Televizyon Programlarının Toplumsal Kültüre Etkileri
Sıtkı YILDIZ
Öğretim Görevlisi Dr., Kırıkkale Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü
- TELEVİZYONLARDA YAYINLANAN MAGAZİN, EĞLENCE VE YARIŞMA TÜRÜ PROGRAMLARIN
TOPLUMSAL KÜLTÜR ÜZERİNE ETKİLERİ
- KIRIKKALE VE ANKARA ÖRNEĞİ -
Giriş
Bu çalışmanın** amacı televizyonlarda yayınlanan yarışma, magazin ve
eğlence türü programların toplumsal kültür üzerine etkilerini
araştırmaktır. Son yıllarda ülkemizde yaygınlaşan ve pek çok televizyon
kanalında farklı isimlerde ve biçimlerde yayınlanan bu tür magazin
içerikli yarışma ve eğlence programlarının tüm kesimler tarafından ilgi
ile izlendiği göz önüne alınacak olursa, bunların etkileri de incelenmeye
değerdir.
Kitle iletişim araçlarının toplumsal değişme üzerindeki etkileri çeşitli
araştırmalara konu olmuştur. Bu araştırmaların (Aziz, 1982, 1984; Batmaz,
1986; Batmaz ve Aksoy 1995, Oskay, 1970, 1982; şenyapılı, 1981; Tokgöz,
1984) ortak varsayımı, bu araçların özellikle de televizyonun toplumsal,
kültürel ve siyasal değişim üzerinde etkili olduğu şeklindedir. Son yirmi
yıl içinde toplumsal değişimin hızı özellikle kültürel alanda daha da
artmıştır. Kitle iletişim araçlarından en yaygın ve en ucuz olan
televizyon, kültürel değişme açısından popüler kültürün en temel
taşıyıcısı haline gelmiştir. Ucuz eğlence aracı olarak televizyon,
izleyicilerini homojenleştirici, sıradanlaştırıcı ve yabancılaştırıcı
özelliği ile kitle kültürünün en temel taşıyıcısı konumundadır. Türkiye’de
de özellikle 1990’lı yıllarda özel televizyon kanallarının yaygınlaşması
ile kültürel alanda yaşanan değişmeler artmış ve popüler kültür
tartışmaları yoğunluk kazanmaya başlamıştır. 1990’lı yılların başından
itibaren Türkiye’de özel televizyonların yayına başlaması ile birlikte
devlet televizyonu-özel (halk) televizyon ayrımı ortaya çıkmış ve bu ayrım
yayın ilkelerine de yansımıştır. Devlet televizyonu olan TRT’nin resmi
sanatçılarına karşın, özel televizyonlar eğlence programları adı altında
arabesk ve popüler müzik yayınları yapmaya başlamışlardır. Bu durumda
halkın ilgisi, özel televizyonlara ve dolayısıyla kendisine daha yakın
hissettiği popüler sanatçılara yöneltilmiş oldu. 2000’li yıllarda magazin
ve yarışma türü programlar özel televizyon kanallarında yaygınlaştı. Genel
olarak “televole” adı verilen bu tür programlar en çok izlenen ve aynı
zamanda en fazla eleştirilen programlar oldu. Günümüzde değişik
formatlarda kendini yeniden üreten bu tür programlar izlenirliliğini ve
etkisini hâlâ sürdürmektedir.
Bu çalışmanın asıl amacı; popüler kültür, kitle kültürü, halk kültürü, üst
kültür ve alt kültür gibi kavramların derinlemesine analizlerini yapmak
değildir. Bu nedenle popüler kültür ve/veya kitle kültürü televizyon
aygıtıyla ilintili olarak yüzeysel biçimde incelenecektir.
Popüler Kültür/Kitle Kültürü ve Onun En Önemli Taşıyıcısı Olarak
Televizyon
Popüler kavramı genel olarak “halka ait olan” ve “yaygın olarak benimsenen
ve tüketilen” şeklinde iki biçimde ele alınmaktadır. Birinci anlamıyla bu
kavram olumlu karşılanırken; ikinci anlamıyla kültürel deformasyonu,
sıradanlığı ve kitleselliği getirdiği için olumsuz karşılanmaktadır.
Sözen; popüler kültürü, herhangi bir toplumun herhangi bir zamandaki
egemen olan kültürü şeklinde tanımlar ve popüler kültürün gündelik hayata
ilişkin olduğunu, sınırlarının muteber olanla değil, rağbette olanla
çizildiğini belirtir (2001, 57). Buna karşılık Erdoğan (2001, 74-75);
popüler kültür kavramının artık ‘halkın, halka ait, halktan’ anlamını
taşımadığını, bu bağlarını kopardığını belirtir. Ona göre popüler kültür;
“nüfusun büyük çoğunluğunun kültürü, çoğunluk için olan kültür” veya
“çoğunluk tarafından izlenen, tutulan, tercih edilen kültür” anlamında
kullanılmaktadır. Erdoğan’a göre popüler kültür artık kapitalist pazar
mekanizmasının bir parçası olmuştur. Diğer bir deyişle bu kavram ‘kitle
üretim endüstrileri tarafından üretilen ürünlerin yaygın kullanımı’
anlamına dönüştürülmüştür. “Böylece popüler kültür kavramı bir zamana ait
olduğu yerinden edilerek, pazarda üretilen ve satılan diğer mallar gibi,
ticari bakımdan üretilen ve pazarlanan kültür yerine taşınmıştır.”
Erdoğan’a göre popüler kültür; daha çok dileklerin gerçekleşmesini (fantazileri)
ön plana çıkarır, burjuva yaşam tarzı yüceltilir ve idealleştirilir,
gösteriş ve imajları özün üstüne çökertir, önüne geçirir.
Popüler kültür çalışmaları temelde üç biçimde sürdürülmektedir. Birincisi,
popüler kültürü, insanları güdüp-yönetme çerçevesinde değerlendiren ve
bunun kültür endüstrisi tarafından oluşturulduğunu savunan Frankfurt
Okulu’dur. “Frankfurt Okulu düşünürleri, kitle iletişim araçlarının toplum
üzerindeki etkisini bir şırınganın aşı şırıngalamasına benzetirler.
Milyonlarca kişi kitle iletişim araçlarının şırıngaladığı mesajı her gün
almakta ve bu mesajlar toplumda ani tepkilere ve hareketlenmelere yol
açmaktadır” (Batmaz ve Aksoy, 1995, 16).
İkincisi, popüler kültürü endüstri devriminden sonra folklorik anlamda
halk kültürü yerine, gündelik hayatın ve halka ait olanın sunulması olarak
değerlendiren kültürelci yaklaşımdır. Bu yaklaşımın en temel varsayımı
popüler kültür yoluyla halk “kendini doğrular ve kendini devamlı surette
inşa eder”.
Üçüncüsü ise, popüler kültürü karşıt baskılar ve eğilimler tarafından
biçimlenen “güç alanı” ilişkileri olarak ele alan Gramsci’nin
yaklaşımıdır. Gramsci’ye göre burjuvazi, ideolojik hegemonyasını işçi
sınıfın kültürleri ve değerleri içinde bulduğu yer ölçüsünde kurabilir.
Burjuvazinin amacı; işçi sınıfının kültürünü değiştirmek veya onu yok
etmek değil, işçi sınıfının burjuva kültürü ile karışımını sağlamaktır.
Yani, burjuva ve işçi sınıfı kültürleri tamamıyla birbirine karşıt iki
olgu olarak düşünülmez. Böylece popüler kültür, ne egemen ideolojiyle
çatışan kitle kültüründen ne de karşıt kültürlerden oluşur. Popüler kültür
iki sınıf arasında pazarlık sahasıdır. Bu sahada egemen üst kültür ve alt
kültürel değerler farklı karışımlar içinde bulunurlar (Alemdar ve Erdoğan
1994, 104-107; Özbek, 2000, 66-69).
Popüler kültür ile kitle kültürü çoğu zaman birbiri ile karıştırılan ve
hatta aynı anlamlarda kullanılan iki kavram haline gelmiştir. Sözen (2001,
63); kitle kültürünün vasatlık üzerine, popüler kültürün ise normallik
üzerine oturduğu ifade ederken, Mutlu (2001, 23-41), popüler kültürü; halk
veya yüksek kültürle karşılaştırarak tanımlanmasına, onun kitle kültürü
veya medya kültürü gibi terimlerle karıştırılarak birbirlerinin yerine
geçecek şekilde kullanılmasına karşı çıkar. Mutlu’ya göre, popüler kültür
sadece medya kültürü değildir. Popüler kültür ne tamamen tutucudur ne de
ilericidir, ne tamamen uyuşturucudur ne de özgürleşimci. Popüler kültür
muhalif söylemlerin karşı karşıya geldiği ve birbirlerini dönüştürdüğü bir
alandır. Popüler kültür yaygın halk kültürü olup, bir toplumda geniş bir
şekilde paylaşılan inançları ve pratikleri ifade eder. Kitle kültürü ise
manipülasyon teknikleriyle iktidarın sürdürülmesine yarayan, kitlesel
olarak üretilen ve yaratıcılığa imkân tanımayan bir süreçtir. İnsanlar
kitle kültür nedeniyle edilgen tüketiciler haline gelirler. Kitle kültürü
medya aracılığıyla yapay bir dünya görünümü sunar, bizi birbirimize benzer
hale getirir, ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı sömürür, vasatlığı överek
sıradanlığı yüceltir.
Kitle kültürü ve tüketim kültürü medya aracılığıyla tüm insanları
çepeçevre sarmıştır. Alemdar ve Erdoğan’a göre (1994, 9) Amerika’nın
kültürel ve ekonomik egemenliği çok sayıdaki markalarla ve simgelerle her
tarafa yayılmıştır. Büyük metropollerin varoşlarında veya Anadolu’nun az
gelişmiş kesimlerinde yaşamlarını kıt kanaat sürdüren insanlar için
bunlar, kitlesel medyanın tanıttığı, asla erişemeyecekleri hayalden ibaret
sanal bir yaşam tarzının simgeleridir.
Kitle kültürü ve popüler kültür televizyon sayesinde hemen her evde
kendine yayılma alanı bulmuş ve eğlence veya yarışma programları şeklinde
eğlence ticarileştirilmiştir. Büken’e göre (2001, 48) “bu durum, tüketme,
sahip olma ihtirasını ve dolayısıyla rekabet dürtüsünü de körüklüyor.
Ayrıca, televizyonun cazibesi, insanların yakınlarından uzaklaşmasına yol
açmakla kalmayıp aile fertlerini de koltuklarına yapıştırıp, en son
ürünleri satın almaları için beyinlerini yıkıyor”. Televizyon veya basın
ile popüler kültür ilişkisine dikkat çeken Erdoğan (2001, 80), bu
araçların olmaması halinde bunlara dayanan böyle bir kültür biçiminin de
olamayacağını belirtir.
Araştırmanın Yöntemi
Televizyonlarda yayınlanan magazin/yarışma türü programların toplumsal
kültür üzerindeki etkilerinin incelendiği bu araştırma, göreli olarak
küçük bir şehir olan Kırıkkale ile Ankara gibi bir büyük kentte 2004 yılı
Mart ayında eş zamanlı olarak gerçekleştirilmiştir. Rastgele örneklem
yöntemi ile seçilen katılımcılara yüz yüze anket uygulaması yapılmıştır.
Bu çalışma var olanın tespit edilmesini amaçlayan durum saptayıcı yani
betimleyici bir çalışmadır. Anket yoluyla elde edilen veriler
sınıflandırılarak SPSS’e (sosyal bilimler için istatistik programına)
girilmiş ve bunlardan bir kısmının frekans (f), yüzde (%) ve çapraz
tabloları oluşturulmuştur. Ayrıca t testleri ve varyans analizleri
yapılarak ilgili değişkenler arasındaki ilişkiler saptanmaya
çalışılmıştır.
Araştırma Bulguları ve Yorumlar
Araştırmaya 10 yaş ile 73 yaş arasında toplam 795 kişi katılmıştır. Buna
göre, %70.8’ini genç yaş (10-29 yaş arası), %17.9’unu orta yaş (30-44 yaş
arası) ve %11.3’ünü de ileri yaş (45 ve ileri yaş) grupları
oluşturmaktadır. Katılımcıların %57’si bayan, %43’ü de erkektir. Aşağıdaki
tablo katılımcıların yaş ve cinsiyetlerine göre dağılımını göstermektedir:
Katılımcıların medeni durumu ise %67.8 bekar ve %32.2 evli şeklindedir.
Daha çok gençleri hedef alan bu araştırmaya %54 oranında daha çok
üniversite öğrencisinin katılımı sağlanmıştır. Pek çok meslek dalına
mensup kişiler araştırmaya dahil edilmiş olup, sırasıyla ev hanımları
(%10.2), eğitimciler (%6), esnaf (%6), memur (%5.7) ve serbest meslek
sahibi (%5) gibi meslek kolları araştırmamızda yer almışlardır.
Üniversitede okuyan veya mezun (%53) olmuş kimseler ağırlıkta olup, lise
mezunu olan %29.2 ve ilköğretim mezunu olan %15.2 oranındadır.
Aşağıdaki tablo katılımcıların televizyonlarda yayınlanan magazin/yarışma
türü programlardan (BBG evi, Sevda Masalı/Biz Evleniyoruz, Popstar,
Türkstar, Türkiye’nin Yıldızları, Akademi Türkiye v.b) hangilerini
izlediğini veya izlemekte olduklarını göstermektedir. Tablo 2’ye göre,
katılımcıların %80’i bu tür programları izlemekte ve bunların da yarısına
yakını (%47.3) bu tür programlardan en az birini düzenli olarak
izlediklerini ifade etmektedir. Bu tür programların hepsini izleyenler ise
%7.2 oranındadır. Buradan toplumun bu tür programlara olan ilgisini
görmekteyiz. Yalnızca %20 oranında katılımcı bu tür programları
izlemediklerini ifade etmişlerdir.
Zaten BBG evi ile Türkiye gündemine giren bu tür programların kısa zaman
içinde böylesine yaygınlaşması da izleyici ve rating ilişkisi ile
açıklanabilir. Bu tür programlara olan talep arttıkça yenileri de
arkasından gelmişlerdir.
Aşağıdaki şekil ise katılımcıların bu tür programları izleme nedenlerini
göstermektedir. Buna göre; bu tür programları meraktan dolayı izleyenlerin
oranı ilk sırada gelmektedir (%32.5). Daha sonra ise magazin/yarışma
türünü ilginç bulduğu için izleyenler (%30.1) ve bu tür programları
izlemeyi sevenler (%16.1) gelmektedir. Toplumun yeni programlara olan
merakı ve ilgisi böylece kendisini göstermektedir.
Yeni ve değişik olan her program ilgi çeker ancak bu merak ve ilginin
sürekli olması sayesinde bu programlar devamlılıklarını sürdürürler.
Araştırmamızda sadece %11 oranında bir kesim adayları beğendiği için bu
tür programları izlediğini ifade etmektedir. Bu da programların
içeriğinden çok formatlarının tercih edildiğini göstermesi açısından
ilginçtir.
Aynı şekilde “bu tür programlara yarışmacı olarak katılmak ister misiniz?”
sorusuna katılımcıların büyük çoğunluğu (%82.6) “hayır” şeklinde cevap
vermişlerdir. Yine katılımcıların %90 civarında bir oranı telefon veya
mesaj yoluyla bu tür programlara katılım göstermediklerini ifade
etmişlerdir. Buradan da aslında bu tür programların toplum tarafından
içselleştirilmediğini ve meraktan dolayı ve ilginç olmaları nedeniyle bu
denli talep gördüğünü söyleyebiliriz.
Araştırmanın cevap aradığı önemli bir soru da, bu tür programların aile
yapısını olumsuz yönde etkileyip etkilemediğidir. Buna göre, katılımcılar
birbirlerine yakın oranlarda (%45) cevap vermişlerdir. Yani aile
yapılarının bu tür programlar aracılığıyla olumsuz etkilendiğini ve
etkilenmediğini düşünenlerin oranları yakınlık göstermektedir. Bunun
nedenleri sorulduğunda ise ortaya çarpıcı sonuçlar çıkmaktadır. Sadece
%6.5 oranında katılımcı bu tür programlara olumlu bakarken diğerleri
olumsuz görüş içerisindedir. En büyük olumsuzluklar “aile yapısına ters”,
“anlamsız, gereksiz ve zaman kaybına neden olması” ve “çocuklara ve
gençlere kötü örnek olması” biçiminde ifade edilmiştir. Ayrıca gelenek,
görenek ve örflerimize aykırı, toplumun kültür ve ahlak kurallarına aykırı
ve şöhreti ve kolay para kazanmayı özendirme gibi nedenler de değişik
oranlarda ifade edilmiştir. Katılımcılar kendi ailelerini büyük oranda
tehlike içerisinde görmeseler de yukarıda sayılan gerekçelerle bu tür
programlara olumlu bakmamaktadırlar.
Bu türden programların Türk gelenek ve görenekleriyle uyuşmadığını
belirtenlerin oranı %76.8’dir. Sadece %9.2’lik oranda kesim bunların
geleneklerle uyuştuğunu belirtmişlerdir.
Katılımcılar bu tür programların televizyonlarda fazla yer işgal ettiğini
düşünmektedirler (%80.4). Ancak bu düşüncelerini eyleme dönüştürme
konusunda çekimser davrandıkları görülmektedir. Çünkü sadece %7.5 oranında
bir kesim RTÜK’e şikayette bulunduğunu ifade etmiştir. Yine %25.3’lük bir
oranda katılımcı ise şikayet etmeyi düşündüğünü ama yapmadığını
belirtmektedir. Bu tür programların sadece şöhret ve zenginlik içeren
programlar olup olmadığına katılanların oranı %89 civarındadır. Böylece
değişik formatta şöhret ve zenginliğin topluma nasıl sunulduğu ortaya
çıkmaktadır.
Aşağıdaki tablo bağımsız değişkenlerden cinsiyet ve medeni durumun diğer
değişkenlerle olan ilişkilerini göstermektedir.
Ki-kare testi çapraz tablo dağılımında iki değişkenin birbirinden bağımsız
olup olmadığını test eder. Bu test türünde anlamlılık düzeyi 0.05 olarak
alınmıştır. Buna göre; araştırmaya katılanların cinsiyetleri ve medeni
durumları ile diğer değişkenler arasında aşağıdaki sonuçlar elde
edilmiştir:
1- Televizyonlarda yayınlanan magazin/yarışma programlarının izlenme türü
açısından cinsiyet farkı bulunma ancak medeni durum farkı bulunmamaktadır.
Yani cinsiyet faktörü izlenen programların türünü belirlerken, medeni
durum faktörü izlenen programların türünü belirlemede etkin değildir.
Araştırma sonucuna göre, bayan katılımcılar erkeklere göre daha fazla
sayıda bu tür programlara ilgi göstermektedirler.
2- Cinsiyet ve medeni durum bu tür programların izlenme sıklığını
etkileyen faktörlerdir. Bayanlar erkeklere göre ve bekarlar da evlilere
göre daha çok sıkılıkla bu tür programları izlediklerini ifade
etmişlerdir.
3- Cinsiyet faktörü bu tür programların izlenme nedeninde etkili değilken,
medeni durum izlenme nedeninde etkilidir.
4- Hem cinsiyet hem de medeni durum faktörü bu tür programlara yarışmacı
olarak katılma isteminde etkili değildir.
5- Hem cinsiyet hem de medeni durum faktörü bu tür programlara telefon
veya mesaj yoluyla katılma konusunda fark yaratmamaktadır.
6- Cinsiyet faktörü bu tür programların aile yapısını olumsuz yönde
etkilediği konusunda fark yaratmaktadır. Daha çok erkek katılımcılar
bayanlara oranla bu tür programların aile yapısını olumsuz etkilediğini
düşünmektedirler.
7- Bu tür programların Türk halkının gelenek ve görenekleriyle uyuşup
uyuşmadığı konusunda hem cinsiyet hem de medeni durum faktörü bir fark
oluşturmamaktadır.
8- Bu tür programların televizyonlarda fazla yer işgal edip etmediği
konusunda ise cinsiyet faktörü etkili olmazken, medeni durum faktörü bu
konuda farklılık yaratmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre bekarlar
evlilere göre bu tür programların televizyonlarda çok fazla yer işgal
ettiğini belirtmektedir.
9- Bu tür programları RTÜK’e şikayette bulundunuz mu sorusuna aynı şekilde
medeni durum faktörü etkili olmaktadır. Yani evliler bekarlar oranla daha
fazla şikayetçi olmuşlardır.
10- Hem cinsiyet hem de medeni durum faktörü bu tür programların sadece
şöhret ve zenginlik içeren programlar olup olmadığı konusunda farklılık
yaratmamaktadır.
11- Bu tür programların yararlı olmadığı ancak yine de izlemekten geri
durulmadığı konusunda hem cinsiyet hem de medeni durum faktöründe
farklılıklar görülmektedir. Buna göre; bayanlar erkeklere oranla ve
evliler de bekarla oranla daha fazla bu görüşe katılmaktadırlar.
Varyans analizi ortalamalar arasında farkların anlamlılığını test eder.
Yani iki değişken arasında doğrusal bir ilişki olup olmadığını test eder.
Buna göre, 0.05 anlamlılık düzeyinde:
1- Katılımcıların gelir düzeyi ile izledikleri program türü arasında
anlamlı bir ilişki gözükmektedir. Alt gelir düzeyi ile orta gelir düzeyi
ve orta gelir düzeyi ile üst düzey gelir arasında anlamlı ilişkilere
rastlanmıştır.
2- Meslek ve eğitim faktörleri ile bu tür programların izlenme sıklığı
arasında anlamlı ilişlere rastlanmıştır. Meslek gruplarından ev hanımları
ile eğitimciler arasında anlamlı bir ilişki gözükmektedir. Eğitim
konusunda ise ilköğretim ile yüksek lisans/doktora eğitimi arasında
anlamlı ilişkiler saptanmıştır.
3- Bu tür programların Türk halkının gelenek ve görenekleriyle uyuşup
uyuşmadığı konusunda gelir değişkeninde anlamlı bir ilişki bulunmaktadır.
Buna göre, alt gelir grupları ile orta gelir grupları arasında anlamlı bir
farklılığa rastlanmıştır.
4- Bu tür programların televizyonlarda fazla yer işgal edip etmediği
sorusu ile yaş ve meslek değişkenleri arasında anlamlı bir ilişki
bulunmuştur. Buna göre, ileri yaş ve genç yaş ile ileri yaş ve orta yaş
aralarında anlamlı farklılıklar gözlenmiştir. Meslek grupları arasında ise
öğrencilerle ev hanımları arsında anlamlı bir farlılığa rastlanmıştır.
5- Bu tür programları RTÜK’e şikayet edip etmedikleri konusunda yaş ve
eğitim değişkenleri anlamlı ilişkiler sergilemektedir. Buna göre; genç yaş
ve ileri yaş grupları arasında ile lise ve yüksek lisans/doktora eğitimi
arasında anlamlı ilişkilere rastlanmıştır.
6- Bu tür programların yararlı olmadığı ancak yine de izlendiği konusunda
meslek ve eğitim değişkenleri anlamlı ilişkiler yaratmaktadır. Buna göre;
ev hanımları ile memurlar arasında ve ilköğretim ile lise eğitimi arasında
anlamlı ilişkiler gözlenmiştir.
KAYNAKLAR
ALEMDAR, Korkmaz ve İrfan ERDO⁄AN (1994). Popüler Kültür ve İletişim, Ümit
Yayınları, Ankara.
BATMAZ, Veysel (1986). Bir Kitle İletişim Aracı Olarak Televizyonun
Siyasal ve Toplumsal Etkileri: Ampirik Bir Model Denemesi, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
BATMAZ Veysel ve Asu AKSOY (1995). Türkiye’de Televizyon ve Aile,
(Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu desteği ile yapılmıştır), Bizim Büro
Basımevi, Ankara.
BÜKEN, Gülriz (2001). “ Amerikan Popüler Kültürünün Türkiye’de Yayılışına
Karşı Tepkisel Düşünceler”, Doğu ve Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 4, Sayı:15,
Sayfa: 43-53.
ERDOGAN, İrfan (2001). “ Popüler Kültürde Gasp ve Popülerin Gayri
Meşruluğu”, Doğu ve Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 4, Sayı:15, Sayfa: 67-96.
MUTLU, Erol (2001). “Popüler Kültürü Eleştirmek”, Doğu ve Batı Düşünce
Dergisi, Yıl: 4, Sayı:15, Sayfa: 11-42.
OSKAY, Ünsal (1970). Toplumsal Gelişmede Radyo ve Televizyon, A.Ü. SBF
Yayınları, Ankara.