Sanatçı, eserini ortaya koyarken hem kendi dünyasını inşa eder hem de müstakbel
olanın inşa ve tasavvur sürecine dâhil olarak onun "iyi" olması yönünde çaba
sarf eder. Bu iki durumda da aslında yerine getirdiği bir görevi vardır
sanatçının: Gerçeğin/hakikatin izahını yapmak. Cennetten kovulmuş olmanın
burukluğunu yaşayan insanın "muğlaklığını" ve insanın hayata ilişkin
tanımlamasında ona refakat eden toplumun "gerçekliğini" izah etmeye çalışan
sanatçı ile sanat eseri arasındaki rabıta değişkenlik arz edebilir: Sanatçı
bazen sanat eserini şekillendirir bazen de -gerçekliği yakaladığı nispette-
eserin kaderine tâbi olur yani sanat eseri sanatçıyı aşabilir. Daha başka bir
durum da sanatçının, kendi kurgusunu aşan bir "kurgu"nun içinde kendisine
biçilen rolü oynamak zorunda kalmasıdır:
|
|