Mithat Alam Film Merkezi ve Docİstanbul Belgesel Araştırmaları Merkezi
işbirliğiyle düzenlenen Yeni Türkiye Belgeselleri panelinin dördüncüsü 29 Kasım
Perşembe günü gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Can Candan’ın üstlendiği panele
Murat Bayramoğlu (Türkçe Pekiyi), Ersin Çelik (Gerçekleri Yazdım-Lice
Defterleri), Ebubekir Çetinkaya (Yuva) ve Mizgin Müjde Arslan (Ben Uçtum Sen
Kaldın) katıldı. Hafta boyunca belgeselleri gösterilen yönetmenler panelde filme
başlayış öykülerini, çekim süreçlerini anlatıp seyircilerin sorularını
yanıtladılar.
Belgesel fikrinin nerden çıktığı sorusuna Murat Bayramoğlu, hiç Türkçe bilmeyen
100 yaşında bir kadınla hiç Kürtçe bilmeyen 30 yaşındaki torunu olan kadını
anlatmak isteyerek başladıkları cevabını verdi. Bayramoğlu ilgisini çeken şeyin,
bir yığın siyasal ve hatta silahlı mücadeleye konu olmuş anadilde eğitim ve
konuşma özgürlüğü konusu olduğunu söyledi. Ebubekir Çetinkaya ise herkesin
bildiği ancak saklanan aile içi cinsel istismar konusunu ele almak istediğini
belirtti. Çetinkaya basında gördüğü bir haber nedeniyle bu filmi yapmaya karar
verdiğini söyledi. Mizgin Müjde Arslan ise iki buçuk yaşından beri yaşadığı bu
hikâyeyi anlatmak istediğini, ancak biraz Türkiye’nin biraz da kendisinin
sinemasal olarak hazır olması gerektiği için şimdi yaptığını belirtti. Esin
Çelik ise Dicle Haber Ajansı’nda çalışırken tanıştığı bir kişinin hikâyesinden
yola çıktığını aktardı. Lice’de yaşadığı, gördüğü, duyduğu tüm olayları yerel
tarih anlatısı gibi defterine kaydeden bir kişinin önce haberini yapıp sonra da
belgeselini çektiklerinden söz etti.
Belgesele aktarım sürecinde nasıl bir belgesel dili oluşturduğu sorusuna Murat
Bayramoğlu, fikir olarak ortaya çıktıktan sonra torun Nurcan ile ninesinin
karşılaşmaları üzerine düşündüğünü belirtti. “Nurcan Ankara’da siyasal bilgiler
okumuş, daha sonra Diyarbakır’a gelip anadil üzerine mücadele eden bir sivil
toplum kuruluşunda çalışmaya başlamış bir insan. Onun için kişisel bir meseleydi
ve onu ikna ettim. Daha sonra o da bu konuda sorunlar yaşayan arkadaşlarını
gördü ve rahatladı. Yani filmi kamerasız çekmeye başladık.” diyen Bayramoğlu,
çok konuşarak sağlıklı bir süreç yaşadıklarını söyledi. Derinlemesine görüşmeler
yerine, yarı açık bir pencereden kafanı uzatıp kameraya almak gibi bir dil
düşündüğünü belirten Bayramoğlu filmin başındaki röportajın da bir iç dökme
olduğunu belirtti.
Aile içi cinsel istismar tabirini özellikle kullandığını belirten Ebubekir
Çetinkaya, formasyonu nedeniyle belgesel konusunda bilgisi olmadığını ifade etti
ve aile içi cinsel istismar konusunda iki yıl boyunca okumalar yaptığını, bu
alandaki çalışmaları takip ettiğini söyledi. Daha sonra kişilere ulaşmak için
kadın çalışmaları yapan STK’larla görüştüğünü, hukukçular ve psikologlar
sayesinde alanlarını genişlettiklerini belirten Çetinkaya, kartopu tekniğiyle
tanınırlıklarının arttığını ve insanların belgeselden haberdar olduğunu söyledi.
İnsanlara belgeselde yer alır mısınız diye sormadıklarını, insanların
kendilerinin belgeselinizde yer almak istiyoruz dediklerini belirten Çetinkaya
yaşanabilecek sorunlar nedeniyle kişilerin yüzlerini göstermediğini, ancak ön
gösterimlerde insanların vücut izlerinden ya da duruştan dolayı yine de
birbirlerini tanıyabildiğini, bu nedenle de amatör oyuncularla görüntüleri
canlandırıp orijinal sesler kullandıklarını söyledi.
Savaşın sadece dağlarda olmadığını hem Türklerin hem de Kürtlerin içinde olduğu
düşüncesiyle yola çıkan Mizgin Müjde Arslan, yanına belgeselci güçlü bir kadın
alarak Mahmur Kampı’na çekim yapmaya gittiğini belirtti. Filmin çekimlerini
yaptıktan sonra filmin kişiselliği nedeniyle gösteremeyeceğini düşünen Arslan,
senaryo desteği ile kurgu film yapmayı düşündüğünü, hatta oyuncu seçimleri
aşamasına kadar geldiğini, fakat sonra yaptıklarının sahte gelmesi nedeniyle
tekrar eski görüntülere döndüğünü ve kendisinin görünmediği bir kurgu
yaptığından bahsetti. Hüseyin Karabey’in de araya girmesiyle bu sefer kamera
önüne adım atıp şimdiki kurguyu yaptıklarını anlattı.
Ersin Çelik ise yaptıkları haber sayesinde ilk olarak görüntü elde ettiklerini
söyledi. Daha sonra tutuklandığını belirten Çelik, hapishaneden çıkar çıkmaz
belgeseli tamamlamak için harekete geçtiğini vurguladı. Belgeseldeki kişinin
anlatımlarına paralel kurgu oluşturduğunu belirten Çelik, Lice defterlerine
belgesel çekim sürecinin de yazıldığını, bu nedenle film ekibinin de belgeselde
yer aldığını söyledi.
Belgeselinin gösterilmesi ve seyirci tarafından gelen tepkiler konusunda birçok
belgeselci gibi festivallerden başka gösterim olanağı olmadığını belirten
Bayramoğlu, yakın zamanda özel gösterimler de yapmak istediğini belirtti. Filmi
çekerken İzmirli sarışın bir kadının da etkilenmesini istediğini belirten
Bayramoğlu, İzmir’deki film festivalinde az seyirci olduğunu ancak bir süre
sonra siyaset meydanı gibi tartışma olduğunu belirtti. Oradaki Girit göçmeni bir
kadının kendi ninesiyle konuşamamasını paylaşmasının değerli olduğunu da
söyledi.
Documentarist, Mardin ve Diyarbakır Film Festivalleri’nde gösterim yaptığını
belirten Mizgin Müjde Arslan isteğinin sadece Kürt meselesi değil, insanların
kendi kayıp hikâyelerini anlatmaya heveslendirmek olduğunu belirtti. Ersin Çelik
ise 1001 Belgesel Film Festivali’nde ilk gösterimi yaptığını, bunun yanında
gösterim sürecinin kendisi için yeni başladığını belirtti.