi için de iki görevden bahseder. Bunlar gerçekliğin alınması ve
belirlenmesidir. O’na göre film yapımcısı gerçekliği kendi görüşleri
doğrultusunda saptamalıdır.
Siegfried KRACAUER’in istediği insan gerçekçiliğidir. Doğrunun değil, niyetin
gerçekçiliği. Kracauer, sinemayı gerçekliğin belirli tür ve düzeylerini
keşfetmeye yarayan bilimsel bir araç olarak görür. Ayrıca tüm sanatların biçim
ile kapsam arasında bir savaşım içinde olduklarını savunmaktadır. Eğer sinema
içeriği seçkin bir yapıda olursa aracın özü gelişecektir. İzleyiciye hangi
sinema biçiminin önemli olduğunun hangisinin olmadığının söylenmesi gerekir.
Geleneksel sanat yapısının sinemanın kendine özgü karakteristiğini
kaybettireceğine inanır. Sinema, insanoğlunun değil, dünyanın anlamının bir
ifadesi olmalıdır. Yapısı açık, materyale hizmet etmek için varolan, belirsiz
olmalıdır.
Deneysel film hakkında Kracauer şunları söyler;
1. Deneysel film yapımcısı seçtiği maddeyi ritimlerine göre düzenler. Böylece
içsel itme gücünün bir ürünü ortaya çıkacaktır. Bu, doğada bulunan örneklerin
taklidinden farklı bir şeydir.
2. Şekilleri kaydetmek veya keşfetmek yerine onları oluşturmak isteğindedir.
3. Görüntüler aracılığı ile onları kapsama taşımak ister.
Deneysel film yapımcısı, içsel gerçekliğin sürrealist projeksiyonlarını veya
ritmik soyutlamasını ele alacaktır’ der Film Kuramı kitabında. Deneysel film
çalışmalarını yeni bir yaratım içinde olan sanat nesneleri olarak öven Kracauer,
bu filmlerin seyircide bir sanat çalışması izliyormuş duygusu yaratmadığından
şikayetçidir. Uyarlamalar da ise, romanın kapsamına bağlı olarak yapılan
uyarlamalar nesnel gerçeklik ile sıkı sıkıya bağlı olmalıdır, mesela Gazap
Üzümleri, L ’Assomoir gibi romanlar o kadar gerçekçidir ki sinamaya
uyarlanmaları uygundur O’na göre. İdeal sinemasal tür ise Kracauer’e göre
‘Bulunmuş olan Öykü’ dür. Açık uçlu ve sınırsızdır. Flaherty’nin çalışmaları bu
türün en iyi örneklerindendir.
Kracauer, geleneksel, demokratik ve liberal bir kuramcı olarak ideolojilere
güvenmez. İnsanoğlunun kendi hayat deneyimlerini hayatın içinde edinmesinin
doğruluğuna inanır. Geçmişte yaşanan savaşların sonunda ideolojilerin de
yıkıldığını iddia eder. Öte yandan da dünya deneyiminin doğrularına dayanan
belirsiz bir ortak ideolojiden bahseder. Barış ve uyum böyle sağlanacaktır O’na
göre. Kracauer tüm sanatların biçim ile kapsam arasında bir savaşım içinde
olduklarını savunmaktadır. O sinemayı, bu savaşta çıkış noktasının kapsam olduğu
‘ilk’ sanat olarak görmektedir. Bu bedenle, biçimsel bir estetik değil,
’meteryalist’ gelişime önem vermiştir.
SİNEMADA GERÇEKÇİ AKIM
Gerçekçi film kuramı, 1966 yılında Henri Agel tarafından Louis Feuillade’ nin
1913 yılındaki bildirisi Sinema estetiği makalesinde ortaya konulmuştur. Burada
filmlerin yaşamı, yaşam gibi göstermesi gerektiği üzerinde durulmaktadır.
Sinemanın sesli döneminde sadece gerçekçi kurama bağlı olarak filmler yapılmaya
başlanmıştır.
Poul Rotha ve John Grierson gibi İngiliz belgeselcilerden Feuillade ‘ye destek
gelmiştir bu konuda. Rusya ‘da Dzigo Vertov, biçimci yandaşları Pudowkin ve
Eisenstein ile baş edebilecek mutlak gerçekçiliği ortaya koymuştur o dönemde. O
zamanki egemen olarak görülen kurgusal sinemanın (Dışavurumcu) uyuşturucu madde
etkisi yaratıp bir büyü yarattığı düşünülmüştür. Bu sinema daha çok halkı
sakinleştirme amaçlıdır. Oysa Gerçekçi sinema sanatın daha çok sosyal işlevleri
ile ilgilidir. Vertov, Rotha, Vigo nun çığlıkları, ifadeleri politik oluşumun
örnekleridirler. Gerçekçi sinema eğlencelik sinemanın karşısında tam bir
alternatif durumuna getirilmiştir. Böylece sosyal yaşamın, durumun insanlarca
anlaşılmasına bir artı getirmiştir.
Halk daha fazla bilinçlenecektir. Bu sinemanın amacı gerçek dünyayı olduğu gibi
göstermektir. Belgesel film yapımcıları hiç kuşku yok ki gerçekçi film kuramının
mirasına aittirler. Gerçekçi film kuramının, pratik politik eylemin ötesinde
olarak sinemadaki varlığı Kracauer ve Bazin sayesinde gerçekleşmiştir. Onlar
sinemayı politik bir araç olarak görmeden onun kapsamını genişletmeyi
bilmişlerdir. Her şeyden önce gerçekliğe karşı sadakat sahibidirler. Görevleri,
insanoğlunun sinema aracılığıyla bir uyum içinde yaşayabilmesi sağlayabilmektir.
Bu durum algıyı, bilinci yükseltecektir. İnsanların algısının gelişimi daha da
uyumlu sinema ürünlerinin çıkartılmasını sağlayacaktır.
KUTUPLAŞMIŞ AKIMLARIN TEMSİLCİLERİ VE TEMSİL ETTİKLERİ KURAMLAR
ARNHEİM / GERÇEKÇİLİK - KRACAUER / DIŞAVURUMCU ANLAYIŞLARI ARASINDAKİ FARK
Alman Dışavurumculuğu sineması Avrupa’da sanat normlarında oluşturulmuş Amerikan
sinemasından etkilenmeden kendisini oluşturmuştur. Sinemacılar bu oluşumu
Salvador Dali, Man Ray, Marcel Duchamp gibi sanatçılar ile beraber çalışarak
gerçekleştirdiler. Önemli yetenekler bu dönemde yetiştiler. Ham maddeyi kutsayan
kuram ise gerçekçi kuram olarak karşımıza çıkmaktadır. Dışavurumda ham madde
yönetmenin inisiyatifleri doğrultusunda işlenilmekte ve farklılaştırılmakta,
gerçekçi akımda ise var olan değiştirilmeden sunulmaktadır. Aslında gerçekçi
akım sinema tarihinin ilk kırk yılı boyunca baskın ve yaygın olan anlayıştı.
Burada şöyle bir anlayış vardı. Gerçekçi sinema sadece gerçeği göstermekte ve
sanatı işin içine dahil etmemektedir. Sanattan daha önemli olduğunu gösteren
gerçekçi sinema bazı kuramcı ve sinemacıları sanat sineması yapmaya dışavurumcu
bir yapıya itmiştir. Dışavurumculuk yönetmenlerin estetik anlayışları,
yönlendirici göçlerini öne çıkararak kuramın gelişmesini sağlamıştır. Sinema
tarihinin ilk elli yılında dışavurumcu akımın daha başarılı olmasının
sebeplerinden biride bu sinemada filmin daha etkili olması gerektiği ve
izleyicinin para verip izlediği filmlerin daha doyurucu olması gerektiğindendir.
Çoğu popüler film (Şeytan,Jaws,Yaratık, Terminatör 2) bunu durumu
kanıtlamaktadır.
Arnheim'in Film as Art (1933), Kracauer in ise Theory of the film (1960)
neredeyse kavgacı bir biçimde kuramları sert çizgileri ile kitaplarında
belirtmişlerdir. Arnheim Dışavurumcu, Kracauer ise Gerçekçi kuramları
kitaplarına taşımışlar ve sinema tarihine geçecek kitapları yazmışlardır.
Arnheim psikolog olarak sinemanın daha çok nasıl yapılması gerektiği ile
ilgilendiğini görebilmekteyiz. Filmin fiziksel sınırlılıklarını kendi estetik
özellikleri olarak yansıtmıştır. Ancak Arnheim sinemanın sınırlarından birini de
sessiz sinema olarak görür ve ilerisini düşünmez. Teknolojinin daha iyi imkanlar
sunmasını Arnheim sanatın bozulması olarak algılamış, insanların maymun iştahlı
olduklarından bunu algılayamayacaklarını öne sürmüştür.
Oysa teknoloji ile sanatın sınırları da gelişmiş, sanatçının yapabilecekleri de
artmıştır. Aslında gerçekçi ve dışavurumcu sinemanın ortaya çıkışlarını şöyle
özetleyebiliriz. Dışavurumcu sinema sanatın görselleştirilmek istenmesi
durumundan, gerçekçi sinema ise dışavurumcu sinemanın etkisini yitirmesi
yüzünden ortaya çıkmışlardır. Arnheim kuramının merkezinde sinema sanatının
biçimi ve teknolojini sınırlamaları yer almıştı. Kracauer ‘in kuramının özü ise
sinema sanatının fotografik misyonudur. Sinema Kracauer için adeta bir anti
sanat durumundadır.
SON SÖZ / YORUM
Sinema bir izleyiciye ulaşan haliyle bir belgemi olmalıdır, yoksa elde olan
maddelerden yeni bir dünya yaratımı sunumu halinde mi olmalıdır?İşte bu sorunun
yanıtı Arnheim ve Kracauer in sinema kuramlarında sert çizgiler eşliğinde
incelenmiş, taraflardan hiçbiri ortadaki çizgiye yanaşmaya rağbet etmemiştir.
Bugün, bağımsız sinema, Amerikan sineması, bağımsız /Amerikan ortak veya Asya,
Güney A. B. D sineması, Uzak Doğu sinemasını içine alan geniş bir yelpazedir
sinema.
Günümüz sinemacısı sinemanın tarihinden edindiği kodları, kotarmaya çalıştığı
sanat eseri uğruna uygulamakta ve bu kodları geliştirmektedir. Böylece Arnheim
‘in karşı çıktığı deforme olan, teknoloji ile gelişen çerçeveyle sinema aslında
Arnheim kuramına daha hizmet edebilir yapıya kavuşmaktadır. Aynı zamanda
Kracauer ‘in gerçekçi kuramındaki fotoğrafik yapının günümüzde sadece
belgesellerde işlenilmediğini gözlemliyoruz. Kısacası günümüz sinemasında
deneysel olsun, yada olmasın bu akımların bir potada eridiği ve birbirleri ile
etkileşim halinde olduklarını gözlemlemekteyim. Blair Witch belgesel süsü
verilmiş kurmaca bir filmdir. Her hangi bilgisiz bir izleyici filmin ve
yaşananların gerçek olduğuna pek ala inanabilecektir. Filmde izleyici
dışavurumcu bir yapı altında gerçekçi sinemayı izlediğini bir takım haberler
doğrultusunda anlamaktadır. Gerçek olan ise bazı durumlarda dışavurumcu bir
anlatım şekliyle daha iyi betimlenebilmektedir. Hayatta sadece siyah ve beyaz
olmadığı gibi, sinemada diğerlerinden daha baskın çıkmış dışavurumculuk ve
gerçekçi akımın salt, yalnız olmadığını düşünüyorum.
KAYNAKÇA
http://www. dipsizkuyu. net/forum/showthread. php?p=25522#post25522
Aysegul Engin Dışavurumcu Alman Sineması
http://www.geocities.com/sadanaraz/sinema/sinema_akimlari.html
Sinemada akımlar Bir Film Nasıl Okunur ? James Monaco Sinema Kuramları J. Dudley
Andrew